İşaret

5 0 0
                                    

Yeshua, siyah zırhı üstünde, kısa ve eğimli kılıcı elinde Kara Avlu'ya doğru ağır ağır yürüyordu. Kırılmış veya yamulmuş basit kılıçlarını demircilere tekrar dövdürürken izleyenler, talim yapanlar, köşeye çekilip kahvaltılarını yiyenler ve Ustaları geri gelene kadar kendilerini yere atmış çırak avcılarla dolu avlu, onu tekrar güvende hissettirmişti. Kendisi hâlâ dün gece gördüğü rüyanın etkisindeydi.
"Bütün gün çıraklarla uğraşmak istemiyorum." diye söylendi kendi kendine. Pek önemli bir şey yok gibiydi etrafta. Demek ki uğraşacaktı. Sıkıntıyla kafasını kaldırdı. Kara Avlu'nun sırtını verdiği dağın arkasında şimdiye kadar 5 koca Krallık devirmiş Karasaray gözüküyordu.

Ne zaman avcılara düşecek bir görev olsa Karasaray'ın koyu kırmızı zırhlar içindeki Şövalyeleri Kara Avlu'ya gelir, Avlu'nun lideri yaşlı Başkorucu Yorge ile görüşme talep ederlerdi. Öyle bir durumda da Avlu'daki kalabalık ve dehşet hali önemli ve heyecanlı bir görevin onu beklediğini belli ederdi zaten. Ama bugün hiçbir şey yoktu.
"2 aydır görev yüzü görmedik ha?"
Yeshua sesin kimden geldiğini anlamıştı. Arkasına döndü, döner dönmez miğferinin üstüne inen yumuşak bir kılıç darbesini hissetti.
"Kural 1, aptal! Ölmek bize yasak!"
Yeshua'nın kafası bu ufak darbede bile acımıştı. Ama belli etmedi. Ses, avcılar arasındaki en yakın arkadaşından gelmişti.
"Erkencisin, Luke." dedi Yeshua "Ne olur bir görev var de."
Luke düzgün ve bembeyaz dişlerinin tamamını gösterircesine sırıttı. "Kahvaltıda yahni verdiler." dedi. "Räye ve George sıraya tekrar girdiler bile."
Yeshua "Kurt yavrusu gibi açım." dedi. "Sende tekrar yemek istersen beraber gidebiliriz." Luke dünden hazırdı. "Haa!" diye bağırdı. "Gidelim haydi!"

***

Yaklaşık bir yıl önce zorluklarla çıraklıktan kurtularak Avcı olabilmiş 4 arkadaş şimdi yemekleri ellerinde, sanki o korkunç sınavları geçmemiş, dehşet verici şeyleri görmemiş gibi bir masumiyetle yemeklerini ağız dolusu, hızlı hızlı yiyorlardı. Räye, ağzındakileri bitirme gayretini göstermeden konuşmaya başladı.
"Bugün Karasaray'dan sadece bir tane Süvari'nin geldiğini duydum." dedi. "Hatta ön kapıdan girmek yerine Başkorucu'nun kulesine çıkan eski kapıdan girmiş."
Luke lafa atladı. "Bunu Avlu'ya yayanların Rend kardeşler olduğunu da duymuşsundur. Ben olsam o domuz pisliklerine inanmazdım. Daha dün Kralın öldüğünü söylüyorlardı. Başkorucu'nun ne kadar sinirlendiğini unuttun mu yoksa?" Räye ağzındakileri sonunda yutabilmişti. "Bilmiyorum Luke, bu defa kendi gözleriyle gördüklerini söylüyorlar. Açıkçası korkmadım değil."
"Daha önce hiç böyle bir olay yaşamış mıydık?" diye sordu Yeshua. Hepsi sustular. Gayet net biliyorlardı. Karasaray Süvarileri resmiyete her şeyden çok önem verirdi. Bir süvari asla gizli kapaklı bir iş yapmazdı. Mutlaka Avlu'nun ana kapısından içeri, 6. Kraliyet'in kırmızı kılıçlı sancaklarıyla gelirler, Kara Avlu'nun görevlerini parşömenden tüm Avlu'ya okurlardı. Alay'ın lideri detayları konuşmak için her zaman Başkorucu'nun kulesine çıkar, 15 dakika geçmeden Avlu'dan ayrılmış olurlardı.

"Ben çocukluğumdan beri Avlu'dayım." dedi George. "Siz üçünüz sayesinde bugün Avcıyım ama sizden çok daha fazla süredir burada ne oluyor biliyorum. Böyle bir şeyin olması imkansız."
Susmuşlardı. George yutkundu.
"Şövalye prosedürlerini hiçbir şey değiştiremez." dedi sessizce. Yere bakıyordu. "Kral bile."

Sessizliği tekrar Yeshua bozdu. "Yani böyle bir şeyin imkansızlığını anlamış oluyoruz." dedi. "Räye, Luke'u dinle ve aptal domuzlara inanma." Luke kocaman sırıtmıştı. Birden yerde gözlüklerini arıyormuş gibi eğildi ve çocuklara dönerek domuz taklidi yapmaya başladı. Şimdi hepsi kahkaha atıyordu.

***

Yeshua derin bir iç çekti. "Kılıcı savururken kalkanınu indirmemeyi öğrenmelisin." dedi daha belki de 12 yaşında olan çocuğa. Bu yaşta Avlu'da ne işi olduğunu düşündü. Gerçi George 3 yaşından beri buradaydı ama onun annesi ve babası yoktu. Kimsesiz küçük çocukların kaderi böyleydi. Bulundukları zaman hepsi Karasaray'a gönderilirdi. Saray'da 'hizmet yapmaya yetecek' güzellikte çocuklar eğitilmek üzere Saray Akademisi'ne yollanır geriye kalan çocukların erkekleri yaşları farketmeksizin Kara Avlu kapılarına getirilirdi. Demircilere, seyislere ya da Hekimlere vekaleten verilir, 10 yaşlarına geldiklerinde ellerinde büyüdükleri insanların mesleklerini icra etmeye başlarlardı. George da 14 yaşına kadar seyislik yapmıştı. Sonra Kara Avlu'nun Avcısı olmak için kapıdan giren bu üç kafadarla tanışıp dost olmuştu. Uzun süre boyunca talimlere gizlice katılmıştı. 4 yıl sonra 18. yaş günlerinde yapılacak olan sınav için Räye, Yeshua ve Luke; George'un çoğu çıraktan çok daha iyi dövüştüğünü söylemişlerdi Başkorucu'ya. Yaşlı Başkorucu Yorge, sınavlara George'un da katılmasına pekâlâ izin vermişti ama sınavda olacaklar konusunda George'un vekaleten babası olan seyis Thomas'a karşı sorumlunun kendisi olmayacağını söylemişti. Ne çok sevinmişlerdi o zaman. Yüzlerinde gülümselerle gitmişlerdi sınava. 4 kafadar, toplam 153 kişi ayrılmışlardı Avcı olabilmek için. Toplam 30 kişi geri döndüklerinde hiçbirinin yüzünde o gülümsemeden eser kalmamıştı. Şimdi karşısındaki ufacık çocuğu görünce unutmak istediği o sınav aklına gelmişti yine Yeshua'nın.

Yanakları, yaklaşık 20 dakikadır elinde kendi kadar kılıçla koşuşturmaktan kızarmış çocuğa baktı tekrar. Sarı saçları kirlenmiş, masmavi gözleri ıslanmıştı. "Çok güzel bir çocuk" diye düşündü. "Kesinlikle Saray'ın isteyeceği bir türden. Burada işi ne" dedi kendi kendine. O çocuğun annesiz ve babasız olduğu için Avlu'ya düşmediği belliydi. Düşüncelerinden sıyrıldı. "Git hadi dinlen." dedi çocuğa. "Akşam tekrar burada ol."

***

Akşam yemeğini Räye ve Luke ile beraber yiyorlardı. "George nerede?" diye sordu Yeshua. Luke, "Seyis babası yardıma çağırdı. İyice yaşlandı adam. Bir yardımcıya daha çok ihtiyacı oluyor. George bayadır onun için üzülüyordu. Bu sabah Başkorucu ile konuştuk. 8-9 yaşında bir çocuk geldiği zaman yanına vereceğini söyledi." dedi. Başka bir şey söylemeden yemeklerini yediler.

Dışarı çıktıklarında Başkorucu kulesinin Avlu'ya bakan balkonunda Başkorucu'yu gördüler. Aşağıya Avcılar toplanmıştı.
"Ne oluyor?" dedi Luke.
Räye kalın bir ses tonuyla "Hiç bilmiyorum... Hey, baksana George da orada." diyerek koşmaya başladı. Hepsi George'un yanına vardılar. Soruyu Yeshua sormuştu: "George ne oluyor? Bir şey kaçırdık mı?"
"Evet." dedi George. "Sanırım bizim Şövalye olayı gerçek. Başkorucu Kapıcılara Avlu'nun kapılarının 2 gün içinde demir kapılarla değiştirilmesini emretti. Ayrıca sabaha acil olarak yola çıkmak üzere 10 avcının adını söyleyecek."
Şaşkınlıkla bakıyorlardı. Hava kararmıştı ve 'acilen yola çıkmak' için iyi bir zamanlama değildi. Yeshua ve diğerleri işin tehlikeli bir boyutta olduğunu anlamışlardı. Ama bir yandan da görevde olmak istiyorlardı. Aslında olacaklarından eminlerdi çünkü son sınavı geçebilen 30 yeni adamdan sonra Kara Avlu'nun Danışma Meclisi, en iyi adamlarını çok daha kötü durumda ve pozisyonu gereği çok daha tehlikeli olan Gri Kapı'ya yollamıştı. Dolayısıyla geriye kalanların en iyi 5 Avcısının 4'ünün Yeshua, Räye, George ve Luke olduğu tartışmasız bir gerçekti.

Yere vurulan sert ayakların ardından Başkorucu tekrar balkona çıktı. "Räihen Hanedanlığı'nın on ikinci, Ebedi Krallığın 363. Kralı Yüce Naïghar'ın emri ve buyruğu doğrultusunda, Krallığın Güneybatı koruyucusu Kara Avlu'nun 10 Avcısı, Güney sınırında teftişe çıkacaktır. Komutanlığını bizzat ben, Başkorucu Yorge, yapacağım. İsimlerini söyleyeceğim Avcıların hazırlanmak için sabah ışığına kadar vakitleri vardır."
Yeshua ve Luke birbirine bakıyorlardı. Tüm avcılar nefeslerini tutmuş Başkorucu'nun sayacağı isimleri dinlemek için sessizce ayaktaydılar.
Başkorucu Yorge önce öksürdü ve devam etti: "Edward oğlu Luke, Grenn oğlu Roshan, Rickard oğlu Yeshua, Thomas vekaletinde George, Näises oğlu Räye, Rend oğulları Durga ve Vurga, Ness oğlu Mora, Isaac oğlu Carl ve Matthew oğlu Dirk. Öne çıkın evlatlarım."

Avcılar arasında hordanma başladı, gitmek isteyip gidemeyenler kızgın şekilde etrafa bakıyordu. Luke da gözlerini kısmış kendi kendine "Rend kardeşler daha ilk gece ölmezse yüzüme tükürün." diyordu. Yeshua omzuna dokundu. "Onların da en az bizim kadar iyi savaştıklarını gördün Luke" dedi. "Haksızlık ediyorsun." Luke Yeshua'ya döndü. "Beni o ormanda bırakmak istediler! Bu gece onlar ölmezse ben onları öldüreceğim!" dedi. Yeshua kızgın olduğunu görüyordu ama ciddi olmadığını da anlamıştı. Arkadaşının üzerine gitmek istemedi. "Pekâla kaptan, sen nasıl diyorsan."

***

Her biri eski hücrelerden çevrilme odalarına döndüklerinde tüm hazırlıklarını yapmışlardı. Yeshua çantasını, erzağını ve atını ayarlamış, silahlarını yanıbaşına koymuştu. Yatağına uzandı. Dün geceki rüyasını, sabah bir şeyler olması için nasıl yalvardığını, Rend kardeşlerin kendi gözleriyle gördüklerini söyledikleri garip olayı ve Başkorucu'nun komutasında Güney'e gideceklerini anımsadı. Garip bir gündü. Yatağının yanında titreyerek yanan mumu izlerken, güzel bir rüya görme umuduyla gözlerini kapadı. Çok geçmeden uykuya dalmıştı...

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Sep 09, 2017 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Kara AvluHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin