Aniden gözlerini açtı. Kalbinin ritmini bir davul sesi gibi hissediyordu beyninde. Önce karanlık odada hiçbir şey göremedi. Az önce gördüğü rüyanın dehşetinden sıyrılamamıştı hala. Karasaray'ın güneybatısındaki Kraliyet avlığındaydı. Gözcü Kulesi'nden inmiş, sonbahar ayında cıvık bir çamura dönmüş arazinin ortasında beyaz bir kılıç gibi uzanan uzun koridordan geçmiş ve şahsi kulübesine ulaşmıştı. Havanın kasvetli olduğunu hissetmişti rüyasında. Bulutlar, o samimi ve aynı zamanda ürpertici soğuk hava ve kulağına tırmanan sesler sanki hiç hatırlamadığı ama daha önce bulunduğu sıcak bir dost yuvasındaymış gibi hissettirmişti.
Kulübenin kapısını hızlıca araladı. Yüzüne vuran sıcak şömine ısısını keyifle gülümseyerek karşıladı. Şömineyi kendi yakmamıştı. Asla böyle bir ateş yakmayı beceremezdi. Ama şöminenin neden yanıyor olduğunu, kimin yaktığını da düşünmedi. Çünkü garip bir şekilde rüyada olduğunun ve bir anlam aramaması gerektiğinin farkındaydı. Kendi benliğinde tekrar, bulunduğu ortamın olabildiğince ürpertici ama bir yandan da tanıdık olduğunu düşündü. Düşünmemeye çalıştı. Tüm düşünceleri kafasından atmak ve rüyaya odaklanmak istiyordu. Çünkü ne zaman böylesine güzel rüyalar görse gerçek benliğinden gelen düşüncelerle rüyalarını mahvettiğini biliyordu. Ve bu rüya şimdiye kadar oldukça güzel de gidiyordu.
Durdu, biraz bekledi. Ateşi izliyordu. Sanki birazdan tekrar iğrençliğin ortasına geri döneceğini biliyormuş ve bu güzel anın keyfini çıkarıyormuş gibi izliyordu ateşi. Gördüğü en güzel şeymiş gibi bakıyordu. Bir an kendi kendine "Aslında öyle değil mi?" diye sordu. Ateş; en soğuk zamanlarda her zaman yanındaydı, karanlıkta kaybolduğunda, kalabalığın ortasında kaybolmuş bir çocuk gibi çaresiz ve ölesiye korkmuş hissettiğinde, ufak bir kıvılcımdan büyüyen ufacık bir ateş bile tekrar erkek olmasını sağlardı. Samimiydi ateş ama mesafeliydi de. Sınırını bilmeyenin canını yakardı. Üşüdüğünde ve korktuğunda bir ana gibi merhametle yaklaşan ateş, düşmanına karşı gelmiş geçmiş en acımasız cellat olmasını da bilirdi.
Birden irkildi. ateş acımasızlaşıyordu çünkü. Şöminenin önünde çok fazla durduğunu hissetti. Yüzü kıpkırmızı olmuştu. Kürklü kıyafeti terletmişti. Odanın sol üst köşesinde bulunan yatağına doğru gitti. Yatağını bilerek sert seçmişti. Çünkü kendi kendine rahatın her zaman dalalete düşürdüğüne inanırdı. Henüz 19 yaşındaydı ama kendini çoğu büyükten daha olgun olarak düşünürdü. Zeki hissetmeyi severdi.
Üstündeki kürk montu çıkardı, hemen yanındaki askıya astı. Rüzgardan dolayı önce darmadağın olmuş sonrada ateşin karşında terleyip alnına yapışmış saçlarını geriye savurdu. Çenesine kadar gelen, uzun sayılabilecek, dalgalı ve simsiyah saçları önce kulağının arkasına sonra da yüzüne doğru düştü tekrar. Kendini sert yatağın üstüne attı. Yorgun hissediyordu. Rüyasında bile yorgun hissetmenin nasıl mümkün olduğunu düşündü tekrar benliği. Yine mahvediyordu rüyasını. Tekrar rüyaya odaklanmak istedi. Sonra benliği tekrar araya girdi. Eğer istediği şeyi görmeye devam etmek için kendini zorluyorsa rüya olamazdı ki bu. Olsa olsa hayaldi. Rüya spontane gelişirdi. Huzursuzlandı. Uyanacak gibi hissetti. Uyanmak istemiyordu ama. Kendini zorladı. Rüyayı devam ettirmek için tekrar ortamı düşündü.
Birden kulübenin kapısı tekrar aralandı. İşte yeniden kendini rüyada bulmuştu. Ama içinde garip bir his vardı bu kez. Sanki kapı, dikkatini rüyaya yönlendirmesi için açılmıştı. Sanki rüya kendi kendini devam ettiriyordu. Görmesi gereken bir şeyler olduğu için rüyada kaldığını hissetti. Olabilir miydi acaba böyle bir şey? Düşündü. Tabii ki olamazdı. Yine çok düşünüyordu. Yine hayal kuruyordu. Kenini özel hissettirecek şeyleri düşünmek hep hoşuna giderdi. Bir olayın merkezindeki kişi olmak isterdi hep. 'Yine böyle bir şey herhalde' diye düşündü. Kapı tekrar gıcırdadığında tüm dikkati rüyadaydı artık.
İçeri önce soğuk bir hava girdi. Soğuk havanın odayı kontrol edercesine içeri doluşunu bekledi. Yatağından doğruldu. İçeri girerken onu izledi. Kadın yavaş yavaş yürüdü ve yatağının ucuna oturdu. Sarı bukleli uzun saçları, zümrüt renginde ipek bir elbisesi vardı. Elbise üst üste attığı bacaklarının üstünden sarkıyordu. Kadının hemen ardından gri bir köpek odaya girmiş, şöminenin önüne yatmıştı hemen. Kadının ince elbisesine ve tahminen çıplak ayaklarına rağmen köpek oldukça üşümüş ve yorulmuş gibiydi. Ama kadın durgundu. Oldukça soğuk bir ortamdan gelmesine rağmen yüzünde sıcak odadan dolayı bir kızarma yoktu. Etrafında kendi soğuk havasını taşıyor olmalıydı. Güzel bir kadındı. Gözleri de kıyafeti gibi zümrüt rengindeydi. Kusursuz yüzü dalgın bir şekilde ateşe bakıyordu. Konuşmuyordu. Sanki onun odada olduğundan habersiz gibiydi.
"Yeshua" dedi kadın. "Adın bu, değil mi?"
Ne yapacağını şaşırmıştı bir anda. Adımı nasıl bilebilir diye düşündü. Sonra saçmaladığını düşündü. Onun rüyasıydı bu. Tabii ki zihninde yarattığı bir kadın kendi hakkında her şeyi bilebilirdi. 'Onu zihnimde yarattım' diye düşündü. Ondan korkmamalı, ona karşı heyecanlanmamalıydı. Ama hayret ediyordu. Böylesine güzel bir kadını nasıl düşlemiş olabilirdi ki. Şaşkınlıklarına bir son verdi. Önce, 'hazırım' dedi kendi kendine."Evet, Yeshua." dedi kadının gözlerine bakarak. Ama kadın hala şömineye bakıyordu dalgın bir şekilde. Sanki zorunda olduğu için konuşmuş gibi ilgisizdi.
"Güzel." dedi kadın. "Doğru kişinin yanında olduğumdan emin olmam gerek."
Yeshua ne kadar kendi hayal gücünde bulunduğunu bilse de şaşkınlığını gizleyemiyordu. Soru sormaya karar verdi. Eğer rüya onunsa istediği her şeyin sebebini de öğrenebilmeye hakkı vardı.
"Ne için benim yanı..."
Sesi boğazına düğümlendi. kadın ne ara çıkarmıştı elindeki hançeri? Ne olmuştu az önce. Dehşete kapıldı. Ne olduğunu çözemiyordu. Hiç beklemediği bir anda boğazına takılan bıçak darbesinin ne demek olduğunu anlamaya çalışıyordu. Ne demek doğru kişinin yanında olmalıydı. Neden ona bıçak saplamıştı ki şimdi? Bütün gücüyle küfürler savurup bağırmak istedi. Rüyasını o yönetmiyor muydu şimdi? Bilincini geri istedi. Kendine rüyada olduğunu ve kontrol edebileceğini anlaması için yalvardı. Ama ne yaparsa yapsın boğazındaki keskin acıyı dindiremiyordu. Bir umutla kadına bakmak istedi tekrar. Belki ona bakmak bir şeyleri değiştirebilecekmiş gibi hissetti. Oturuyordu. başını eğmiş elindeki hançere bakıyordu. Yavaşça ayağa kalktı. Kapıya doğru yürüdü. Yeshua hala oturduğu yerden onu izliyordu. Kadın kapının önüne vardı ve geriye dönüp köpeğine baktı. Köpek gözleri kapalı olmasına rağmen anladı ve hiç istemeye istemeye ayağa kapıya doğru yürümeye başladı. Kadın tekrar önüne döndü, hala önüne bakıyordu. Gözleri bu defa yerdeydi. Yeshua'ya hiç bakmamıştı şimdiye kadar. Sanki yaptığı işten ve her seferinde aldığı aynı tepkilerden sıkılmış gibi derin bir iç çekti ve dışarıya doğru yürümeye başladı.Yeshua hala şaşkındı. Yediği keskin bıçağa karşı hala şaşkındı. Ama daha ilginç olan şeyler vardı. Boğazından kan akmıyordu. Kesilen tarafı sıkıştıracak şekilde boynunu bükmüştü. Aslında rüyada olduğunun farkındaydı ve bu yara onu gerçekte öldürmeyecekti. Ama yine de canı yanıyordu. Boynundan kan akmadığını düşündü tekrar. Saçma bir rüya görüyorum dedi kendi kendine. Ama yine de düzeltmek istemiyordu boynunu. Bir korku kırıntısı tekrar sarmaya başladı benliğini. Hala ölme korkusunu iliklerinde hissediyordu. Ya o anlık hareketi onu ayakta tutan şeyse? Ya boynunu kaldırdığı anda olmasını istemediği şey olursa? Korkmamaya karar verdi. Rüyasını değiştirebileceği aklına geldi. Onlarca defa değiştirmişti çünkü. Benliğ her seferinde rüyalarını mahvederdi, biliyordu bunu. Şimdiye kadar çok defa lanet etmişti bu yüzden. Yine öyle olmasını umdu. Gözlerini kapattı. Aniden boynunu çevirerek, düz hale getirdi.
Dökülmeye başlayan kanını hissetti. Benliği onu kurtarmamıştı bu defa. Onlarca lanetin ardından intikam almak istemişti sanki. Sımsıcak kan birden havaya sıçramış boynuna ve omuzlarına dökülmeye başlamıştı. Kanın metalik kokusunu ve sıcaklığını hissediyordu. Gözleri kararıyordu. Kalbi çok hızlı ve sert atmaya başladı. Bir an uyuyan bedeninde de kalbinin yerinden çıkıyormuş gibi atmaya başladığını hissetti. Çok ufak bir an için bile olsa gerçek bedenini hissetmişti. Ölen beden gerçek bedenim değil, uyanacağım diye sevindi. Ama rüyasında ölüyordu. Rüyasında ölüm anında uyanamayanların gerçek hayatta da uyanamayacağı temalı hikayeleri çokca dinlemişti. Uyanamıyordu şu an. Gerçek bir ölüm böyle olacaktı demek. Gözleri tamamen karardığında ve kendini hiçliğin içine bırakmaya hazır olduğunda bilincinin onu bu lanet olası rüyadan çekip çıkardığını hissetti. Gözleri kapkaranlık odaya doğru açılmıştı. Deli gibi terlemişti. Kalbi yerinden çıkacak gibi atıyordu. Hiçbir şey göremediği odada elini korku içinde boynuna götürmek için kaldırdı...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kara Avlu
FantasyRäihen Hanedanlığının kurduğu 6. Krallığın temellerini derinden sarsacak olan istilanın ilk habercisi 19 yaşındaki genç Kraliyet Avcısı Yeshua'nın rüyası olmuştur.