Geçimini değirmencilikle sağlayan bir adam hayal edelim. Bu adam, dedelerinden ve atalarından duyduğu biçimiyle değirmenin bütün ayrıntılarından ve onu çalıştırmak için gerekli bütün işlemlerden haberdar olsun. Mekanik biliminden habersiz olan bu adam, tahılın iyi öğütülmesi için değirmenin ötesini berisini kendi bildiği gibi düzeltip ayarlarken, değirmenin esas kuruluşunu öğrenmeye merak sarar. Ve un dökülen oluktan değirmenin taşlarına, değirmen taşlarından mihverine, oradan da çarklara geçerek, çarkı döndüren suya ulaşır ve bu değirmenin hareket etmesi hususunda en önemli unsurun akan su olduğunu anlar.
Bu buluşuyla sevinen değirmenci, değirmen taşlarını ihtiyaca göre biraz kaldırmayı yada indirmeyi, bir çarktaki dönüş hareketini diğerine aktaran kayışları duruma göre sıkmayı yada gevşetmeyi vb. terk ederek değiremenin içindeki bütün hareketlerin ilk kaynağı olan suyu incelemeye başlar. Kendi haline bırakılan değirmen ise bakımsızlıktan yavaş yavaş paslanmaya ve bozulmaya yüz tutar. Yakınında bulunanlar değirmenciye yaptığı yanlışı hatırlatırlar. Değirmenci ise bunları reddederek, en önemli gördüğü ve bütün değirmenin ondan ibaret olduğuna kanaat getirdiği suyu daha bir hararet ve dikkatle incelemeye koyulur. Başkalarının kesin itirazlarına karşın değirmencinin verdiği cevap şudur: ''Akan bir su olmazsa değirmen hareket etmez. Değirmeni bilmek için suyun nasıl getirileceğini ve bu suyun ne kadar harket gücü doğuracağını bilmek gerekir. Sonuç olarak, değirmeni bilmek için suyu bilmek lazımdır.''
Mantıktan ayrılmayan değirmenci, iddiasında ısrarlıdır. Onu hatalı hatalı davrandığına ikna etmek için, ''bir şeyi muhakeme ederken, muhakemenin kendisi kadar muhakeme edilen konunun da önem taşıdığı''nın ve muhakeminin meyvedar olması için '' muhakemenin önce hangi hususta yapılması gerektiği''nin kendisine anlatılması lazımdır.
Akla yatkın muhakeme ile akla yatkın olmayan bir muhakeme arasındaki fark şudur: akla uygun yapılan muhakemelerde, muhakeme konuları taşıdıkları öneme sıralanır ve düzene kavuşturulur. Akla uygun olmayan muhakemelerde ise bu sıralama ve düzen yoktur. Bu sıra ve düzenleme de keyfi ve rast gele bir şey değildir ve özüyle ilgisi olmayan bir muhakeme, son derece mantıklı bile olsa doğru sayılmaz.
Değirmencinin amacı ''öğütme'' işleminin geliştirilmesiydi. Eğer bu amacı gözden kaçırmadan takip ederse, ulaşacağı sonuç şu olacaktır: ''Değirmenin çeşitli parçalarının sıraya konulması ve düzene kavuşturulması.'' Değirmencinin muhakemesi asıl amaca uygun düşmezse, son derece mantıki olsa bile, yine de gerçeğe uygun sayılmaz. Böyle bir muhakeme, Kifi Mevkiyeviç'in ''Eğer filler de kuşlar gibi yumurtadan çıksalar dı, fil yumurtasının kabuğu ne kadar kalın olurdu!'' biçimindeki muhakemesine benzer.
Benim fikrimce, modern bilimin hayat hakkındaki görüşleri tıpkı buna benziyor.
Hayat, insan tarafından yönlendirilen bir değirmendir. Değirmene ilişkin her türlü işlemin asli maksadı, ''öğütme''nin ıslahıdır. Hayata İlişkin her bir teşebbüste de asli maksat ''hayatın geliştirilmesi'' olmalıdır. Ve bu asli maksadı zarara düşmeden bir saniye bile göz önünden uzak tutmak mümkün değildir.
Hayata ilişkin muhakemeler ve görüşlerde bu maksat göz önüne alınmazsa, esas muhakeme de yerini kaybeder. Muhakememiz tıpkı, ''Fil yumurtasının kabuğunu delmek için harcanacak barutun kuvveti ve miktarı ne kadar olmalıdır?'' şeklindeki muhakemeye benzer.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hayat Üzerine Düşünceler
RandomTolstoy, yaşamın ve ölümün anlamını ömrü boyunca arayan, yaşamının sonuna doğru ölümün anlamını yaşamın içinde bulan: yaşamın amacının da ''tüm insanları sevmek, tüm insanlığı kardeş bilmek'' olduğunu savunan büyük bir sanatçıdır.