Bakışlar

122 9 2
                                    

"Kıymetini ben bilirim
Kimseler bilmese de
Gözlerinden anlarım
Bir melek var içinde "

Ormandaki o günden sonra başka hiçbir şey yaşanmadı. Hiçbir şey. Hayat tüm olağanlığıyla, yüküyle ve acısıyla devam ediyordu. Savaş devam ediyordu, sevda devam ediyordu, acı bir an bile durmamıştı.
Mehmet'in düşünceleri ise, yeni tanışılan, yakın bir yüz yüzünden rahatsız ediliyordu. Ormanda gördüğü o kırgın kız çocuğunu unutamıyordu Mehmet. Ve aynı zamanda inanamıyordu da o kızın kötü olabileceğine. Haşindi evet, huysuzdu, hatalıydı, günahkardı.
Ama hayır, kötü değildi.
Yıldız bir an olsun aklından çıkmıyordu. Beyni, köşelerde bir yerde onu düşünmeyi günlerdir bırakmamıştı.
Acaba Yıldız da onu hiç düşünmüş müydü?
Hayır!
Kendine gel Mehmet, bir savaşın ortasındasınız siz. Olamazsınız.
İçinden geçenlerdi bunlar.
Ama...
Bahaneler üretmeye çalışıyordu şimdi de.
Acaba gitse miydi Hilal'lerin evine? Yo, hayır. Aslında Hilal'i ne zamandır görmüyordu, selam verirdi belki de?
Hayır Mehmet. Gitmeyeceksin. Bir kez daha reddedilmeyeceksin.
Gitmemeliydi. Yıldız'ı düşünmemeliydi, bahaneler üretmemeliydi.
Ama işte gidiyordu. Geri dönülemez bir şekilde düşüncelerini kaptırmıştı, onları geri istiyordu.
Sokağa çıktı, evlerine gitti.
Kapının önüne vardığında çoktan pişman olmuştu. Kahretsin! Hiç gelmemeliydi.
Tam da ayakları geriye çekilmeye başlamıştı ki, kahverengi işlemeli kapı açıldı. Büyük açılmış gözleriyle Hilal Mehmet'e bakıyordu. Olanlardan sonra, ilk görüşleriydi birbirlerini. İlk Hilal konuştu.
"Mehmet?"
Kekeledi. "Hilal?"
"Be-ben gitmediğinizi öğrendim. -sessizlik- ş-şey bir ihtiyacınız var mı?"
Bu bulabildiği en iyi yalandı.
"Sağol lakin yok." Hilal soğukkanlılıkla cevaplarken Mehmet Yıldız'a ulaşabileceği farklı bir yol düşündü. Kendini dinlemiyordu, kendine verdiği sözü tutamıyordu.
"Hasibe Ana nasıl? İyidir inşallah?" Anlaşılamayacak kadar hızlı konuşmadığını umuyordu.
"İyi... iyi. İçeride."
Hilal başka ne demeliydi? Mehmet gözlerine beklentiyle bakıyordu.
"... ben hastaneye gidiyorum Mehmet. Eğer istersen içeri gir kendin gör."
Böylece Hilal Mehmet'in yanından ayrıldı. Ve Mehmet'in, artık onu görmek için bir şansı vardı!
Sırıtarak eşikten adımını attı. Hasibe Ana cam kenarındaydı.
"Hasibe Hanım, ben Hilal ile Ali Kemal'in arkadaşıyım. Nasılsınız?" Olabileceği en kibar şekilde konuşmuştu. Yanlış bir izlenim bırakmak istemiyordu.
"Senin adın nedur oğul?"
"Mehmet ben."
"Şu Mehmet misun sen? gel oğlum gel otur. Abini bilirim ben."
Mehmet, mahçup bir yüzle minderlerden birine oturdu. Yıldız neredeydi? Yukarıda? Mutfakta? Nasıl konuşabilirdi ki onunla? Buraya gelmesi aptallıktı.

Hasibe Ana yukarıya seslendi.

''Yıldız!''

Şimdi kalbi küt küt atıyordu Mehmet'in. Bir ses, bir seda bekliyordu Yıldız'dan. Heyecandan terleyen ellerini pantolonuna sildi.
Dakikalar geçti. Yıldız gelmedi. Hasibe Ana ise bağırmaya devam etti. Sonunda ikisi de genç kızın gelmeyeceğini düşündüklerinde, derin birer nefes aldılar.
''Aman babaanne ne bağırıyorsun? Geliyorum işte.''
Yukarıdan gelen huysuz ve sitemkar cevap, karışık duygular yaşatmıştı adama. İçi yine umutla dolmuştu. Bu yeşeren ufak aşk, ona tekrar umudu tattırmıştı.
Yıldız'ın ayak sesleri daha rahat duyulmaya başlarken, Mehmet'in de nefesleri hızlandı. Genç kız sonunda kapıdan adımını attığında nefesi kesilmişti. Tekrar alabilmesi içinse birkaç saniye geçmesi gerekti.
Yıldız babaannesine dönük yüzüyle tekrar konuştu. Evde bir misafirin olduğundan henüz haberi yoktu.
''N'oldu?''
''Hadi bize bir kahve yapıver kızım. Bak misafirimiz var.''

Misafirin kim olduğunu görmek için yüzünü hafifçe çevirdi. İki gencin gözleri birleşti. Renkleri birbirine karışmıştı sanki, çekip alamıyordunuz. Yıldız da Mehmet de, Hasibe Ana huysuzlanana kadar, gözlerini ayırmadı. Şaşkınlık ve özlemdi bu.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Dec 28, 2017 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Tutku.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin