"Benim sana ihtiyacım var."
Her şey böyle başladı.
~
12 Nisan 2010
"Bebek gibi ağlamaya devam mı
edeceksin?"Tiz sesleri, kulaklarımda yankılanıyordu. Çamura bulanmış yüzümü gömleğimin koluna silip, kafamı kaldırdım. Benden çok uzun değildi ama ben yerde olduğum ve o kaldırımın üstünde olduğu için aramızda uçurum bir mesafe vardı.
"Herkes hak ettiği yerde olur." dedi gülerek, daha sonra arkadaşlarından bir tanesi çantamı çamurun üzerine benim tam yanıma fırlattı.
"Ah bak, sen hak ettiğin yerdesin."
Kendi kendilerine bu aptal iğnelemeye gülüp yanımdan geçip giderlerken çetenin başı olan Candice, siyah botunu yerde duran elimin üzerine bastırdı. Onlar yeteri kadar uzaklaştıktan saniyeler sonra,gözyaşlarımı tutmayı bıraktım. Botun çizdiği, kızarmaya başlamış elimi göğsüme çekip ağlamaya devam ettim. Her bir eşyam çamura bulanmıştı, kıyafetlerimden yayılan yoğun bir kir kokusu vardı.
Yanımdan geçen insanlar, bana garip garip bakmakla yetiniyorlardı. Dünyanın ne ara bu kadar kötü bir yere dönüştüğünü merak ediyordum. Çok büyük sayılmazdım, hatta ağır geçeceği belli olan bir ergenlik döneminin başındaydım ama kötülüğün çare olmadığının arkındaydım.
Dünyanın hâlâ iyi insanların hatrına dönmeye devam ettiğini biliyordum.
(Bu listede Harry Styles vardı, bir zamanlar.)
Beni düşürdükleri, çamur birikintisinden kurtulmak için zaten pislenmiş ellerimi yere koyup bastırdım ve ayağa kalkmak için bir hamle yaptım ama bacaklarım uyuşmuştu. Kızlardan birinin tekme attığı yer sızlıyordu ve elimin üzeri soyulmaya başlamıştı.
Tekrar ayağa kalkmak için hamle yapacağım sırada bir karartı gördüm. Kafamı kaldırıp, bana elini uzatan kişiye baktım. Çamura bulanmış elimi ona uzatmaya çekiniyordum çünkü, nemlendiricisinin kokusunu buradan bile alabiliyordum. Elleri çok güzeldi.
Ben elini tutmadığım için, o benim elimi tuttu. Çamurlu olmasını önemsemeden parmaklarını parmaklarıma doladı ve beni yukarı çekti.
"Teşekkür ederim." diye mırıldandım, hâlâ birbirine kenetli ellerimize bakarak. Çantamın içinden, son temiz peçetemi çıkarıp ona uzattım. Peçeteyi alıp, temiz eliyle yüzüme yaklaştırdı. Yaptığı hareketi yabancılayıp, bir adım geri çekildim.
Bana aldırmayıp, elini yüzüme götürdü. Gözümün altına bulaşmış ve kurumaya başlamış çamuru silerken, oldukça kaygısız ve normal gözüküyordu. Sanki her gün, yabancı birinin yüzündeki çamuru siliyormuş gibiydi.
(Peçeteyle elini silmek yerine, benim yüzümü sildiğinde ona aşık olacağımı anlamalıydım.)
"İşte oldu." Peçeteyi bir top haline getirip hemen yanımızda duran çöp kutusuna fırlattı. Tek kelime etmeden hareketlerini izliyordum.
"Artık bir ağaç gibi gözükmüyorsun." gülümsediğinde, yanaklarında beliren gamzeler benim de gülümsememe sebep oldu. Bu ani ruh hali değişikliklerine alışıktım, ama genelde benim ruh hali değişikliğim şöyle olurdu:
mutsuzluk, daha çok mutsuzluk, sonsuza kadar uyuma isteği ve mutsuzluk.
"Pekâlâ, teşekkür ederim."
"Sürekli teşekkür edip durma, kim olsa yapardı."
Bu dediğine güldüm, fazla mı iyimserdi yoksa çok mu salaktı? Dünyanın ne kadar boktan bir yer olduğunun o farkında olmayabilirdi ama ben farkındaydım. Görmek istemediğim tüm gerçeklerle, baş başa kalmıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
panta rhei, panta khorei, kai udem menei | h.s
Short Story"Her şey akar, her şey değişir, hiçbir şey olduğu gibi kalmaz." senin için, @giztpts 💓