Gece'den Kalanlar;
Zihnim bom boş, ve ben bu boşlukta boğuluyorum. Sorulması gereken yüzlerce soru var. Fakat benim zihnimde yankılanan tek soru, kim olduğumdu. Günlerdir beyazın hakim olduğu bir odada esaret altındayım . Burada bulunduğum sürede boş ve bunaltıcı olan duvarları ezberledim. Varlığımı sorguladım, fakat buna dair en ufak bir kanıt bulamadım.
Yorgun zihnimimi karşımdaki duvara odakladım. Yatağa uzanmak istesem de sırtımda varlığını belli eden o şey buna engel oluyordu.
Böyle geçen fakat sayısını dahi bilmediğim günlerin ardından bulunduğum odaya bir doktor ve bir polis girdi.
Doktor bir süre parmaklarını bileğimdeki ve bacağımdaki morluklarda gezdirdi. Canım acımasa da bu yaptığı, günler sonra ilk defa vücudumu merak etmeme neden oldu. Bu korkutucuydu. Ne olmuştu bana?
Ardından üzerimdeki şeyi yavaşça sıyırarak sırtıma dokundu. Sırtımda çıkan ve yatağa bile yatmamı önleyen o şeyi kavradı."Kanıyor. Siyah... Sanki kanat gibi" gözlerimi yavaşça doktora çevirdim.
"Canın acıyabilir, sadece sakin ol" dedi ve sırtımdaki çıkan şeyi sertçe çekmeye başladı. Canım çok yanıyordu, nefesim kesiliyordu fakat hiçbir şey yapamıyordum.
Avazım çıktığı kadar derin bir çığlık attım. "Az kaldı, çıkıyor" son bir hamleyle sırtımdan kocaman bir kanat çıktı. Bilincim beni terkederken, düşünebildiğim tek şey çevremde hissettiğim enerjiydi.
Yavaşça yere yığıldım. Çevremde olup biten her şeyi hissedebiliyordum. Fakat tepki verebilecek durumda değildim. Gözerim hala açıktı. Nefesimse, olabildiğince düzensizdi.
Doktorla birlikte odaya giren polis yavaşça bana doğru eğildi. "Nesin sen?" zorlukla "Bilmiyorum" diye fısıldadım. Elini çekinerek anlıma koydu. Bunu yaptığı anda ağzıma gelen yoğun kan tadını hissettim, dudaklarımdan aşşağı süzülüyordu.
"Bu bir tür hastalık olabilir mi?" diye sordu polis.
"Sanmıyorum, bu tıp literatüründe bir ilk." elini yavaşça omzumdaki hilal şekline götürdü.
"Onun insan olduğunu düşünmüyorum. Verdiğimiz yemekleri yemiyor, acıkmıyor, susamıyor. Onu bulduğumuz gece gözleri renksizdi. Kanı bizden farklı." eli hala alnımda olan polis, beni sakinleştirmek için saçlarıma dokunmaya başladı. Bana acıyordu.
Doktor sol tarafımdan çıkmakta olan kanadı çekiştirmeye başladı. Canım çok yanıyordu, fakat bağıramıyordum bile.
Polis beni sakinleştirmek istercesine kulağıma bir şeyler fısıldıyor ve gözlerimin içine bakıyordu.
Doktor sert bir hamleyle ikinci kanadımı da serbest bıraktığında benliğimi kaybettim. Kendimi polisin ve doktorun elleriden sıyırıp delicesine koşmaya başladım. Ormana uzanan cama doğru.
Cam kırıldı, yerlere saçıldı, fakat durmadım. Vücuduma saplananları önemsemeden devam ettim. Aşşağı atladım.
İç güdülerimin esir aldığı bedenim değişiyordu. Parmaklarım iğrenç bir yaratığın ellerine dönüşüyor, tırmaklarım uzuyordu.
Ormanın derinlerinden gelen o enerjiyi, o ışığı hissedebiliyordum. Sadece oraya ulaşmalıydım, o ışığı bulmalıydım.
Ormanın içerisine, neredeyse görünemeyeceğim bir hızla koşarken birini farkettim. Koşuyordu, o kadar çok acı çekiyordu ki bağırışı ormanı kaplamıştı. Gözlerimizin birbirine değdiği o anlarda o da benim yaptığımı yaparak beni inceledi. Ve ilerideki ışığa bakarak koştu. Bende ona uydum. Ulaşmamız gereken yer aynıydı.
Biz yaklaştıkça ışık daha da artıyor, dolunay daha da patlıyordu sanki. Sertçe öne atıldım ve ışığın yayıldığı çemberin içine girdim, o da aynı anda bu çemberin içine girmişti.
Ve o an, gözümün önündeki perde kalktı. Önümüzde kocaman taştan bir yapı vardı, büyük bir şehre açılıyordu. Kapının ardındaki büyük şatoyu görebiliyordum. Kapının ardındaki esir şehri görebiliyordum. Şehrin ardındaki çığlıkları duyabiliyordum. O an ait olduğum yerdeydim, ait olduğum zaman diliminde.
Tıpkı benim gibi şehrin kapısına nefes nefese bakan adamı izledim. Bir ayağını geri aldı, nefesini düzenleyerek kapıya koştu ve kapının içinden geçti. Fakat bunu ben yapamadım, ışık gittikçe etkisini kaybediyordu. Dolunay gittikçe soluyordu, içinde bulunduğum çember alev alırken, tekrar denedim, koştum fakat ne kapı vardı ortada, ne de o adam.
Ormanın ortasında tek başımaydım. Yavaşça dizlerimin üzerine çöktüm. Tüm enerjim çekilmiş gibiydi, zihnimdeki çığlıklar susmak bilmiyordu. Kanatlarım kaburgalarımın içerisine çekildi. Yaralarım hızla iyileşti ve tekrardan insan formuna büründüm.
Burası benim hem yenilendiğim hem de tükendiğim noktaydı.
Yavaşça ayağa kalktım ve sarsak adımlarla yer yön duygumu kaybetmiş bir şekilde yürüdüm. Nereye olduğunu bilmeden, kafamdaki tüm düşünceleri silerek...
Saatlerce yürüdüm, açlık tüm vücudumu kemiriyordu fakat yemeklerden tat almıyordum. Suya ihtiyaç duymuyordum.
Asfalta çıktığımda yorgunluktan gözlerim kapanmaya başlamıştı. Bacaklarım titriyor, kendimi kaybediyordum. Gözlerime işleyen yoğun ışığın etkisiyle arkadan gelen arabaya çevirdim bakışlarımı. İçimde büyüyen endişe beni ele geçirirken adımlarımı hızlandırdım.
Arkamdaki araba yavaşladı ve en sonunda da durdu. Cam açıldıkça içimdeki korku büyüyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÇÜRÜMÜŞ K'(ALEMLER)
FantasyGözlerimi hapsolduğum bu boyuta ilk açışımda yanımda kimse yoktu. Fakat gözlerimi kapadığımda onu hissedebiliyordum... Zifir'i, gecemi karanlığa boğan o adamı. Biz... Yani o ve ben gelmiş geçmiş en lanetli ırkın kendi arasında lanetledikleriyiz. Bi...