İkinci bölüm geldii :) Vote ve yorumlarınızı bekliyorumm.
Ertesi sabah erkenden kalkıp kahvaltı hazırlamaya karar verdim. Annem cumartesi günleri de çalıştığından evde sadece ben ve Özgür oluyorduk ve ben tek başıma kahvaltı etmeyi sevmiyordum. Özgür de masayı hazır görünce hayır diyemezdi zaten, oburun tekiydi çünkü. Buna rağmen nasıl böyle fit bir vücuda sahip olduğunu hiç anlayamıyordum.
Güzel bir sofra hazırlayıp kahve yaptıktan sonra Özgür’ü uyandırıp radyoyu da açtım. Kahvaltıyı ederken havadan sudan konuştuk ve sonrasında ikimizde odalarımıza çekildik. İkimiz de çoğunlukla zamanımızı odalarımızda ya da dışarıda geçiriyorduk. Bu yaşlardaki herkes öyle yapmıyor muydu zaten. Yaklaşık iki saatimi Tumblr’da geçirdikten sonra babamı aramaya karar verdim. Bir süredir onunla konuşmamıştım ve aramadığımda bana küsüyordu. Ama keşke aramasaydım.
Babamın halini hatrını sorduktan sonra konu dün ne yaptığıma gelince babamla yine klasik konuşmamıza geri döndük. Babam sınavlarıma yeterince hazırlanmayıp ‘gezip tozduğum’ için bana kızmıştı. Çünkü ona göre üniversite sınavını önemsemiyordum ve böyle devam edersem hiçbir yere giremeyecektim. Tabi ki böyle bir durumda da o beni özel bir okula göndermek için para harcamayacaktı. Ona sınavı önemsediğimi açıklamaya çalışsam da ikna olmamıştı. Yarım saatlik bir kavganın ardından artık dayanamayıp telefonu kapattım. Sinirlerim yine tepeme çıkmıştı.
Dikkatim dağılsın diye kitap okumaya çalışmıştım fakat bir işe yaramamıştı en son birkaç bölüm Arrow izleyip kafamı dağıtmaya karar verdim. İşe yaradı da. Bir süre sonra daha sakindim. Ama tabi sakinliğim pek uzun süremedi.
Annem eve geldiğinde yorgun ve aynı zamanda sinirli gözüküyordu. Babamın onunla konuştuğunu hemen anlamıştım. Annem genelde geceleri çıkmama kızmazdı çünkü okuldaki notlarımı düşürmüyordum. Bir de bunu babama anlatabilseydim keşke. Yorucu bir haftanın üzerine annem babamın dırdırını çekince iyice sinirlenmişti ve bütün sinirini benden çıkarmaya karar vermişti. Bir süre birbirimize bağırdıktan sonra daha fazla dayanamayacağımı anlayıp üzerime hızlıca bir kot ve bluz geçirip çantamı ve deri ceketimi aldığım gibi evden çıkmıştım. Ne yapacağımı düşünmemiştim sadece evden uzak olmalıydım.
Birkaç saat yürüdükten sonra hava kararmaya başlamıştı. Ben de ne yapacağıma karar vermiştim. Barlar sokağında rastgele bir bara girip içmeye başlamıştım. Sonra yeşil gözlü çocuğu görmüştüm. Bardaydı, yani tezgahın arkasında. Burada çalışıyordu. Dün altındaki arabayı düşününce burada çalışıyor olması saçma gelmişti. Diğer barmenin ona Rüzgar diye seslendiğini duydum. Demek adı buydu. Görüntüsüne tam da uyan bir adı vardı ve hoşuma gitmişti. Gitmemesi gerekirdi çünkü o zengin piçin tekiydi ama ben ne kadar içtiğimi bile bilmiyordu ve sarhoş olduğum kesindi.
RÜZGAR
Her zamanki saatte yine bardaydım. Burada çalışmayı seviyordum. Saatlerce evde hiçbir şey yapmadan oturmaktansa çalışmak çok daha hoşuma gidiyordu. Paraya ihtiyacım yoktu sadece zamanım boldu.
Birkaç müşteriyle ilgilendikten sonra Kaan bana seslenince o kızı gördüm. Dün gece konserde bana çarpan kızı. Bu akşam oldukça sinirli gözüküyordu. Saat daha erkendi ama o çoktan sarhoş olmuştu bile. Onu görmezden gelip işime devam etyim ama arada gözümle onu yokluyordum. Yalnız başına barda oturuyor ve bardağı boşaldığında hemen yeni bir bardak içki söylüyordu. Oldukça umursamaz bir kız olduğu belliydi. Dün bana çarptığında da aynen böyle umursamazdı. Ondan özür dilemiş olmama rağmen bana bağırıp dikkat etmemi söylemişti. Salak bir kızdı işte. Umursamaz ve salak bir kız ama dünün aksine bugün gözlerinde farklı bir şey vardı. Ne olduğunu anlayamamıştım, anlamak da istemiyordum zaten. Kızlarla işim olmazdı hepsi kendini beğenmiş olurdu ve sadece kendilerini düşünürlerdi.