Amcamın az çok işaret dili bildiğini öğrendim ve Naomi’nin de isteğiyle ikimiz de bişeyler öğrenmeye çabalamıştık. Bize yeteri kadar öğrenmiştik. Tabi bu süre zarfında babam sürekli “Birkaç güne kızı götüreceğiz” diyordu. Daha bir hafta olmuştu ve birbirimizle kaynaşmıştık. Sanırım o da benden etkileniyordu. Babamın, Naomi’yi o pisliğe götermesine izin veremezdim fakat ne yapacağımı bilmiyordum. Babam birgün eve erken gelmişti ve akşam patronun yemeğe geleceğini söylemişti. Aman tanrım bu adamın derdi neydi? Ne yapacağımı bilmiyordum ve bu konuda amcamdan yardım istemiştim. Adam deliydi, “Gel benimle” deyip, çatı katına çıkmıştık. Amcam çok eski bir şerifti. Çatı katında sakladığı dolap içerisindeki silahlarla kasabayı bile havaya uçurabilirdik. Amcam küçüklüğümden beri burada bana eğitim vermişti. Onun kadar olmasam da, uçan bir kuşu rahat vurabilirdim. Amcam bunamış ses tonuyla; “Bu adamlar çok tehlikeli Swinton, Rufus’u yıllarca kovaladım fakat en kötü katilleri, en kötü çakalları bile yakalığım halde onu hiç bir zaman yakalayamadım. Onu öldürmekten başka çaremiz yok sanırım” deyip elime uzun namlulu 357 Magnum silahını vermişti. Bu silahı ilk kez elime almıştım sanırım özel bir gün için saklıyordu. Üzerindeki desenler silaha ihtişam katıyordu. Beyaz bıyıklarının altından gülümserken: “Nasıl kullanılacağını biliyorsun evlat”
“Umarım bir aksilik çıkmaz amca"
“Çıkabilir evlat, kendini buna hazırla” dedi ve aşağı inmiştik “Bu kızı yukarıya, benim odama götür!”
Naomi’nin hiç bir şeyden haberi yoktu. Ona, sadece odada kalmasını söylemiştim. O da işaret diliyle bunu onaylamıştı. Silahımı sıkıca kemerime sokmuştum. Amcamın yanına geçip biralarımızı yudumluyorduk. Babam ise pis patronuna yemek yapıyordu. Babam tam masayı hazırlarken atların seslerini duymuştum. Sanırım kalabalık gelmişlerdi. Göz ucuyla amcama bakındım. Sakin ol işareti yapmıştı. “Umarım sakin bir gece olur” diyordum içimden...