Hayatı inceleme ve derinden araştırmanın amacı, onun ıslahıdır. İlim ve irfan alanında insanlığa önder olan büyükler de hayata bu açıdan bakmışlardır. Ancak, daha önce olduğu gibi, zamanımızda da bu esas amacı terk ederek '' Hayatın kaynağı nedir? Değirmen neden dönüyor?'' konusuyla meşgul olanların sayısı çoktur. Bunların bir kısmı değirmenin su ile döndüğünde ısrar ediyor; diğer bir kısmı ise değirmendeki bu hareketin onun mekanizmasından ileri geldiğini iddia ediyor. Sonuçta, asıl konu giderek değişiyor ve başka şeyler konuşulur hale geliyor. Bir Yahudi ile bir Hırıstiyan arasında geçen maceraya dair meşhur bir hikaye vardır: Hıristiyanın biri bir Yahudi ile münakaşa ederken, karşısındakinin saçma sapan sözlerine cevap olarak Yahudi'nin kel kafasına ''şak!'' diye bir tokat yerleştirir ve sonra sorar: ''Sesin çıkmasına neden olan şey, senin kafan mıdır, yoksa benim elim midir?''
Zamanamızda, din konusu da böyle çözülmemiş bir sorun kisvesine büründü. ''Hayat, maddi olmayan bir esir mi, yoksa maddenin özel bir biçimdeki titreşiminden mi kaynaklanıyor?'' sorusu, eski çağlardan beri tartışılıp duruyor.
Bu tartışmaların sona ermemesinin nedeni, muhakemede asıl maksadın göz önünde bulundurulmamasıdır. Hatta, ''hayat'' kelimesi işitilince, bundan herkesçe bilinen hayat anlaşılmayıp, hemen hayatın keynağı ve kaynaklanma şekli nedir?'' soruları bana gelmektedir.
Sadece bilimsel kitaplarda değil, özel sohbetlerde bile, herkes hayatın arzularında, kederlerinden, nefretlerinden, sevinçlerinden vs. bahsetmeyip, hayatın tesadüfün yön verdiği '' tabi kanular''la nasıl olduğunu tartışıyor. Zamanımızda ''hayat'' kelimesi idar, ilim, kudret, sevinç, hayret, eğilim gibi hayatın en önemli niteliklerinden hiçbirisini taşımayan şeylere dayandırılıyor.
''Hayat öyle bir hareketler bütünüdürki, ona karşı direnmek, hayatın zıddı olan ölümü doğurur. Hayat öyle bir olaylar bütünüdür ki, bu olayların birbirini izlemesi ve devamı, ''organik varlıklardaki zaman sınırıdır'' fikrini doğurur. Hayat, umumi ve daimi olan çözülme ve birleşmelerin tek nedeni olan çok yönlü bir alettir. Hayat, derece derece tamamlanan çeşitli cinste dönüşümlerin bir araya gelmesidir. Hayat, hareketteki organikliktir. Hayat, organizmaların kendine özgü faliyetidir. Hayat, dıştaki ilişkilerin içteki ilişkilerle uyum halinde olması demektir''
Hayatı tanımlamak için söylenen bu sözler incelenirse, görülecektir ki hepsinin ifade ettiği anlam bir diğerinin aynısıdır. Ve bu sözlerle tanımlanan şey ise, herkesin bildiği ve kastettiği hayat olmayıp, belki hayatı ve diğer olayları doğuran çeşitli etken ve etkilerdir. Hayatı açıklama amacı taşıyan sözlerin en önemlisi, ''kristaller''dir (molekküller ve molekkül toplulukları). Çürüme ve mayalanma gibi olaylar, bunun başlıcalarından sayılmaktadır. Bedenimizi teşkil eden milyonlarca hücrenin hayatı da bu gibi kimyevi olayların etkisi altında meydana gelir; ancak bu hücreler, canlıların başlıca duyusunu teşkil eden iyilik ve kötülük duyusundan tamamen mahrumdur. İşte modern bilim, böylece, kristallerin, protoplazmanın, bitkilerin ve benim bedenimdeki hücrelerin bir takım özel duyularına -bende ''idrak ve hayrı amaçlamak'' duyularıyla birbirinden ayıırt edilemeyeck bir şekilde birleşmiştir- ''hayat'' adını vermektedir. Hayatın teşekkülündeki bazı şartlar ile bizzat kendisi üzerine düşünme arasındaki fark, değirmen ile suya dair düşünmenin arasındaki farkın aynısıdır. Modern bilimlerin hayatın teşekkül şekline ilişkin görünüşleri, belki bazı konularda insanlara yararlı olabilir. Fakat bu gibi, şeylerle bizzat hayatı açıklamaya kalkışmak doğru olmadığı gibi, bunlara dayanarak hayata dair verilecek hükümler de hiçbir dğruluk taşımaz.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hayat Üzerine Düşünceler
Ngẫu nhiênTolstoy, yaşamın ve ölümün anlamını ömrü boyunca arayan, yaşamının sonuna doğru ölümün anlamını yaşamın içinde bulan: yaşamın amacının da ''tüm insanları sevmek, tüm insanlığı kardeş bilmek'' olduğunu savunan büyük bir sanatçıdır.