1.BÖLÜM

201 23 30
                                    

Çok klasik olacak ama başlama tarihinizi yazın bence. İyi okumalar snvkjkömwqxz

İki elimi başımın üzerinde birleştirmiş öylece yağmurdan kaçıyorum. Ya da kaçtığımı sanıyordum, çünkü sırılsıklam olmuştum. Gözüm ilerideki su birikintisine çarptı.

İç ses gelmeden bu sefer ben ona seslendim. 'Sen de benim düşündüğümü düşünüyor musun Namık?' tabi ki ses gelmedi. O sadece işi olmayan şeylere atlar. Namık'tan ses gelmeyince bende eğlencenin dibine vurup tek sıçrayışta atladım su birikintisine.

Daha önce ıslanmış olan kıyafetlerime şöyle bir baktım da bataklıktan tek farkım farkımın olmamasıydı sanırım. 'O ne biçim cümle kuruş, senin ben türkçe öğretmenine...' dediğinizi duyar gibiyim. Şişt ayıp ayıp.

O değilde sabah hava gayet güzeldi. Tam spor yapmalık bir hava vardı. Şimdi yağan bu yağmurda neyin nesiydi. 'Aman ıslandım ıslanacağım kadar, anın tadını çıkar' diyerek; iki kolumu omuz hizamla eşitleyip, avuçlarımı gökyüzüne doğru açtım.

Hobilerim arasında yağmuru seyretmek ve ıslanmakta vardır. Mutluymuyum? Yüzde bin beş yüz. Mutlu olduğum zamanlar insanları umursamam. Çünkü benim mutluluğum yakın olduklarım hariç herkese farklı gelir. Misal ben.; yemeğimi hunharca tıkınırken, ayakkabımın rengiyle farklı bir bağcık takarken, ve şuan yağmurdan kaçmak yerine ıslanmayı tercih ederken insanları yok sayıyorum. Ben bu saydıklarımı yaparken nedense insanlar görünmez olup yok oluyorlar, yanımda olan kişiler hariç. Beni bu düşüncelerden alı koyan ses yoldan geçen yaşlı bir adamın sesiydi:

-"Ne yapıyorsun burada, hasta olacaksın" dedi. Al işte bende diyorum nerede kaldı. Her olayda başımıza doktor kesilen yurdumun insanı ne yaparsın? Peki ben umursadım mı? Hayır. Islanmaya devam ettim taki üşüdüğümü anlayana kadar. Girdiğim ara sokaktan ayrılıp caddeye çıktım.

Kaldırımda ağır ağır adımlarla yol alırken bir yandan da eve gidince üstümü gören annemden ne gibi fırçalar yiyeceğimi düşünüyorum. Düşüncelere fazla dalmış olmalıyım ki birden gökyüzündeki ışığı farkedince irkildim. Ardından da şimşek çaktı. Eğer eve çabucak gitmezsem pek sağlam kalabileceğimi sanmıyorum. Onun için adımlarımı hızlandırdım.

Evimizin bahçe kapısından içeri girerken arkadan bir titreme geldi. Bir an 'ahan da çarpılıyorum'sansam da telefonumun hoş melodisi duyuldu. Hiç açmaya gerek duymadan evin kapısını çalmaya başladım. Endişeli bir halde bana bakan annem hızla kolumdan çekerek evi içine aldı. Kapıyı kapattıktan sonra bu sefer de omuzlarımdan tutup ileri geri sallamaya başladı:

-"Nerdesin kızım sen meraktan öldüm öldüm dirildim. Sana bir şey oldu diye aklımı yitirecektim. İnsan bi haber verir" Neyse ki ucuz atlattım diye düşünürken ne zaman fortmentoya koyduğunu bilmediğim havluyu uzattı:
-"Al bunlar temiz havlular. Hızlı hızlı duşunun al. Üzerine kalın şeyler giyin artık havalar bozmaya başladı. Saçını kurut ve hemen salona gel" dedi.

Annemin sıraladığınız şeyler üzerine odama çıkmaya başladım. Hiç vakit kaybetmeden kıyafetlerimi alıp banyoya girdim.

Ve işte bizlerin sevmediği, hatta kullanırken ona lanetler okuduğum makineyi kullanmaya geldi. Her ne kadar odanın ortasına çöküp "hayııııırrrrrrr" diye bağırmak istesemde kendime engel oldum.

Kahrolası makineyi kullandıktan sonra hırkamın kapşonunu taktım. Kapşon takın. Kapşon iyidir. Omo. Biliyorum inanılmaz yersiz oldu sorry. Salondan beni bekleyen annemi hatırlayınca içeri daldım. Annemin delici bakışlarına maruz kalınca "Umut sıçtı bez getirin" diye dalga geçmeye başladı iç sesim. Annemin bana doğru gelmesiyle işte şimdi başlıyoruz diye geçirdim içimden.

Annem tam önümde durdu. Korkuyor muyum? Yüzde bin beş yüz. Birdakika birdakika. Şuan annemin beni azarlıyor olması gerekiyor. Kollarını bana sarıp, omzumda ağlaması değil. Ah tabi ya 'yağmur' annemin en hassas olduğu konu. Kafama dank etti de anneme sarılmayı akıl edebilmiştim.

Annemin bu kadar çok tepki vermesinin sebebi, annesini ve babasını 'yağmur' yüzünden kaybetmesi. Anneni bildim bileli benim aksine yağmurdan nefret ederdi hep. Yağmurun yağmasını, yağdıktan gökyüzünde beliren gökkuşağını, oluşan toprak kokusunu...

Yani içinde yağmur geçen her şeyi sevmez. Sizi daha fazla meraka düşürmeden yaşanan bu talihsiz olayı anlatayım sizlere;

Bayram günü... Çocukların en vazgeçilmez günlerinden biri. Yaşasın harçlıklar, gelsin şekerler. Ama o bayram annesini ve babasını kaybeden annem için pek de vazgeçilmez olmamıştı. Bayram dolayısıyla memleketlerine gitmek için yola koyulurlar. O zamanlar annem daha 8 yaşındaymış. Yolculuk esnasında hava kararmaya başlar ama kimse anlamaz o bulutların ölüm yaklaştığı için karardığını. Aniden yağmaya başlayan yağmur azraili olur dedemin ve anneannemin. Yağar ya yağmur, hani ıslatır ya asfaltı. Umursamazsın pek fazla, birazdan diner dersin. Ama aksine daha da şiddetlenir. Memleketine gitmek için, o sene o akrabalarını görmek için daha bi asılırsın gaza. Daha bi yüklenirsin. Nerden bilebilirsin ki son duyduğun ses tekerleklerin asfalta sürttüğü ses olacağını. Ve sonra BAM! Her yer karanlık. Önce kızın sesleniyor "anne - baba" diyerek ağlıyor. 'kızım' diye inliyorsun ama o seni duymuyor, daha sonra göz kapakların ağırlaşıyor. Vücudun da katlanılmaz bir acı kendini belli ediyor. En son beyaz bir ışık karşılıyor, kollarını açıp seni çağırıyor. Artık direnemiyorsun, bedeninden çıkıp ruhunla baş başa kalıyorsun. İşte o an yeni bir hayat başlıyor senin için.

Kısacası yağan yağmur nedeniyle lastikler kayar ve direğe çarparlar. Annem bu kazadan ufak sıyrılarak kurtulmuş. Fakat annesinin ve babasının gözleri önünde can vermesi bir tramva olmuş onun için.

Uzun bir süre sarıldıktan sonra geri çekilen annem oldu. Gözleri ağlamaktan kıpkırmızı olmuştu. Annemi öyle benim de gözlerim doldu.

-"Annem, haklısın eşeklik ettim. Haber vermem gerekirdi. Çok özür dilerim. Benim yüzümden ağlama lütfen"

-"Sorun beni aramaman veya geç kalman değil yavrucum. Ben sadece korktum, sende beni bırakıp gidersin diye çok korktum"

-"Anne aşk olsun ben seni bırakıp gider miyim hiç"

-"Gitmezsin değil mi?"

-"Tabiki hayır" dedikten sonra babamın sesi duyuldu.

-"Birileri yine duygusallaştı sanırım"

-"Birileri yine bizi kıskanıyor galiba"

-"Zaten hep bensiz sarılın"

-"Baba, nazlanavağına yanımıza gelebilirsin bence"

-"Peki peki. Madem ısrar ediyosunuz" seviyorum bu adamı.
Babam yanımıza gelince bu sefer üçlü sarılma yaptık. Bir dakika bir dakika bacağıma yapışmış birşey var.

-"Anne eve ahtapot mu aldınız"

-"Hayır abla benim"

-"Çınar ödümü kopardın ablacım"

-"Özür dilerim. Hem-siz-bensiz-sarılmak-asla"

Çınar'ın bizim boynumuza yetişmeyeceği için bizde dizlerimizin üzerine çökmek zorunda kaldık. Hım aile sarılması ha. En sevdiğim.

Öncelikle herkese selamünaleyküm. Hikayem konusunda acemi olduğumu söyleyemeyeceğim. Yaklaşık bir 6 aydır üzerinde çalıştığım ve ilk projemdi bu. Aklımda o kadar çok kurgu var ki her saniyelerim düşüncelerimle geçiyor. Sonuç olarak yüzünde bir tebessüme bile yol açtıysam oy atmalısın bence. Benim kurgularımın hikayeye dönüşmesi sizin parmaklarınızda saklı. Benim en büyük hayalim yazar olmak. Hayalimi gerçekleştirmeye yardım eder misiniz? Okunma sayısı arttıkça hikaye karekterini görebilirsiniz. Vesselam.

YAĞMURHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin