Merhabalar :) Bu ilk kitabım o yüzden bazı hatalar olabilir. Fikirlere her zaman açığım. Lütfen vote ve yorumlarınızı eksik etmeyin.
Hayat herkes için acılarla mı doludur yoksa bazılarımız şanssız mı doğmuşuzdur?
Öyle olmamalı değil mi? Hayat bu kadar acımasız olamaz. Yoksa olabilir mi?
Bazen neden ben diye düşünüyor bazense herkesin başından neler geçiyor senin de kaderin buymuş diyorum. Ama gerçekten de benim kaderim bu mu?
Lise sona gelmiş fakat hala dokuzuncu sınıfta hoşlandığı çocuğun bir hareketiyle altüst olan ben gerçek aşkı bulamayacak mıyım? Olay sadece bundan ibaret de değil üstelik.
“Heyy!” diye bağıran hocanın sesiyle düşüncelerimden sıyrılmıştım. Bana bağırmadığını farkedip rahatlamıştım. Sınıfın diğer ucunda konuşan birilerini susturmaya çalışıyordu. Yanımdaki en iyi arkadaşım Cem’e bakıp gözlerimi devirdim ve o da bana aynı şekilde karşılık verdi. Dersin bittiğini bildiren zil çaldığında tüm sınıf hemen kendini dışarı atmıştı. Lise hayatımızın son günleri böyle geçiyordu işte. Resmen hocalar bize zorla ders anlatıyor biz ise umursamaz bir şekilde derslerden kaçmanın yollarını arıyorduk. Sözde Lys’ye hazırlanıyorduk ve önümüzde bir aya yakın bir zaman kalmıştı.
Yani kısacası her zamanki sıkıcı günlerden birindeydik. En azından ben öyle olduğunu sanıyordum.
Cemle günlük sohbetlerimizden birini ederken telefonum titreyince heyecanla elim telefonuma gitti.
‘Selam Deniz kuşum uyuya kalmışım bensiz okul çok sıkıcı olmalı. Ama sana bir sürprizim var akşam bizdesin. Bir planım var!’ tabi ki mesajı atan biricik dostum Nil’di.
‘Sıkıntıdan patlamak üzereyim. Umarım bugün gelmemeni telafi edecek kadar iyi bir planın vardır.’hızlıca cevap yazıp gönderdikten sonra Cem’e de mesajı ilettim. Ve günün diğer sıkıcı derslerinde yine düşünmeye daldım.
Dört yıldır Nil ve Cem ile aynı sınıftaydım fakat son iki yılda birbirimize bağlanmıştık. En yakın iki arkadaşım hatta kardeşim haline gelmişlerdi. Her günümüzü birlikte geçirir olmuştuk. Birbirimizden hiç bıkmıyor olmamız şaşırtıcıydı birbirimizden ayrı kalamıyorduk sanki.
Saate baktığımda son dersin bitmesine daha yirmi dakika olduğunu görüp ofladım. Ve tekrar düşüncelere daldım. Sol tarafımda oturuyordu. Berk, dokuzuncu sınıftan beri aramızdaki ilişkinin ne olduğunu çözemediğim okulun popüler çocuğu. Bir dönem her gün konuşurken bir dönem bir birimizin yüzüne bile bakmıyorduk. Sonrasında bir gün Berk bana gelip sarılmaya ya da yanağımdan makas almaya karar veriyordu , evet doğru tahmin ettiniz, ben de hemen Berk’in mavi gözlerinin güzelliğine dalıp benimle oynadığı gerçeğini unutuyordum. Birkaç hafta aramız süper oluyordu, bahçede gören kızlar kıskançlıkla bana bakıyordu ve bazıları aramızda ne olduğunu soruyordu. Herkese sadece arkadaş olduğumuzu söylüyor fakat içten içe arkadaştan çok daha öte olduğumuza inanmak istiyordum. Ama değildik işte hatta bazı günler arkadaş bile sayılmazdık. Genelde Berk kendine bir sarışın bulur ve ben mesaj attığımda çok meşgul olurdu ve ben bir süre sonra ağlamaktan gözlerim kızarmış bir şekilde Nil’i arar ne yapmam gerektiğini sorardım. Ne yapmam gerektiği apaçık ortadaydı ama ben bunu kabullenemiyordum işte. Yıllardır neredeyse hiçbir erkeğin ilgisini çekmemiş olmanın acısıyla kendimi kullandırtıyordum.
Çalan zille kendime geldim. Cem bana her zamanki ‘yine hayal dünyana daldın’ bakışıyla bakıyordu.
“Tamam, tamam bana öyle bakma dalmışım işte” deyip hemen çantamı kaptığım gibi Cem’in peşinden gittim.