uçurumun kenarında.

360 43 10
                                    

Uçurumla arana yarım metre bırakmış dizlerini kendine çekerek oturuyordun. Bu havada orda ne yaptığını düşününce iki şeye ihtimal vermiştim. Ya üşümeyi veya ıslanmayı sorun etmeyecek kadar deliydin, ya da senin de canın benim gibi yanıyordu ve içindeki acının yanında bu durumu sorun etmiyordun.

Ceketimin içine sakladığım kitabına daha da sıkı sarılırken yanına oturmuştum. Ölmeden önce konuştuğum son kişi olacaktın aklımca. Bakışlarını bana çevirdiğinde ben de sessizce seni izliyordum. Simsiyah giyiminle gecenin bir parçası gibiydin ama yüzün ve gözlerin ayışığıyla parlıyordu.

"Neden burdasın?" demiştim kısılan sesimle. Üstüne, rüzgar ve yağmur sesi de kulaklarımızı arsızca doldururken, beni duymadığını düşünmüştüm. Ama sen, sorumu tekrarlamak üzereyken gülmeye başlayıp başını eğmiştin.

"Sen, neden burdasın?" demiştin sonra yüzüme bakıp. Benimse bakışlarım hemen uçuruma çevrilmişti. Öyle güzel bakıyordun ki, sanki birazdan yapacağım şey bir suçmuş gibi hissetmiş, suçu da gözlerimle uçuruma atmıştım.

"Atlayacak mısın?" Ben susunca tekrar konuşmuştun. Bir anlığına durduğunu sandığım incilerim tekrar yanağıma dökülürken "Canım yanıyor." diye fısıldamıştım. Bunu söyleyebildiğim ilk, tek ve son insan olacaktın.

Çenemden tuttuğunda irkilmiştim. Elinle yüzümü sana çevirip baş parmağını yanağıma götürerek yaşları silmiştin. Gözlerin beni haklı çıkarmıştı Taehyung, bunu o zaman fark etmeliydim. Zira, biliyordum. O kelimeler öyle acı anlarında dökülmüştü ki kâğıtlara, gözlerin bunu kanıtlıyordu. 

Ruhum bedenimi o kadar zorluyordu ki durduramıyordum gözyaşlarımı. Silmekten vazgeçmeyeceğini anladığımda başımı tekrar karşımızdaki sonsuz boşluğa çevirip kurtulmuştum ellerinden.

"Ben Kim Taehyung." demiştin az sonra. İsmin bana bir yerlerden tanıdık gelirken elim ceketimin içindeki kitaba gitmişti. O an kalbimin durduğuna yemin edebilirim Taehyung. Kitabı titreyen ellerimle çıkardığımda adını görünce yüzüne yerleşen gülümseme hala hatırımda. Heyecan hasta bedenimi sararken gözlerinin parıltısı unutulmazdı. Benim içinse fırtına bir anda yok olmuş, güneş doğmuştu.

Bulmuştum.

Yaralarıma sahip çıkan gözyaşlı kelimelerin, en değerli varlığımın sahibini bulmuştum.

"Bu kadar çok mu sevdin yazdıklarımı?" derken ıslanmak umrunda değildi. Benim de öyle. Zaten yağmur biraz olsun durulmuş, sanki o da heyecanla bizi dinliyordu.

"Öyle güzel ki kelimelerin sevgili Taehyung. Arkası öyle anlamlı... Nasıl anlatabilirim bilmiyorum." demiştim uçurumu izlerken. Falezlere çarpan dalgaların her biri, sanki yüreğime vuruyordu ancak fırtınanın sesi bile hoşça geliyordu kulağıma. Kurtarırım seni, diyordu çünkü. Seni sonsuz maviliğime hapseder, tüm acılarından kurtarırım.

"Anlat lütfen, seni dinlerim. Ama önce bana ismini bahşeder misin?" Sesin, kararlılığımı yok edip gözlerimi uçurumdan çektirecek kadar umutluydu Taehyung. Ve gözlerim seni bulduğunda, kimse çığlıklarımı duymazken beni dinlemek istediğin için minnettardım.

"Ben, Min Yoongi." Sana sadece adımı söylemiştim. Ardından da cümlelerinle aramdaki bağı anlatmıştım. Hayatımın en yanık kokan gününde onlarla nasıl tanıştığımı, kelimelerinin gözyaşlarıyla yangınıma nasıl su serptiğini anlatmıştım. Gülümsemiştin. Herkesin terk edip ona kulaklarını tıkadığı bir bedene, yazdıklarının sahip çıktığını duydukça gülümsemiştin.

"Ve eğer bir gün, sonumun mutlu biteceğine inancım olsaydı; her ne kadar kaleminin mürekkebini acıyla doldursan da yine sana gelirdim. Belki benim için ilk defa, mutlu bir son yazmanı beklerdim." Sözlerim bittiğinde yanaklarımdan sayamadığım kadar inci kaymıştı. Sağ gözünden minik bir gözyaşı süzülürken "Nasıl karşılık vereceğimi bilemiyorum bu cümlelere. Nefesimi kestin." demiştin. O arada fırtına yeniden esip savurmaya başlamış, gökyüzü sanki 'yeter artık aldığın nefes, ölüm seni bekliyor' der gibi tekrar gürlemeye başlamıştı.

at the storm time, in the near cliff | taegiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin