Eşime olan biteni anlatmak zorundaydım ve tane tane her şeyi anlattım. Eşim ağlıyordu ve ağlayacak bir şey yok bunda dediğim halde ağlamaya devam ediyordu. Sonra gözlerini bana dikerek, "bak bütün bunlar sadece senin hayal ürününün neticesi, gerçek hayatta böyle şeyler yok. Ne olur kendine gel artık," dedi ve sarılarak ağlamaya devam etti. O an anladım ki, eşim sıkıntılı hayatımızın sonunda, benim delirdiğimi düşünmüştü. Bundan dolayı da üzülüyor ve ağlıyordu. Bir an düşünerek bu olaylara kendi şahit olmadığı için inanmasının ne kadar zor olduğunu anladım. Onu teselli etmek için ve delirdiğim düşüncesinden kurtarmak için "haklısın galiba," dedim. "Sanırım son zamanlarda işlerim beni fazlasıyla yorduğu için olmalı. Sizlerin de hayatınızı bu şekilde geçirmenize sebep olmak beni fazlasıyla üzüyor. Daha güzel bir hayat yaşatmak istiyorum ve sürekli bunun için uğraşıyorum. Bu baskılar ve işlerim bende bazı sıkıntılara yol açmış olabilir," diyerek onu bu düşüncesinden kurtarmak istedim. Sonrasında beraberce kahvaltı yaptık ama kahvaltı boyunca sürekli gözlerini benden kaçırıyordu.
O gün işe gittiğimde çok yorgundum. Hatta bir ara uyuya kalmışım. Patron beni görünce, "oh ne rahat dünya, bizler burada işlerimizi nasıl yetiştireceğimizin çabası içine girelim, beyefendi burada horlaya horlaya uyusun!!!" diyerek uzunca bir süre azarladı ve tekrarı söz konusu olursa işten atacağını söyledi.
Akşam eve geldiğimde; "karıcığım bugün çok güzel bir gündü ve biliyor musun artık kendimi daha iyi hissediyorum," diyerek onun tekrar güvenini kazanmak için elimden geleni yaptım. "Üstelik size bir sürprizim var," diyerek eve dönmeden uğradığım otobüs terminalinden memlekete aldığım otobüs biletlerini verdim. "Anneni, babanı özlediğini biliyorum. Çocuklara da bir değişiklik olur," diyerek aldığım biletleri verdim. Sevinç ve şüpheyle bana baktı ve "bak bizi gönderip, yine hayallerinin peşinden gitmek için yapmıyorsun bunu değil mi?" diye sordu. Bu beklediğim bir soruydu. Elbette onu kabul etmeyerek içini rahatlatıcı şeyler söyledim. Biletler ertesi gün için olduklarından o gece güzel bir uyku uyudum.
Sabah olunca, "haydi ben işe gidiyorum, sizde otobüs saatini kaçırmayın," diyerek vedalaştım. O gün iş yerinde maksadım patronlara da iyi ve çalışkan gözükmekti ancak patronlarda o gün işe gelmemişlerdi. Yanımdaki arkadaşımla muhabbet ederek işimize devam ediyorduk. Bir ara boynundaki muskaya takıldı gözüm ve ona, onun ne için olduğunu sordum. O da bunun bir vefk olduğunu, yani büyülerden ve cinlerden kendini koruyan, bir tılsım olduğunu söyledi. Ben de bunu kendinin mi yaptığını sorunca anlatmaya başladı.
"Hayır bu bir ilimdir. Bu ilmin adı da havas ilmidir. Bunu sen ben gibi herkes yapamaz sadece derin hocalar yapar," diye anlattı. Bende bu hocaları nereden bulabileceğimi veya bu konuda bir kitap bulup bulamayacağımı sordum. Bana bunu yapan hocanın vefat ettiğini söyledi. Zaten bu işlerin çok tehlikeli olduğunu anlatmayı da ihmal etmedi. Fakat ısrarlarım neticesinde ondan bu işlerle ilgilenen birinin adını ve adresini almayı başardım. İşten çıkar çıkmaz doğruca o adrese gittim, neyle karşılaşacağımı ve bana bu konuda bir yardımı olup olmayacağını bilmeden.
Adrese ulaştığımda 2 katlı bir müstakil ev buldum. Dış demir kapıyı çaldığımda kapı yavaşça aralandı ve ne istediğimi soran birisi çıktı karşıma. Bende hocanın adını söyleyip kendisi ile görüşmek istediğimi söyledim. Kapıyı açarak içeri soktular beni. O ufacık bahçede bekleyen 5-6 kadar daha kişi vardı. Bana sırayla içeri aldıklarını söylediler. Bende beklerken hayretler içinde diğer kişilere bakıyordum. Bu tür şeyleri duymuştum ama kendim ilk defa böyle birinin yanına gelmiştim. Beni içeriye çağırınca ne diyeceğimi düşünmeye başladım, diğerlerinin hastalıklardan veya musallatlardan sıkıntıları vardı ama benim durumum farklıydı.
Sıra bana geldiğinden kimse kalmamıştı ve tedirginlikle içeri girdim. İçerisi loş ışıklarla aydınlatılmış her yerde nazar boncuklarının asılı durduğu garip bir dekorla süslenmiş ve oldukça hatta fazlasıyla kalabalık döşenmiş eşyalarla doluydu. Bana masasının önündeki sandalyeyi göstererek, "gel otur anlat bakalım," dedi. Bende oturdum masada oturan hoca dedikleri kişinin hemen arkasında da heybetli başka biri ayakta bekliyordu. Herhalde her türlü insanın buraya gelmesinden dolayı kendine bir de koruma tutmuş diye düşündüm. Sonra tekrar, "söyle bakalım sıkıntın ne?" dedi. Bir an düşünüp cinlerin konuşmalarını nasıl anlayabileceğimi ve onlara nasıl gözükmeden yanlarına yaklaşabileceğimi sordum. Hoca gülümseyerek, "bunu neden istiyorsun, onlar sana zarar mı verdiler," dedi. "Yok hayır?" dedim. "Ama ben onlardan korktuğum için yanlarına yaklaşamıyorum, onları çok uzaktan seyrediyorum," dedim. Adam daha çok gülümseyerek, "demek onları görüyorsun bak sen şu işe. Tamam sen rahat ol biz şimdi bu olayı hallederiz, bir daha onları görmezsin hem zaten ne yapacaksın ki yanlarına gidip?" dedi. Ardından da; "ben şimdi sana bir muska yazacağım sıkıntılarından kurtulacaksın," diyerek arkasındaki kalın kitaplardan birini çekip aldı. Sonra eline beyaz bir kart alarak onunla rast gele bir sayfa açarak okumaya başladı. Bende, "hayır," dedim, "ben böyle bir şey istemiyorum, sizin muskanızı istediğimi söylemedim. Bana onlara gözükmeden yanlarına yaklaşabileceğim bir şeyiniz var mı? yoksa ben gideyim," dedim. Adam, "tamam madem muska istemiyorsun, benim de sana yapabilecek bir şeyim yok gidebilirsin," dedi. Yerimden kalktım tam gidecektim ki dönüp tekrar sordum, "peki o arkadaki kitaplar havas kitapları mı? onları kaça satıyorsun?" diye sordum. Bu sefer sert bir ifadeyle satılık kitabım yok, hem onlar havas kitabı falan da değil diyerek çıkıştı. Oysa dikine dizilmiş o kitapların birinin sırtında kenzül havas yazıyordu ve o arkada dikilen adama, "kenara çekilsene sen, bak orda kenzül havas yazılı bir kitap var," dedim. Birden adam ayağa kalktı ve "sen ne dedin?" diye bana sordu. Bana kızdığını düşündüğüm için hiçbir şey demeden ve buradan da bir şey elde edemeyeceğimi anlayarak çıkmak için kapıya yöneldim. Tam gidecekken o arkadaki iri yarı adam nasıl olduğunu anlamadan önüme geçti. Hızına şaşırmış ve bana saldıracağı korkusuyla, "tamam bir şey istemiyorum kenara çekil de çıkayım," dedim. O zaman arkamda kalan adam, "sen onu görüyor musun? dedi. "Bu zebani gibi adamı görmemem mümkün mü ki" dedim. Bir sorun çıkmasına gerek olmadığını söyleyip sadece gideceğimi söyledim. O zaman adam bana önümde duran kişinin ayaklarına bakmamı söyledi. Ayaklarına doğru eğilip bakınca dizlerinden aşağısının olmadığını ve havada durduğunu görüp korkuyla geri sendeledim ve kalktığım koltuğa düştüm