"Yut, tüm geçmişini, gördüğün güzel günlerde öğrendiğin tüm sözleri yut. En derinine, kendinin bile ulaşamayacağı kadar derine sakla. Gücünün, hafızanın üzerine kilit vur. Vur ki yaşa, asla hatırlama. Kim olduğunu, varlığının ve dünyadan ihtişamlı göçünün asıl nedenini asla hatırlama! Unutmak senin kurtuluşun olacak."
Gözlerimi karanlığa, ait olmadığım bir karanlığa açtım. Nefes seslerim içine düştüğüm boşluğun içinde yankılanırken karşı tarafta, benim bulunduğum alandan çok uzakta haykıran – haykırarak bana koşan – Ethan'ı görebiliyordum. Arkamdaki biri ya da bir şey vardı fakat her neyse ya da her kimse arkamı dönmemi engelliyordu. "Sana bunun olacağını söylemiştim" dedi boğuk bir ses kulağımın dibinde, nefesi tüm tüylerimi havaya kaldırmıştı. Sarı, sapsarı üstlerine güneş vurmuş buğdaylar gibi parlayan saçlarım adamın nefesiyle titredi. " Yazık oldu, içinde yüzdüğün tüm o güç..." nefes verirken kendi kendine güldü. "Yazık oldu."
Ve keskin tırnaklar boğazımı parçaladı.
Gözlerim pırıltılı bir karanlığa açıldı. Michael'ın kasla ve yumuşacık tüylerle kaplı kanadının üzerinde uzanıyordum ve benim kanadım onun üzerindeydi. İki muhafızın paylaşabileceği en mahrem pozisyondaydık. Boğazımda rüyamdaki canavarın pençesini hissederken Michael'ın sıcaklığına sokulup, titrememi engellemeye çalıştım. Rüya, kabus ya da her neyse beni mahvetmişti. " Beni korkutuyor" diye mırıldandı Michael usulca "Zihnin tamamen kapalıydı, sana ulaşamadım, neyin seni bu kadar korkuttuğunu anlayamadım."
Tenine iyice sokularak, güvenli sıcaklığında saklandım. Michael odadaki tüm karanlığı yutacak kadar ışık doluydu. Rüya her geçen saniye zihnimi terkediyor, bilincimin en derinine gömülüyordu. Kelimeleri bulmaya, Michael'a anlatmaya çalıştım ama dudaklarım mühürlenmiş gibiydi. "Beni engelliyor" diye fısıldadı Michael parmaklarını saçlarımda gezdirirken. Çok konuşmadı fakat sözcüklerin arkasına sakladığı endişeyi duyabiliyordum. Bana doğru eğilip dudaklarını dudaklarıma yasladı, kasları gerilmiş, altımdaki kanat kalkmak için hazırdı.
Hayır, hayır şimdi değil. Boğazımdaki keskin, anlamsız acı geçmeden değil. Kolunu tutup onu yatağa bastırdım. "Gitme" diye fısıldadım, ona çok şey söylemek istiyordum fakat kelimeler bir türlü geri gelmiyordu. Parmaklarımı ona, gücümü gücüne doladım. Benim karanlığıma karşı, onun ışığı. Aynı yatakta, kanatlarımız ve bedenlerimiz birbirine karışmışken, arzumuzun kokusu havada asılıyken varlığını bildiğim tüm parçalarımla ona dolandım. Bu adamın silahıydım, canavarı, düşmanlara geçirdiği dişleri.
"Kraliçem" diye fısıldadı Michael kulağıma "Sen kraliçemsin"
Başımı çenesinin altına yerleştirip, dudaklarımı boğazına dayarken "Hayır" diye mırladım. "Ben kimsenin kraliçesi değilim, ne senin ne de bir başkasının. Tahtı ya da tacı istemiyorum" Nefes alıp, dilimi boğazının gergin derisinde gezdirirken devam ettim "Sadece özgür olmak istiyorum"
Gülüşü dilimin ucunda titredi. "Havada uçuşan toz zerrecikleri gibi özgür ve umarsız" dedi çok eskilerde düşündüğüm bir cümleyi dillendirerek "Ve o zaman ne olacak Ariel Silverfang? Kahve dükkanında bana vaat ettiğin şeyi verecek misin?" Büyük, güçlü eli saçımı kavrayarak başımı arkaya doğru çekti. "Beni bir kez daha öp" dedi evrendeki tüm arzuyu ve aşkı kelimelere yükleyerek "Binlerce kez... Yürek yakan."
İçim titredi. Kalbimin gümbürtüsü yarın için duyduğum endişeyi, az önce gördüğüm rüyanın soğuk gölgesini, savaşın kanlı ellerini etrafımızdan sildi. Aşk, Michael'a hissettiğim şeyleri anlatmak için fazla basitti. Kelimeleri kaybettim, aklımı ve mantığımı da. Büyük, engel olamadığım bir açlıkla dudaklarına asılırken onu kendime kabul etmek, bir olabilmek için bacaklarımı etrafına doladım. Karanlığım ışığıyla parçalanırken, bedenim onun gücüyle yıkandı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kaos - Gümüs Kanatlar Serisi III
FantasyOnu tanıyanların Ariel Silverfang hakkında söyleyebilecegi ilk sey bir tür bela mıknatısı olduguydu. Basta her sey onun için daha kolaydı, ugruna savasması gereken küçük bir ailesi varken bası cok daha az agrıyordu fakat dedigimiz gibi Ariel Silve...