Demir Ağaç Ormanında atını sürerken aklına yanlış yerden dönmüş olabileceği geldi. Bunun üzerine sanki onun ne düşündüğünü bilircesine atı güven dolu bir kişneme koyuverdi. Atının böyle bir tepki vermesi karşısında şaşıran Duncan "Sanırım doğru yolda olduğumuzu düşünüyorsun." dedi. Bunun üzerine atından bir tepki alamayarak yoluna devap etti.
Az ileride atının huysuzlaşmaya başlamasıyla bir şeylerin ters gittiğini anladı. Çok geçmeden atı artık ilerlemek istemediğin belirticesine durup yönünü değiştiriyordu. Atını kontrol etmekte zorlanan Duncan atından inerek yoluna yürüyerek devam etmeye karar verdi.
Atın yularından cekerek zar zor ilerliyordu. Biraz daha gittikten sonra korkunç bir manzarayla karşı karşıya kaldı. Ortalık ceset kaynıyordu. Üstelik bu cesetler sıradan cesetler değildi. Bunlar Laxus Krallığı'nın kızıl şovalyeleriydi.
Kızıl şovalyeler üstün savaş yetenekleriyle diğer şovalyelerden farklı , özel bir birimdi.
Buna rağmen Duncan şaşkınlık içindeydi çünkü şovalyelerin zırhları parçalanmış , vicut uzuvları sayılamayacak kadar çok parçaya ayrılmış , ortalık kan gölüne dönmüştü. En kötüsüyle Duncan'ın ellinin üzerinde miğfer saymış olmasıydı buda en az ellinin üzerinde kızıl şovalyenin katledildiğinin göstergesiydi.
Duncan bu kadar kızıl şovalyeyi kimlerin öldürebileceğini kendine sordu ama asıl merak ettiği bunun neyin yaptığıydı. Hiçbir insan ne kadar kötü olursa olsun bir insanı bu şekilde öldüremezdi.
Duncan en iyisinin buradan bir an önce ayrılmak olacağına karar verdi. Sonra cesetlerin arasında kıpırdayan bir şey gördü. Önce onun katil olduğunu düşündü ama sonra hayatta kalan bir şovalye olduğunu fark etti. Koşarak yardim etmeye gitti ve adama biraz su içirdi. Adam karnından kötü bir şekilde yaralanmıştı , Duncan adamın hayatta kalabileceğini hiç sanmıyordu.
Adam Duncan'a "Kaç evlat! Kalkaralar heryerde! Kralı bul , ona kalkaraların Demir Ağaç Ormani'nı ele geçirdiklerini söyle ve ona bunu ver." diyerek eline bir çeşit tomar tutturdu. Bununla birlikte uzaktan sesler gelmeye başladı ve geriye kalan gücüyle "Git hadi , geldiler." dedi.
Duncan ne yapması gerektiğini bilemeyerek şaşırıp kalmıştı. Adamı orda ölüme terk etmek istemiyordu ama krala da götürmesi gereken bir mesajı vardı. Ama sesler iyice yakınlaşmıştı bunun üzerine şovalye "Koş!" diye bağırdı.
Böylelikle Duncan arkasına bakmadan koşmaya başladı. Hemen atını bulup dörtnala sürerken geriye bakınca görebildiği tek şey şovalyenin ayakta kılıcıyla iki devasa canavarla savaşırken canavarların onu parcalaması oldu.
Bunu gördükten sonra birdaha arkasına bakmadan atını sürdü ama solunda bir hareketlilik hissedip bakınca canavarlardan birinin onu takip ettiğini gördü. Dört ayak üzerinde koşarken ona kocaman bir kurdu hatırlatıyordu.
Sonuç olarak birşey yapmazsa canavarın onu yakalayacağını fark etti. Hemen eyerin yanında asılı duran yayını aldı , daha önce birçok kere at üzerinde atış yapmıştı ama bu atışların canavari öldürüp ökdürmeyeceğini bilmiyordu.
Kaybedecek zamanı olmadığını anlayıp art arda beş atış yaparak atışların canavara nasıl bir etkisi oldugunu izledi. Attığı okların üçü isabet etsede canavarın vicuduna saplanamadı , diğer ikisiyse ; biri canavarın hemen yanından geçerken diğeri canavarın sol koluna saplandı. Aslında buna saplanmak denemezdi , sadece okun ucunun birazı girmişti ve canavar hiçbirşey olmamış gibi oku çıkarıp takibe devam etmişti. Sonuç olarak oku çıkarırken durmuştu ve bu Duncan'a arayı açması için fırsat vermişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yanan Ok
AdventureYüzyıllar önce yenilmiş bir düşman yeniden Laxus kralligina saldırıyor. Insanların kaderide sadece bir grup insanın omuzlarında.