Gittin.
Hem de öyle bir gittin ki..
Başım döndü ardından estirdiğin rüzgarlarla.
Ilık bir eylül akşamıydı unutamam..
Üstünde yenilgilerin ağırlığı,
Günahlarının yapmış olduğu yüzyirmi derece açıyla bükülmüş omuzların..
Hani şu öpücükler kondurduğum gecelerce.
Parmak uçlarımın varlığındaki o derin anlamı hissettiği omuzların..
Ve artık bir kaç beden büyük geliyordu pardesün.
Yağmur altında yalnızlığın verilmiş en büyük nimet olduğunu kabul ediyordu adımların..
Teninden süzülen yağmur damlaları,
Ara ara pardesünü havalandıran rüzgar,
Belindeki sızı,
Omuzlarındaki yüzyirmi derecelik açı..
Öylesine gerçekti herşey..
Zamanın bir yerinde durdurdum seni.
Rüzgar durdu.
Damlalar durdu.
Pardesü durdu.
Karşına..
Tam karşına..
Bakışlarının bakışlarıma değebileceği en güzel mesafede durdum.
Karanlığın en ucuzundan bir küfrü hakettiğine emin oldum ilk defa.
Benzetmeye çalıştığım yüz..
Senin yüzün..
Yakışmıyordu sana.
İlk defa...
Yavaşça eğildin mahcubiyetinden dem vurmak için,
Ucuz bir sahne deneyimi miydi yaptığın?
Bilmiyorum..
Hiç bilemedim..
Usulca döndün arkanı sokağın en aydınlık tarafına.
Ve gittin.
Ulan hem de öyle bir gittin ki..
Soğukça, yavaş yavaş bitti seni sen yapan hayallerim.