[10]

662 77 35
                                    

Geçirdiğimiz güzel gecenin üzerinden iki hafta geçmişti, iki hafta boyunca flörtleşip durmuştuk, penceresinde, onu izlediğimin son derece farkında olarak üzerini değiştiriyor, bazen bana oyuncu öpücükler atıyordu. Bazı geceler evime geliyordu ve film izliyor, öpüşüyorduk. Her şey güzel ilerliyordu onunla, gün geçtikçe ona bağlanıyordum. Evime gelmediği gecelerde, dört gözle onu bekliyordum. Vücudum, kalbim ve zihnim onu görmek için can atıyordu adeta. 

Yayınevinden dönmüştüm o gün, kapıyı açmak üzere cebimde anahtarımı arıyordum, bulmamla beraber telefonumun melodisi yükseldi.

Arayana baktım, babamın doktoruydu, ona kötü bir şey olmamasını dileyerek telefonu açtım.

Ancak beklediğimin ve umduğumun aksine gelişti her şey, doktor bana babamın öldüğünü söyledi. Kalp hastasıydı babam, uzun süredir de hastanede yatıyordu zaten, ama doktorlar iyiye gittiğini söylemişti. Ancak geçirdiği son kalp krizi, en ağırı olanmış ve kalbi buna dayanamamış. 

Telefonu kapattıktan sonra tek yaptığım olduğum yerde çöküp dizlerime kendime çekerek öylece oturmak oldu. Bir süre sonra, başımı dizlerimin arkasına gizleyerek ağlamaya başladım.

Aklım almıyor, almak da istemiyordu. Onsuz bir hayata devam edecek olmak canımı yakıyordu.

Çok güçlüydü babamın kalbi, nasıl olur da bir kalp krizini kaldıramazdı? Karısının onu aldatıp terk etmesini, oğlunu tek başına büyütmeyi kaldırmıştı. Gerektiğinde birden fazla işte çalışabilmişti. Bir kalp krizinin onun devasa kalbini durdurması beni kahrediyordu. 

O benim kahramanımdı, beş yaşımdan beri benimleydi. Canını dişine takıp çalışarak beni büyüten, sayısız başarıya ulaşmamı sağlayan oydu. Güçlü olmamı sağlayan oydu, babam bana kendinden parçalar vererek benim için hep en iyisini yapmıştı. 

Acıtıyordu, başarılarımı onunla paylaşamayacak olmak, her şey çok fazla geldiğinde onunla bir bira içemeyecek olmak, yattığı hastaneye hediyelerle gidemeyecek olmak bile acıtıyordu. 

Bilmiyorum orada ne kadar o şekilde oturduğumu, tek bildiğim kabullenemediğim ve kalkıp kapıyı açacak takatimin olmadığıydı. 

Fakat sonra, o çok sevdiğim, ince sesini işitti kulaklarım. Acıyla can çekişen kalbim az da olsa çarptı heyecanla. 

"Bay Styles?" 

Cevap veremedim, çıkardığım tek ses hıçkırıklarımdı. 

"Bay Styles, yaklaşık kırk beş dakikadır burada oturuyorsunuz. Lütfen, yüzünüzü açar mısınız?" 

"Git," diyebildim çatlayan sesimle. "Git Louis." 

Karşısında böyle aciz, yardıma muhtaç ve güçsüz durmak istemiyordum. Bana acımasını istemiyordum.

"Gidemem, sizi bu halde bırakamam Bay Styles. Lütfen, en azından evinize girmenize yardım etmeme izin verin." 

Sonra elimi kavradı eli, beni çekip kaldırmaya çalıştı ama vücudum ona cevap vermedi, tüm gücüm, iki sözcük ile uçup gitmişti dakikalar önce, kendime gelmem uzun sürecek gibiydi. 

Ancak o yılmadı, birkaç kez daha çekti beni, adeta bir ceset gibi olmuştu vücudum. Zaten ondan ağırdım, bir de bu şekilde kendimi salmışken beni kaldırması çok zordu ama pes etmedi. 

En sonunda toparlanmaya karar verdim, benim için uğraşıyordu. Ona zorluk çıkarmanın anlamı yoktu. 

Derin bir nefes aldım, o beni tekrar çekerken bu sefer onunla beraber ayağa kalktım. 

"Tanrım," Yüzüme şaşkınlıkla bakıyordu güzel mavi irisleri. "Bay Styles, gözleriniz kıpkırmızı olmuş." Sonra elini sağ yanağıma koyup baş parmağıyla gözyaşlarımı sildi. "Lütfen Bay Styles, içeri geçelim. Burada daha fazla durmayın." 

Ardından zaten kilide takılı olan anahtarı çevirip kapıyı açtı. Beni düşünüyor, umursuyor oluşu bir nebze de olsa mutlu etti beni. 

Elimi tuttu tekrar, beni içeriye çekti. Sessizce beni yönlendirmesine izin verdim. Koltuğa oturttu bedenimi, sonrasında yanıma oturdu. 

"Ne oldu Bay Styles? Neden ağlıyorsunuz?"

Yüzüne baktım, merak ve endişe ile dolu irisleri içimi ısıttı, gözlerindeki her şey gerçekti o an. Ya da ben öyle olduğuna inanmak istiyordum. 

Ama gözler yalan söylemez derlerdi, onunkiler söyleyebiliyordu. Bunu çok sonra öğrendim. 

"Babam," Sesim bölük pörçüktü. "Öldü." 

Bunu sesli ifade etmek canımı daha çok yakarken daha çok ağladım. 

"Ah, Tanrım." dedi, sonra sarıldı bana. 

Ufak bedeniyle beni sarmalamaya çalıştı, elbette tam olarak yapamasa da, bunu istiyor oluşu bile az da olsa mutlu olmama sebep olmuştu. 

Başımı göğsüne koydum, itiraz etmedi. 

Yavaşça saçlarımı okşamaya başladı, ben de ağlamaya devam ettim. 

O gün, ona ilk sığınışımdı bu. 

Kendimi ne zaman kötü hissetsem, küçük vücudunda saklanmama müsaade etti. Saçlarımı okşadı, yüzüme şefkatle dokundu. Kendimi onda kaybetmemi asla reddetmedi. 

Hepsinin gerçek olduğuna inandım, çünkü benim sevgiye ihtiyacım vardı, özellikle onun sevgisine. 

Bu büyük bir hataydı, çünkü o, onda sakladığım tüm hazinemi, hislerimi yaktı.

Ama en büyük hatam, o akşam, ona aşık olmak, kalbimi ona vermek oldu. Çünkü, güzel, mavi gözlerindeki neşeyle, küçük ellerindeki kalbimi paramparça etti.

 Çünkü, güzel, mavi gözlerindeki neşeyle, küçük ellerindeki kalbimi paramparça etti

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

*Hikaye bana ait değil, ben sadece Larry'e çeviriyorum

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

*Hikaye bana ait değil, ben sadece Larry'e çeviriyorum. Orijinali Ziam fanfiction ve ravenstarkx 'e ait.*  

Obsessive || StylinsonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin