ch-33

990 160 53
                                    

haber alamadığım için ağlamaktan şişen gözlerimi soğuk suyla yıkayıp süslediğim salona ilerledim

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

haber alamadığım için ağlamaktan şişen gözlerimi soğuk suyla yıkayıp süslediğim salona ilerledim. masada duran pasta -yapmak için baya çaba sarf etmiştim- şampanya ile birlikte hâlâ aynı yerde duruyordu. endişeden felix'in tanıdığım tüm arkadaşlarına yazmıştım ama hepsinin dediği tek şey bilmiyorum du.

televizyonun karşısında kalan köşe koltuğuna oturduktan sonra iki dirseğimi de dizime dayayıp yüzümü ellerimin arasına aldım. felix'in açıklaması ne olur bilmiyordum ama bana bu iğrenç duyguyu yaşattığı için dudağını kanatana kadar öpmeyi aklıma not ettim.

zilin melodisi kulaklarıma ulaşınca hızlı adımlarla kapıya ilerleyip açtım. koşmaktan nefes nefese kalmış bedeni, hafif aralık ağzı ve yüzünde yer edinmiş ter damlacıkları ile aşırı- aşırı seksiydi.

gözlerim bir sorunu var mı diye ilk olarak vücudunun her yerinde dolandı, bir şey olmadığını anladığımda ise bakışlarımı tekrar güzel yüzüne çıkardım.

dolmuş gözleri benimkilerle buluştu. "bebeğim, özür dilerim." elinde tuttuğu poşeti kapının kenarına acelesi varmış gibi bırakırken kolları bedenimi bir çırpıda sarmaladı. aynı zamanda ayaklarının ucunda yükselerek boynuma ve yanağıma öpücükler konduruyordu. ellerimle ince belinden tutup kucağıma aldığımda bu sefer dudaklarını dudaklarıma sürtmüştü. kuş tüyü kadar hafif olan bedeniyle içeri doğru geçtiğim sırada felix ayağıyla kapıyı kapatmıştı.

salona doğru ilerlerken iki eli de yanağımı kavrayıp yüzümü bakmam için kendisine doğru çevirdi. gözlerimiz tekrar buluştuğunda dudaklarını ufak bir tebessüm kaplamış ardından şekilli dudağını tekrar dolgun dudağıma sürtmüştü. daha fazla dayanamayıp dudağını öpüp emmeye başladım. bal gibi tatlıydı, hatta bal yanında acı kalırdı.

öpüşmemize dillerimiz karışmadan dudaklarından ayrıldığımda, "anlat şimdi ne olduğunu." dedim. keşke hatırlatmasaydım diye içimden geçirirken bunun sebebi düşen yüzünü görmemdi.

bakışları salona doğru kaydığında bir süre masadaki pastaya ve şampanyaya baktı. titreyen göz bebekleri benimkilerle buluştuğunda kötü bir şey oldu endişesi dört bir yanımı sarmaya devam ediyordu.

ellerimi minik avucu arasına aldı ilk önce, sonra gözleri hafif doldu. "hazırlamışsın bile her şeyi. bense aptal gibi beklettim seni, hem de böyle bir günde..." karşımda böyle dikildiğinde beni günlerce bekletse bile sorun olmazdı. "hepsi aptal pastacı yüzünden! istediğim şekilde yapmak bu kadar zor muydu orospu çoçuğu of "

"bu yüzden mi geç kaldın?" gerçekten öyleyse tam bir salaktı, dudaklarını öpmekten kanatacağım kesinleşmişti.

"güzelim, yıldönümümüzü unutmam mümkün mü sence? ben hangi tarihlerde neyi konuştuğumuzu bile unutmuyorken hemde." dudak büzmüş haline gülmeme engel olamazken elini tutup koltuğu doğru çekiştirdim. günün ortalarına doğru kötüleşmiş olsam da evimize gelmesiyle yine en mutlu insan ben olmuştum.

koltuğa yerleştiğimde felix'i de kucağıma doğru çekip dizlerime oturttum. evde olduğumuz anlarda yapmayı en sevdiğim şeylerden biri buydu. ya ben onun kucağında olurdum ya da o benim. asla ayrı uyuduğumuz bir gece de olmamıştı, tartışsak bile evli çiftler gibi küskün bir şekilde yatağa gider sonra bedenlerimiz özlemle birbirine tutunurdu.

kucağımda kayıp masadaki şampanyayı açmış ve bardaklara doldurmuştu. elime tutuşturduğu bardaktan tam bir yudum alacakken elimi aniden tutup bardağı geri çekti.

kaşları çatılı bir şekilde sordu. "yemek yedin mi sen?" yemediğimi belli etmemek için hemen kafamı sallamıştım. "beni beklediğine eminim oysa ki?" in midir cin midir her şekilde gerçeği anlıyordu.

elimdeki bardağı hızlıca alıp kendi bardağıyla birlikte masaya bıraktıktan sonra ayağa kalktı ve bana doğru elini uzattı. "ben de yemedim, güzel bir yemeğin yanında şampanya daha iyi gider." uzattığı elini tutup aynı şekilde ayağa kalktım.

"yemek değil de birbirimizi yesek daha iyi doyarız gibime geldi."

bir hyunman atasözü der ki; boş bulunduğu her andan faydalan.

"yemeğimizi güzelce yiyip şampanyamızı içtikten sonra birkaç planım var." aynı sırada kapı çaldığında hızlıca elimi bırakıp kapıya yöneldi. kapıyı kapattığı gibi elindeki pizza kutusunu havaya kaldırarak salona geri geldi. yüzünü kaplayan gülümseme benimde gülmeme sebep olurken guruldayan karnımla birlikte kahkahalarımız salonu sarmıştı.

"önce karnını doyuralım koca bebek." kutuyu masaya bıraktıktan sonra pizzayı hızlıca açmış beni de yanına çekmişti. eline aldığı ilk dilimi bana yedirdiğinde felix'in her yemek yediğimizde böyle yaptığını fark etmiştim. her zaman benim yediğimi gördükten sonra yemeğe başlardı.

bunu fark etmem ağzım doluyken gülmeme sebep olurken pizzaya doğru eğilmiş olan sevgilimin yanağına hızlıca öpücük kondurdum. bana dönen bakışlarından ne kadar sevgi dolu baktığını anlıyordum. iyikilerim listesinde en başta ve en sonda olan her zaman o olacaktı.

"aç bakalım ağzını." bu sefer ben ağzına doğru pizza dilimini uzattığımda gözleri kısılana kadar gülümsemiş ve minik ağzını açmıştı. ısırık alıp geri çekildiğinde dudağının kenarında kalan pizza sosunu kendi peçetemle, aklımdan geçen düşünceler eşliğinde temizledim. ne düşündüğümü herkes gayet iyi biliyordur diye tahmin ediyorum.

günümüz hiç erken kalkmayacakmışız gibi güneş açana kadar gülüp eğlenmelerle geçmiş, bizde haliyle hiç uyumadan işe gitmek durumunda kalmıştık.

tek düşündüğümüz şey ise uyumadığımız halde dinç oluşumuzdu. birbirimizi kendi enerjimizle dolduruyorduk biz, ayrı kaldığında pili tükenen, bir araya geldiğinde ise hızlıca sarj olan iki deli aşıklardık... 

non fiction 60k🥺okuyup seven herkese tesekkur ederim😭💗

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


non fiction 60k🥺
okuyup seven herkese tesekkur ederim😭💗

non-fiction, hyunlix ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin