fırtına zamanında,

704 47 3
                                    

Etrafın yalnızca ayışığıyla aydınlanacak kadar karanlık olduğu bir saatte, uzunca bir süre yürümüştüm. Üzerimdeki ince kapüşonlu hırka yüzünden gecenin ayazı iliklerime kadar varıyordu ancak yine de yürüyordum.

Üşümüştüm, ama umrumda değildi. Sağlıklı biri değildim ve hepsini tek tek öldürmek istediğim hasta hücrelerimin sayısı katlanıyordu.

Ama umrumda değildi.

Hastaneden çıktığımdan beri içinde bulunduğum müphem durumdan sıyrılmak ister gibi yürümüştüm o gece kaldırımda, ruhsuzca. Zira ruhum bile sona geldiğimizi anlamış, sessizce sessizliği dinliyordu. Bedenimin en izbe köşesine saklanmıştı ve, ilk defa çığlık at(a)mıyordu.

Arada sırada yoldan geçen arabaların ışıkları sayesinde ilerlerken, belki de bu yüzden durmuyordum. Umudunu yitiren benliğimin çığlıkları, onu bastırıyordu.

Gayet sıradan biriydim ben Taehyung. Gelecekle ilgili hayalleri olan ve onlara ulaşmak için çabalayan, sıradan biri.

Peki, ölecek olmak insanı sıradan yapar mıydı?

Hastalığımı ilk öğrendiğimde bile yıkılmamıştım oysa ben. Küçük bir şeydi ve geçecekti. İnanmıştım. Ve herkesten saklamıştım. Benim, samimiyetsiz tesellileri duymaya ihtiyacım; insanların da hastalığımı bilmelerine gerek yoktu.

Sonra o gelmişti. Jimin.

Uzun uzun anlatamam biliyorum, zira en büyük pişmanlığımdı o benim. Yine de o zamanlar güneşe benzetirdim onu, çünkü yaşamam için var olan bir ışık gibiydi. O olmadığında üşüyor, nefessiz kalıyor ve önümü göremiyordum.

Kaldırım taşlarının arasından peydah olmuş küçük yeşil bitkileri ayağımla ezerek yürürken, tüm bunlar -her zaman olduğu gibi- aklımdan yine çıkmamıştı ve incilerimin geceyi parlatmasına neden olmuştu.

Onun yüzünden bu haldeydim. Ben o olmadan hiçbir şeyi göremezken, onun gözleri benim bakışlarımı bile görmemişti. Hiçbir zaman bilmemişti beni, içimdekileri. Yakınımda olmadığında üşüyordum ama o asla benim yanımda olmamıştı. Yakınımda olduğunda da, benim içimi ısıtan bakışlarını başka yüzlere, yüreklere çevirmişti.

Şimdi her şey farklı belki ama kendime engel olamayıp hala sorarım bazen. O da başkalarına benim ona baktığım gibi mi bakmıştı? O da başkalarını benim onu sevdiğim gibi mi sevmişti?

Sanmıyorum, Taehyung.

Zira ben, onun için sağlığımdan, hayatımdan vazgeçmiştim. 

Bu acı gerçek, filmini milyonuncu kez oynatırken beynimde, kalbim de üşüyen uzuvlarım gibi uyuşmuştu. Ve gözlerimden her bir inci kaybolduğunda, bu aptal hayatım yüzünden bir gözyaşı daha döktüğüm için önüme gelen taşları tekmelemiştim öfkeyle.

Hastaneden çıktığımdan bu yana durmaksızın yürümüştüm, sonunda da kimsenin olmadığı karanlık sokaklardan geçip kendimi evimin önüne atmıştım. Ruhsal olarak da fiziksel olarak da yangın yeriydim ben. Minik aciz bedenimi kapı önlerine fırlatmak ağır gelmiyordu. Yüreğim de hastalıklı bedenim de virandı.

Lakin onun aşkı olmasaydı, iyileşiyordum.

Jimin'e olan sevgimdi benim hastalığımı ilerleten, bedenime ağır gelen. Onu öyle çok sevmiştim ki, hiç yapmam dediğim şeyleri bile yapmıştım onun için. O bilmese de yapmıştım, sevmiştim onu sevmelerimin en güzeliyle.

Ama her gece uyumayıp ağlamayı kaldıramamıştı kalbim. Canı onu sevmeye yetmeyip yorgun düşmüştü.

Ve ben, o hastaneden çıkarken, öyle nefret etmek istemiştim ki ondan Taehyung. Benden hayatımı alması değildi bu denli acıtan, yaptıklarını bilmemesi ve yaralarımı sarmak için bir adım bile atmamasıydı.

at the storm time, in the near cliff | taegiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin