[11]

658 73 32
                                    

"Cezbediyordu güzelliğin uzaktan                                                                        Yaklaşınca battı dikenlerin."* 

19 Haziran 2016

Babamın ölümünün üzerinden haftalar geçmişti, yavaşça toparlanıyor, kabulleniyordum gerçekleri. Özellikle, cenazeden sonra, onu sonsuz bir yolculuğa uğurladığımı ve hayatımın geri kalanına onsuz devam edeceğimi idrak edebilmiştim.

Tanrı biliyor ya, bu süreci kafayı yemeden atlatmamın tek sebebi Louis'ydi, o olmasa, büyük ihtimalle gece gündüz düşünmekten aklımı kaçırırdım. Ama o sık sık yanıma gelerek dikkatimi dağıtmayı başarmış ve bana az da olsa acımı unutturmuştu.

Haberi aldığım günden beri bana cinsel değil de, daha çok şefkatle yaklaşıyordu. Öpüşmelerimiz hareketlenmiyor, yalnızca dudaklarımızın teması olarak kalıyordu. Yaptıkları için ona minnettar olmakla beraber, hissettiğim sevgi ve aşk gittikçe büyüyordu, ona her geçen dakika daha çok bağlanıyordum. 

Henüz ona söylememiştim, cesaretim de yoktu çünkü onun gözünde sadece öpüştüğü bir komşu olabilirdim, önemim olmayabilirdi. Bu yüzden onun hislerinden emin oluncaya dek söylememeye karar vermiştim.

Televizyonda, Batman'i izliyordum. Ses ve görüntü kafamın dağılmasına yardım ediyordu, öylece onlara odaklandığım için başka şeyler düşünmüyordum. 

Son haftalarda sürekli olduğu gibi, kapım çaldı. Louis'nin geldiğinden gayet emin bir şekilde kapıyı açmaya gittim, ve yanılmadım da.

Mor, dizlerinin üzerinde biten bir tişört giymişti, bolluğu güzel, kıvrımlı vücudunu saklamıştı. Ufak ellerinde bir kavanoz tutuyordu. Yüzünde, aklımı başımdan alan o yamuk gülüşü vardı. 

"Günaydın Bay Styles!" 

"Günaydın Louis." 

"İçeri gelebilir miyim?" 

"Elbette, elbette gel." 

Geriye çekildim, her zaman olduğu gibi içeri geçerken dudaklarımı öptü. O ilerlerken kapıyı kapattım. 

"Birlikte kahvaltı ederiz diye düşündüm. Bu yüzden size annemin nefis çilekli reçelini getirdim." 

Gülümsedim. "Henüz bir şey yemedim, edebiliriz."

Elimi tuttu, beni mutfağıma çekti. Büyülenmiş bir şekilde ona uydum. Kahretsin, bacakları zihnimde çok kirli görüntülere sebep oluyordu. 

"Siz oturun," Beni göğsümden hafifçe itip sandalyeye oturttu. "Ben hazırlarım." 

"Louis, yardım-" Dudaklarını dudaklarıma bastırıp beni susturdu. 

"İtiraz istemiyorum, Bay Styles." 

"Tamam," dedim aptal bir sırıtmayla. Bana iyi gelmeyeceği bir saniye olacak mıydı acaba? "Nasıl istersen." 

Sonra büyük bir keyifle, mor tişörtünün içinde, rüya gibi bacakları ile mutfağımın içinde gezinerek bana kahvaltı hazırlamasını izledim. Boyu yetmediği için parmak ucuna yükselerek bardak rafına uzanması, bununla beraber kalkan kumaşın cildini sergilemesini seyretmek muhteşemdi. O çok etkileyiciydi ve ben ağır ağır kayboluyordum onda.

Kısa bir süre sonunda, ikimiz için birer bardak kahve yapmış, ekmek kızartmış ve kahvaltılıkları masanın üzerine dizmişti. 

Ardından, kucağıma oturdu. Yüzünde tatlı mı tatlı bir gülüş vardı. 

"Size yedirebilir miyim?" diye sordu gözlerini kırpıştırıp bana bakarken. 

"Tabii ki," dedim. "İstediğini yapmakta özgürsün, biliyorsun." Birkaç gün önce söylemiştim ona, evimin içinde istediği gibi gezip eşyalarımı kullanması için. 

Obsessive || StylinsonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin