Öncelikle selamlar :D
Bu benim ilk hikayem olmasa da Wattpad'e koyduğum ilk hikayem.Derste acayip derecede sıkılmamla yazdığım bir hikâyedir kendileri :D Neyse lafı fazla uzatmadan sizi hikayeyle baş başa bırakıyorum. İyi okumalar efenim :D
###########################
" Çok hücreli algler, fotosentez yaptıklarından bitkilere benzer özellik gösterir." demesine birlikte zil çaldı. Esra hoca somurtarak "Çıkabilirsiniz." dedi ve bütün sınıf, arkalarından atlı kovalıyormuşcasına dağıldı. Ben de rahat bir "Oh be! " çekip arkama yaslandım. Sonuçta arka arkaya 3 adet Biyoloji dersi. Beynimi bir cadının kazanına dönüştüren Esra hocaya selamlar burdan. "Sıfırcı" lakabıyla da bilinen Esra Aydın, okulumuzun eski öğretmenlerden biriydi. Rivayete göre, 1800' lerde ölen Esra hocanın okulun temellerinden de derinde mezarı varmış ve temellerinin atılmasıyla okula musallat olmaya başlamış. Bu rivayetten kesinlikle hoşnutsuz olan Esra hoca, herkesin sözlüsüne belediye dağıtıyormuş gibi sıfırı çıkıyordu. Şimdilik çakılan tayfaya geçmemiştim. Ancak geçmem an meselesiydi. Şu sıralar bana takmış vaziyetteydi.
" Son sınavdan 67 alırsan tabii takar. " demeyin. Çünkü o sınava lanet olası Kimya performansı yüzünden çalışamamıştım. Her şey kimyacımız Necmiye hocanın suçu! Sınavların olduğu gün performans teslimi mi istenir yahu?
"Her neyse." diyip iç sesime bir son verdikten sonra dışarı çıktım. Hava günlük güneşlik tabii ki de değildi. Zaten İstanbul' da havanın günlük güneşlik olmasını beklemek; her gün okuldan çıkış zilini beklemek gibiydi. Tam bir ritim tutturup bahçeye çıkmışken duyduğum sesle donakaldım. "113 Kaya, çabuk buraya! " Bu kadifemsi ses Sıfırcı Esra hocadan başkası değildi. Bak ya, bir de zengin kafiye yapıyor. 180 derece dönüp bana çatık kaşlarla bakan Sıfırcı'ya döndüm. "Buyrun hocam." dedim sesimi düz tutmaya çalışarak. " Neden hala performans ödevini getirmedin?" dedi çatık kaşlılığını sürdürerek." Aha, işte şimdi sıçtın Kaya!" dedim kendi kendime yarım kafiye yaparak. O anda zil çaldı. Öğretmen tam sorusunu yinelemek için ağzını açmışken lafı ağzına tıktığım gibi içeriye doğru depar attım. "Ve bugünü de kurtardın Kaya! Hadi yine iyisin!" diyip kendi kendime saçma salak hareketler yaparken Sarp' ı gördüm.
Okula geldiğim ilk günden beri kestiğim çocuğu görmek baya hoş bir durumdu. Tabii beni saçma sapan hareketler yaparken görmesi tam bir felaketti.
Tamam, beni tanımıyordu; ancak kötü bir izlenim vermek isteyebileceğim en son şeydi. Etrafımdakiler -buna en yakın arkadaşlarım da dahil- bunu saçma olarak nitelendirse de ne yapsam bunu takmamayı başaramıyordum.
Şu ana dönersek; ben yaptığım o saçma hareketleri kesip gözlerimi pörtletmiş ona bakarken o da umursamaz bakışlarla beni süzüyordu. Bu durum beni bir nebze üzse de umursamamayı tercih ettim. "Umursamamaya umursamamayla karşılık vermek ha! Böyle devam Kaya!" deyip bir tane yarım kafiye daha patlatmış oldum içimden. "Haydi çocuklar, dersiniz falan yok mu sizin?" diyen kalın ses düşüncelerimi bölerken bu kalın sesli kurtarıcı meleğime bakışlarımı yönlendirdim. Tam da tahmin ettiğim gibi müdür yardımcımız Serhat hoca idi. Babacan ancak bir o kadar da disiplinli olan bu öğretmen, okuldaki en sevilen öğretmenlerden biriydi. Okuldakilere nazaran bu öğretmeni hiç sevmeyen ben, bir anda onu adeta koruyucu meleğim ilân etmiştim.
Rahatlamış ve bir o kadar da mutlu bir halde sınıfa doğru ilerlerken; Sarp da sınıfının bulunduğu kata gitmek için merdivenlere yöneldi. Kapıyı tıktıklayıp açtıktan sonra gördüğüm manzara karşısında ağzımdan dökülen "Oha ama artık! " a maalesef ki engel olamamıştım.