Her insan sıradan bir gün içerisinde bile defalarca kez aynanın karşısına geçer. Kaşına, gözüne, ağzına, burnuna bakar. Kimisi içinden "Ne kadar da güzel/yakışıklıyım." diye geçirirken, kimisi de "Ben neden böyleyim?" diye sorgular kendini.
16 yılımın 6 yılı boyunca hep ikinci bahsettiğim insan kategorisinde oldum ben. İlk zamanlar aynalara bile bakamazdım hatta. Kendi görüntümle karşı karşıya geldikçe bir damla yaş akardı gözlerimden, tokatlamak isterdim hep kendimi. Ama zamanla alışıyor insan. Tamam kabul, pek kolay olmadı ayna karşısına geçmem ama oldu işte bir şekilde. Her şey yavaş yavaş gelişti. İlk başlarda gözlerimi kapatarak otururdum aynanın karşısına. Daha sonra yavaş yavaş açar, karşımdaki "bana" alışmaya çalışırdım.
Derken buralara kadar geldim işte. Artık umrumda bile değil diyebileceğim bir haldeyim. Çevremdeki insanların uzaylı görmüş gibi bakışlarına, hatta kimisinin ağır şakalarına ve alaylarına alıştım artık. "Kirli insanlar" demeyi tercih ediyorum onlara genelde. Çünkü gerçekten de; KİRLİLER!
Bahsettiğim bu "kirli insan" topluluğundan en çok benim okulumda rastlamanız mümkün sanırım. Belki de başka bir okulda okusaydım yine aynı tepkilerle karşılaşacaktım, orasını bilemiyorum.
3. sınıfa kadar okulu sevmememin tek nedeni her normal çocuk gibi matematik, erken kalkma derdi, ders dinleme zorunluluğu vesaire vesaire olmasıydı. Fakat o senenin yaz tatilinde dudağımın kenarında beyaz bir leke olduğunu fark etmemizle beraber işler değişti.
Tatilde bronzlaştığım zaman gözle görülür bir hal almıştı bu leke. İlk önce annem fark etti fakat klasik, geçici bir güneş yanığı olabileceğini zannetmiştik.
Aradan 2 ay geçti. Aynı izin vajinamda ve göğüs ucumda belirdiğini de görünce bir şeylerin ters gittiğini anladık. Doktora gitmeden önce çağımızın sıradan bir araştırma yöntemi olarak internete başvurduk. Kimi zaman annem sırf endişelenmeyim diye benden gizli araştırıyordu, kimi zaman da ben annemden gizli. Araştırmaların sonu hep "vitiligo hastalığına" çıkıyordu. Sabaha kadar düşünür, ağlar ve uyuyamaz olmuştum. Annem de her ne kadar çaktırmamaya çalışsa da, tedirginliği ve endişesi her halinden belli oluyordu.
Bir gün babamın özel bir hastanede dermatoloji bölümünden randevu almasıyla annem, babam ve ben kontrole gittik. Yol boyunca hayatımda yaşamadığım korkuyu yaşamıştım resmen. Ellerimin ve bacaklarımın titremesine mani olamaz olmuştum. Ara sıra kendimi tutamıyor, gizli gizli bir-iki damla yaş akıtıyordum gözlerimden. Tabii olabildiğince babam ve anneme hissettirmemeye çalışıyordum.
Doktor mavi bir ışıkla vajinamın, göğüs ucumun ve dudağımın kenarındaki beyaz lekeleri inceledikten sonra vitiligo hastası olduğumu söylediği an artık orada kendimi tutamayıp hıçkırarak ağlayışımı ömrüm boyunca unutacağımı sanmıyorum. Hatta o yaşıma kadar babamın bir kez olsun ağladığını görmeyen ben, o gün buna da şahit olmuştum.
Doktor güneşe çıkmadan önce mutlaka koruyucu sürmem gerektiğini, verdiği kremleri ve vitamin hapını düzenli olarak eksiksiz bir şekilde kullanmam gerektiğini, hiçbir şekilde hiçbir şeyi kafaya takmamak ve de stres olmamam gerektiğini, aksi takdirde bu hastalığın ilerleyebileceğini üzerine birkaç şey daha ekleyerek defalarca kez dile getirmişti. Tabii ben bu dediklerine, özellikle "stres ve üzüntü" kuralına uyabildim mi? Elimde olmadan hayır!
Bu olaydan yaklaşık 2 yıl sonra babamın beynindeki tümörü ve durumunun ciddiliğini öğrenmemizle birlikte benim stres ve üzüntü yapmaman mümkün değildi. Gözümün önünde eriyordu, bitiyordu ve en sonunda yok oldu... Babamı kaybettik ve hem yüzümde, hem hayatımda kalıcı lekeler oluştu. Artık hiçbir şey eskisi gibi değildi. Ne içim, ne dışım...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KUSURSUZ KUSURLARIM
Teen Fiction"Her insan mükemmel doğar aslında. Tertemiz, saf ve kusursuz... Büyüdükçe çirkinleşir, büyüdükçe kirleniriz hepimiz. Diğer insanlar gibi görünmüyor olabilirim. Ama ben kusursuzum! Her bir kusurumdur beni kusursuz yapan... Belki bunu anlamam biraz z...