Otobüs durağına vardım. Tüm oturacak yerler dolmuş, tekrar ayakta beklemem gerekiyordu. İyi ki, Ece'yi aramışım. Evde çok sıkıldım, şu hastalık her neyse her şeyi mahvediyor. Bunalıyorum, babam beni zorluyor ve anlamıyor. Düşüncelerim gün geçtikçe çıkmaza gidiyor. Sanki... Sanki hiç mutlu olamayacak gibi görünüyor. Diğer arkadaşlarım, ailem, akrabalarım neden hepsi bu kadar garip davranıyorlar? Neden düşüncelerim, kafamın içi sanki bir kötülükmüş gibi görüyorlar? Belki de gerçekten öyledir. Bilmiyorum... Telefonumu açıp otobüsün daha ne kadar bekleteceğine baktım. Bir 10 dakika yazısı ile karşı karşıya kalınca telefona baka kaldım. Neredeyse paslanmak üzere olan demire doğru yaslandım, çantamdan çıkardığım beyaz kulaklığı telefonuma takıp, müzik dinlemeye odaklandım. Müziği dinlerken bir anda vücudum kontrolden çıkmış gibi oldu! Ne yapacağım diye düşünemeden dans ediyorum, kendimi durduramıyorum! 3 dakika daha dans ettikten sonra müzik durdu ve kaldırımla bakışıyorduk. Etrafımdaki herkes beni görünce alkışlamaya başladı gerçekten gurur verici ama bir yandan utanç verici bir durumdu. Ece, beni görüp kaçmasın diye çantamdan hapımı çıkardım ve en sevmediğim renkte olan bir haptı. Yanda duran büfeye gidip bir su aldım ve hapımı içtim. Allah'a şükür otobüs geldiğini gördüm ve kartımı basıp yer aramaya başladım. Koskoca bir otobüste sadece 1 yer boştu ve bir erkeğin yanı.
Oturmak gibi bir isteğim yoktu. Fakat oturdum ve etrafa bakınmaya başladım. Dakikalarca bekledikten sonra alışveriş merkezinin yakınında neredeyse yıkılmak üzere olan durakta inip yürümeye başladım caddenin başında yine kumral saçlı, kot şort giymiş arkadaşımı gördüm. Heyecandan sarılmaya hızlı adımlarla gitmeye başladım. O da bana gelmeye başladı. Sarılınca saçlarımızdan anlımıza gelen terleri silip yürümeye başladık
Ece : Yine ortalığı alev tuttu, yaktın buraları kızım. (Gülerek söyler)
Sıla : Abartma beni utandırıyorsun.
Ece : Utanılacak bir şey yok, doğruları söylüyorum. İşte kapıya geldik!
Kapıdan içeri girdikten sonra her zaman karşımıza çıkan güvenlik kontrolünden geçtik. Çantamı beklerken Ece ile sohbete daldım.
Ece : Yeni biri ile tanıştın mı?
Sıla : Hayır, sevgili aramak için vaktim yok.
Ece : Hadi ama kızım sen yine görmüşsündür birini, tutulmadan geçemezsin.
Sıla : Aslın-da... Hoop! Çantalarımız geldi, al bakalım.
Çantayı Ece'ye verdikten sonra bu büyük avmde yürüyen merdivenle yukarı çıkmaya başladık daha sonra...
Ece : Aslında? Eee hadi devam etsene.
Sıla : (Gözlerini devirerek) Aslında birini düşünebilirim ama zamanın geçmesi gerekiyor. Şu anlık bir ilişki için hazır değilim. Beni sorgulamayı kes artık! Bıktım, sevgilim yok nede olacak. Hızlıca çıkıp artık yemek yememiz gerekiyor, midemin çıkardığı gürültüyü daha iyi duyabiliyorum.
Ellerimin titrediğini fark edince elimi yumruk şekline çevirdim. Merdivenleri geçtikten sonra sonunda o yemek kokusunu ve büfeleri gördüğüm için mutlu ama Ece'nin beni sorgulaması konusunda da kızgınım. Ece'ye doğru baktığımda suratı düşmüş halde olduğunu gördüm tam özür dileyecekken kalabalığın içinde büfeye doğru girdi. Lanet olsun dermişcesine elimi, siyah şortumun üzerine vurdum. İnsanların arasından geçtikten sonra tezgahın önümde olduğunu gördüm ve görevli, bana :
''Buyrun?''
Sıla : İkili tavuk menü, içecek olarak kola yanında ranch sos ve soğan halkası.
Parayı verip siparişi tamamladım. Ece ise siparişi vermiş bekliyordu. Yanına geçip ''Terslediğim için özür dilerim'' dedim. Anlayışla karşıladı. İkimiz beraber siparişi beklerken onun siparişi daha önce geldi. Benden daha fazla şey almış tepsiden dolup taşacak durumda görünüyordu. Ben hala beklerken siparişin birazdan geleceğini söylediler bende tamam anlamında başımı salladım. Elim tekrar yumruk şekline dönüp tezgaha vurmaya başladım. Ses çıkarmıyordu fakat görevli bana bakıp rahatsız olduğunu dile getiriyordu.
''Artık siparişi verir misiniz?'' dedim. Neyse ki siparişim elime ulaştı ama ellerim titriyor, kaşlarım çatılıyordu. Sinirlenmeye başlamıştım. Direk oturduğumda çantamı kurcalayıp hapı buldum. Hapı ağzıma attığımı gören Ece hayret ile bana bakıyordu. Ben ise onun baktığını hissedebiliyor ama takmıyordum. Hemen suyu içtim ve yutkundum. Ece ise ;
''Neden hap içiyorsun? Hasta mısın?'' dedi.
Ben ise ;
''Biraz soğuk algınlığım var. Kusura bakma.'' dedim.
Ece : Ne kusuru? Saçmalamaya başladın. dedi.
Eğer Ece'ye söyleseydim benden kaçıp garipseyeceğini düşünüyorum ve onu kaybetmek istemiyorum. Zaten eğer garipsenmeyecek bir şeyler olsaydı bu ilaçlar ve diğer bütün saçmalıklar olmazdı. Artık çok yoruldum, her şeyi sürekli düşünmekten, kimseye anlatamamaktan. Hiç kimse görmüyor mu beni? Yok birer saçmalık mı bunlar? İlaçların hiçbir işe yaradığı yok. Bu şey her neyse, her geçen gün daha da canımı yakıyor. Aynı şekilde yerimde saymaya devam ediyorum. Belki de daha kötüye...
Yemek yedikten sonra kalkıp tuvalete doğru yürümeye başladık. Tuvaletin gümüş kapısı gayet güzel duruyordu. Kapıyı açtığımızda bir sürü kadın tuvalet kapılarında sıra bekliyordu. Sıla ise sıkışmış halde bekliyordu. Ben ise ellerimi yıkamak için sıraya girdim. Önümde 2 kadın duruyordu ama neyse ki ikisi de sıradan çıktı. Tam ellerimi yıkayacaktım bir kadın önüme geçti!
''Ne yapıyorsunuz, hanımefendi?
Kadın ise :
''Kusura bakma tatlım. Önden büyükler, bir zahmet kenara çekil de daha rahat yıkayabileyim. Çocuklar bölümü yok mu burada? Oraya git istersen.''
Ne yapacağımı bilemedim. Tekrar aynı şey oluyor sinirlenmeye başlıyorum... Sıra bendeydi onu geçtim o kabaca sözler... Bu haksızlık! Kendimi zor tutuyordum. Kadın bana bakıp küçümseyerek bir gülüş attı. Artık sinirimi kontrol edemiyordum. İleri doğru bir hamleyle kadını kare kaplama hafif kahverengi mermerlerin olduğu duvara sert bir şekilde ittim. Kadın anın etkisiyle çığlık attı. Bense ne yaptığımın farkında bile değildim ama yapıyordum işte. Sinirden gözüm kararmıştı. O anda arkadan Ece'nin sesini duydum. Beni tutup geri çekti ve kadında dışarı çıktı. Tuvalet boşalmıştı. Yüzümü yıkayan Ece, şaşkın şaşkın bana bakıyordu. Avuçlarımın iç kısmını parmaklarım açık halde lavabonun iki yanına yasladım. Başımı öne eğdim. Kafamı kaldırıp aynaya baktım. Kapkaranlık zihinim ile alakasız bir yüzüm vardı. Çok masum duruyordu, ama ben masum falan değildim. Biraz önce neler yapmıştım öyle. Kendime anlam veremiyordum artık.
''Kusura bakma, daha sonra görüşürüz.'' diyerek dışarı çıktım ve başka bir durağa doğru yöneldim. Otobüs hemen geldi ve atlayarak evimin yolunu tuttum. Yine aynı çocuk vardı, lanet olsun deyip ayakta bekledim. Bir 10 dakika bekledikten sonra eve varmanın sakinliği ile sitenin içine giriş yaptım. Telefonum defalarca çalıyor ama cevap vermiyorum. En sonunda baktığımda Ece aramıştı. Ona geri dönmedim çünkü bu hastalığımı söyleyemezdim. Şık altın kaplamalı asansöre ayak bastım ve en son kat yani 12.katın düğmesine bastım. 1 dakika bekledikten sonra kapıyı çaldım ve annem dışarı çıkmak üzere gördüm.
''Nereye böyle?'' dediğimde de ''Babanın işi için yemeği varmış.'' dedi Bende anlayışla karşılayıp annemi uğurladım. Gıcırtı sesleri çıkaran merdivenden hızlıca çıktım ve odamın kapısını açtım. Bıraktığım gibi hala muhteşemdi. Yatağımın üzerine oturup ne kadar pişman olduğumu düşündüm. Bu sefer farklı ilacımı alıp içtim. Ayıcığım Tib'i alıp yatağa uzandım ve bu olanları unutmaya çalışıyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bipolar
Teen FictionBipolar hastalığı riskli davranışlar nedeniyle ilişkilere ve kariyere zarar veren, tedavi edilmediği takdirde intihar yoluyla ölüme yol açabilen, ciddi bir psikiyatrik hastalıktır. Baş karakterimiz Sıla, bipolar hastalarından biri. Tedavi olmak ist...