Bölüm|2 Horoz
Birazdan Antalya'ya gitmek için yola çıkacaktık. Oraya ilk kez gidecektim. Uzun zamandır da merak ettiğim bir yerdi. Ne kadar da gitmek istemesem bir yanım gitmem için yalvarıyordu. Gürdal amcam yıllardır arayıp sormamıştı bizi. Merak ediyordum, şimdi ne değişmişti? Kafamdaki binlerce sorunun cevabını oraya gittiğimde öğrenecektim.
"Dolunay hadi çıkıyoruz. Geç kalmayalım." uzanmış olduğum yatağımdan ağır ağır kalkıp oturdum. Bir süre yere bakıp ayağa kalktım. İşte gidiyorduk. Şaka gibiydi ama gidiyorduk. Hem de Gürdal amcamlara! Rüyamda görsem inanmazdım. Babamla aralarında ne olmuştu da yıllarca görüşmemişlerdi? Peki ya neden şimdi bizi istiyorlardı! Beynimde uçuşan sorulara son veremiyordum. Gözlerimi sıkıca yumup açtım. Boy aynamın karşısına geçip kendimi süzdüm. Kot elbisem her zamankimden daha hoş duruyordu üzerimde. Siyah dar tişörtüm bana daha da yapışmış gibiydi. Kilo mu almıştım?!
"Dolunaay!" Yasemin'in sesini duyunca yerimde sıçradım. Bu kadın hep bağırmak zorunda mıydı? Sarı kısa saçlarımı ellerimle düzeltip aynadaki yansımama gülümsedim. "Her şey güzel olacak."
-
"Günaydın bayanlar baylar, sevgili çocuklar. Ben pilotunuz Zekeriya Bayrakçı, ikinci pilot arkadaşım Bahar Cancan ve kabin görevlisi arkadaşımız Cem Bıcıbıcı ile birlikte uçağımız Boing 701 sefer sayılı uçağımıza hoş geldiniiiz!" Pilotun samimi anonsundan sonra gözlerimi devirdim. Sanki kabin görevlisi Cem'e, "Ceeeeeem bi bakabilir miydin?" diye çağıracakmışız gibiydi. Pilotları gören olmadığı için onların ismi zaten önemli değildi. Uçağa ilk kez binmiyordum ama ilk günki gibi hâla korkuyordum. Belki de uyursam geçerdi.
-
" Sayın yolcularımız..." pilotun sesiyle gözlerimi açıp dediklerine odaklandım. "25 dakika sonra havalimanına iniş yapacağız, hava parçalı-bulutlu 15 dereceee AMAN ALLAHIM!" anons aniden kesilince panikle etrafıma bakındım. Herkes bir panik içerisindeydi. Ne oluyordu böyle?! Yan tarafıma bakıp Yasemin'i dürtükledim. Uykusu çok ağır olduğu için kolunu sarsmayı bırakıp ellerimi ağzıma götürdüm. Öleceğiiz!
Birkaç dakika sonra, ki bu bizim için yıllar gibi sürmüştür; Pilot: "Sayın yolcularımız, kusura bakmayın sizleri korkuttum ama hostes yanlışlıkla üstüme bir fincan sıcak kahve döktü, canım çok yandı, pantalonumun ön kısmını bir görseniz!"
Arka sıralarda oturan bir yolcu bağırarak: "O da bir şey mi, sen birde bizim pantolonların arka kısmını bir görsen!" dedi. Allah'ım nasıl bir uçağın içine düştük.
*26 dakika sonra*
Uçaktan indiğimizde bizi dışarıda bekleyen gri jipi görünce gözlerimi devirdim.
"Yasemin hanım, buyrun. Valizlerinizi alayım." dedi uzun boylu yakışıklı şoför! Jipe girip yerimizi aldık. Bizden biraz sonra da şoför gelmişti. Dikiz aynasından bize gülümseyip arabayı çalıştırdı. Daha doğrusu bana gülümseyip arabayı çalıştırdı. Bu durum yüzümü ekşitmeme neden olmuştu. Yasemin dirseğiyle koluma vurunca ellerimi siper ederek cama yapıştım.
"E oha, yani!" dedim sinirle. Yakışıklı uzun boylu şoför bir kez bize bakıp önüne döndü. Ölümcül bakışlarımı Yasemin'e çevirip açıklama yapmasını bekledim.
"Görmüyor musun, sana gülümsedi!" dedi sessiz bir şekilde gülerek. "Onu damatım yapacağım." gözlerimi iri iri açıp şaşkınlıkla gözlerine baktım. Lanet olsun ki, yakışıklı uzun boylu şoför duymuştu! Eğer duymasaydı bu kadar öksürmezdi değil mi!?
"İyi misin, dama- ay çocuğum?!" pes yani Yasemin, pes.
Yakışıklı uzun boylu şoför bir elini kaldırarak iyi olduğunu belirtti. Aynadan bana bir kez bakıp göz kırptı. Kaşlarım anında havaya kalkıp bu ne cürret demeye başlamıştı. Bu ne cürretti gerçekten.