13- Bir ayrılık konuşması

619 87 47
                                    




Annemle geçirdiğim zaman boyunca bana verdiği tek öğüt "Her şeyi yap, ama asla kendinden aynaya bakamayacak kadar utanma." olmuştur. Onu kaybetmeden önce hep bu cümleyi hatırlayıp hareket etmiştim. Düşüncelerimi, hareketlerimi, sözlerimi hep tartmıştım. Ancak ondan sonra kendimi kaybetmiştim. Şimdi aynalardan kaçıyordum, yüzümdeki o acınası ve beceriksiz ifadeyi görmekten ölümüne korkuyordum çünkü. Duvardaki askıya asılı olan düzgün takım elbisemle bakışıyordum damat odamdayken. İstemsizce düşünüyordum, eğer bunun beyaz olanını Baekhyun giyseydi ve minik bedeniyle yanımda yürüseydi ne olurdu?

Dara ile evlenmekten pişman değildim çünkü bir süre sonra birbirimize tamamen alışacağımızı biliyordum. Pişmanlık duyacağım şeyler daha pislik hareketlerdi. Uçkuruna düşkün pezevengin tekiydim, bu yüzden bir sürtükle evleniyordum. Yanlışlarımı görmeyecek, görse de bunların doğru olduğunu düşünecek tek kişiyle. Dara'nın ne olduğunu başından beri biliyordum fakat bütün herkese sanki o normal bir kadınmış gibi lanse etmeye çalışıyordum. Onu sevdiğimi kanıtlamaya çalışıyordum ki bu biraz imkansız bir durum çünkü Dara ile sadece gece zaman geçirebiliyoruz, son zamanlarda Baekhyun'a söylediğim tek tük doğrudan biri de bu.

Baekhyun ile en güzel ve en kötü zamanlarımı geçirdim. Gençliğimin başlarını ve annemin ölümü ile sonlanan gençliğimi. Sonrasında itin kopuğun biri olduğum zamanlara geldik, tam da bu zamanlar. İki sene boyunca Baekhyun'ı mahvettim. Agresif şerefsizin teki oldum, ona bağırıp çağırıyordum bazen dünyanın en saçma insanları ile bir yerlerde sürtmek için buluşmalarımızı, özel günlerimizi ekiyordum. Sikine düşkün aptalın biri olmuştum. Çevremdekilerin hepsi bekar, barlarda yatıp kalkan tiplerdi veya Dara gibileriyle çıkar ilişkisi yapan insanlardı. Seks hakkında konuşulurken susan tek kişi olmaktan nefret ederdim. Bir sevgilim vardı fakat ne zaman ona dokunmaya çalışsam kaçıyordu, o zamanlar sinir bozucu gelmişti. Sonrasında arkadaş dediğim itler sayesinde Dara ile tanışmıştım. Her zaman yaptığı gibi laflarıyla aklımı çelivermişti. Kafamı duvarlara vurmamı sağlayacak kadar büyük bir hata yapmıştım ve Baekhyun'dan ayrılmıştım.

Bencilce onun benden uzaklaşmasını engellemiştim. Sürekli kafasını karıştırmıştım boş sözlerle. Meleğim, bir süre inanmıştı bunlara fakat sonrasında nasıl biri olduğumu çok iyi anlamıştı. Nefret ettim kendimden aylar boyunca, iğrenç biri olmuştum. Saçının kırıklarından öptüğüm minik adamımın, kalbini bin parçaya ayırmıştım.

Odanın kapısı tıklandığında hala gri bir eşofman, beyaz bir tişört ve dağınık saçlarımla oturuyordum. Derin bir nefes alıp, "Gir." dedim. Dara, Sehun, Junmyeon üçlüsünden birini görmeyi beklemiştim. Giyinip giyinmediğimi, ne durumda olduğumu sorgulamak için gelen herhangi birini ancak Baekhyun siyah kot pantolonu, buz mavisi boğazlı kazağıyla bir selam mırıldanarak odaya girmişti.

Normalde olsa havanın serin olduğunu söyler, kısa kollu giydiğim için kızar dururdu fakat şuan sadece nasıl ve ne kadar değiştiğimi inceliyordu. Aynı şekilde ben de çökmüş yanakları, uzamış saçları, kotundan belli olan ince bacakları ve aynı şekilde ince görünen bileklerine bakıyordum. Çok fazla zayıflamıştı, yüzü fark edilmesi güç olmayan bir şekilde ciddi bir şekilde çökmüştü. Sanki onu yıllardır görmüyormuş gibiydim, bu kadar harap olmasını kabul edemiyordum.

Ayağa kalkmaya cesaretim yoktu veya tam gözlerinin içine bakmaya, düğme burnu soğuktan kızarmıştı, alnına düşen kahküllerinden bir tutamı havalanmıştı ve kolları iki yanından sarkıyordu, dikkatim genelde buralardaydı. Konuşasım, anlatasım, çok çok ağlayasım vardı ona bakarken ama en çok da kokusunu içime çeke çeke öpesim, ellerini tutup çok çok özür dileyesim vardı.

"Chanyeol-ah," dedi, uzun zaman sonra adımı dudaklarının arasından döküverdi "bana bakmalısın." aramızda olan birkaç adımı da geride bıraktı. Ayağa kalkarsam yere düşecekmiş gibiydim bu yüzden yerimden kalkmadım hiç, sadece ona bakmak için kafamı kaldırdım biraz. İstesem kollarımı beline sarabilecek bir pozisyonda olsam da kilitlenmiş gibiydim.

Elleri saçlarıma değdi. Sessizce sevdi bir süre, sonra alnımı kapatan saçlarımı geriye çekip uzun bir öpücük bıraktı, benim yapmak istediğimi yaptı, özlemi kelimelere ihtiyaç duymadan anlatan bir öpücüktü, kokumu ciğerlerine çeke çeke değdi dudakları. Geri çekildi sonra. Gözleri doluydu, yaşlar taşmaya başlamıştı fakat o hepsini bırakmaya vakit kalmadan önce yanaklarını ve ardından gözlerini sildi.

"Her zaman yanında olacağım demek her zaman sevgilin olarak yanında olacağım demek olmuyor, biliyorsun değil mi?"

Titrek bir sesle mırıltıyla kafamı sallayarak onayladım.

"Burada olacağım. Belki somut olarak olmaz ama bir parçam, bir yarım, hem de en büyük yarım hep yanında kalacak. Buralarda bir yerlerde olacak. Gerek bir kare fotoğrafımızda, gerek eski evimizde, bir kanepede, parkta, sokakta, çatıda.Sen nerede, ne olarak istiyorsan. Arkadaşın, dert ortağın, eski bir dostun. Sen beni ne diye adlandıracaksan, hayatında nasıl bir anlam kazanmışsam."

Elini omzumdan elime kaydırarak sıkı sıkı tuttu, karşılık verdim. Yumuşacık ellerini aylar sonra ilk tutuşumdu. Fısıltıyla "Bunun bir ayrılık konuşması olduğunu fark ettin değil mi?" diye sordu. Kabullenmek istemiyordum, yine. İmkansızdı ancak ben mutfak tezgahına dayanmışken o, güzel omletinden yapsın, onu öptüğümde gözlerini sıkı sıkı kapatıp ışıl ışıl gülümsesin, arada bana bakarken yine gözleri dolsun istiyordum. Evimizde oturup, komedi filmleri izlerken onun kıkırdamalarını dinlemeyi özlüyordum. Sokakta elimi tutmaya çekinip, ceketimin ucuna tutunmasını, tenha yerlerde de ellerimi bırakmamasını, kış akşamları koca bir tabak meyveyi önüme bırakmasını, ailesinin evine gittiğimizde ilk yarım saat abisini bana bir laf etmesin diye tembihlemesini özlüyordum. (çoginot: ben ağlamaya başladım kardeşim naptımya)

"Bu odadan takım elbise ile çıkmadan önce aynada kendine bak ve gülümse. Çok güzel gülümse ama, tamam mı? Sonra Dara'ya onu sevdiğini söyle, bir kez bile beni aklına getirme. Baştan beri böyle olduğunu ve devamında da böyle olması gerektiğini kendine sık sık hatırlat. Gül, eğlen, önce eşinle birer çocuk, sonra da bir çocuk sahibi ol. Biliyorum, seviyorsun ufak çocukları. Şayet eğer çok çok ileride nerede olup, neyle meşgul olduğum hakkında meraklanırsan bir cevap bulamazsın, ama n'olursun beni çok güzel hatırla."

Kocaman hıçkırıkları, iç çekişleri cümlelerinin devamına bir engel gibi konduğunda gözyaşlarım sessiz fakat hızlı bir şekilde eşofmanımda koyu lekeler bırakıyordu. Dizlerinin üzerine çöküp kafasını dizime yasladığında gözyaşlarım hızlanmıştı ve ağzımı açmayı denemiştim. Tek yapabildiğim yanaklarından süzen damlaları teker teker silmek ve bir yandan da "Yapma" veya "Ağlama" diyebilmekti.

Yerde iki bacağımın arasında sakinleşmeye çalışırken eğilip, tuttuğum elinden yüzlerce kez öperken özür diledim. İkimizin de elinden bir şey gelecekmiş, bir mucize olacakmış gibi özür diledim. Hem kendimden, hem ondan, en çok ondan özür diledim. Sonra o sakinleştiğinde ise çatallaşmış sesiyle beni sevdiğini söyledi, teşekkür etti hem de sayamadığım kez. Yüzüme tükürmeliydi, bir tokat atmalıydı en acısından. Belki de en acı tokat her şeye rağmen teşekkür etmesiydi diye düşündüm.

Ayaklanıp kazağını düzelttikten sonra kapıya yöneldi. Bir veda cümlesi söylemedi. "İyi olacağım." dedi giderken.

İnandım.

Öyleydi ya, her zamanki gibi ben çok aptaldım.

*

ULAN NAPTIM ULAN YAZDIM ULAN ULAN evet son ulan ile birlikte tam 1000 kelime oldu

nedense böyle bölüm ortalarına/sonlarına doğru bi güzel yada rahat yazdığım için güzel geldi bilemedim

umarım beğenmişsinizdir biraz gecikti normalde geçen pazar atmalıydım ama hakkınızı helal edin ne diyeyimkfjdfkjrfkej

okul da açıldı iyi çalışın bakalım heeheheehheeh

çogi hepinizi çok seviyo en büyük kalplerle ❤❤❤

DIRTY DIRTYHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin