Yıllardır çabalayıp hiçbir yere gelememekti en çok canımı sıkan şey. Yıllardır şirket Ceosunun ısrarları ve tavsiyeleri yüzünden harcanıyordum. Her defasından sözleşmeyi fes etmeye karar verdiğimde karşıma geçip "Kendini ne kadar geliştirdiğine bak belki birkaç yıl sonra sende diğerleriyle beraber çıkış yapıcaksın her şey daha kesinleşmiş değil" diyordu salak gibi her seferinde bu yalanlara kanıyordum. Ama bu sefer öyle olmaması gerekiyordu.
Masanın üzerindeki kağıtlara baktım. Sözleşmemin katlanılmaz maddeleri her geçen sene daha da azalıyordu."Evet Jiwoo-shi bugün nasılsın bakalım?" diye sırıtarak kahvesini masaya bıraktı ve karşımdaki tekli deri koltuğa oturdu."Aigoo ne kadar zaman geçti öyle değil mi?" elindeki kağıtları birşey dememi beklemeden tertipleyerek önüme bıraktı. Gülerek yüzüme bakarken anlamsızca yüzünü inceledim ve kafamı olumsuz manada salladım." Hayır sözleşmemi yenilemicem" dedim net bir şekilde. Alayla gülmeye başladı hatta kahkaha atmak diyebilirdik. Karşıdan bakınca Joker Cosplay gibi duruyordu. Kahkahasını kesmesini umarak konuşmaya başladım."Her defasında buraya oturduğumda beni bir şekilde kandırıyorsunuz. Üzgünüm ama bu sefer sözleşme imzalamıcam. Bugüne kadar beni eğitip gelişmeme yardım ettiğiniz için çok teşekkür ederim" deyip derin bir nefes verdim. Şaşkınlıkla yüzüme bakmaya başladı."Jiwoo sen bugün iyi misin?" elini alnıma koyup aklınca ateşimi kontrol etti." Ateşinde yok. Yoksa sen ciddi misin? Aigoo sen ciddisin. Bak kesinlikle yanlış anladın Jiwoo-shi. Seni kandırdığımız filan yok. Biliyorsunki çıkış yapıcak grubumuz için masum konsepti uygun gördük ve seni harcamak istemedik. Bir dahaki grubumuzda karizmatik kons..." dayanamayarak ayağa kalktım." İzninizle gidip ben yurttan eşyalarımı toplıcam." deyip ilerlemeye başladım. Arkamdan ilk başta bir şeyler fısıldadı fakat sonrasında telefonla konuşmaya başladı.
Beni neden bırakmak istemediklerini biliyordum. Çünkü çıkış yapıcak gruba aldıklarının aileleri parayı basmıştı. Gerçi aileleri plastik cerrahiyede baya para harcamıştı ama neyse. Kendimi fazlamı gözümde büyütüyorum bilmiyorum fakat şirketteki en yetenekli stajyerlerden biriydim. Belki beste yapamıyordum ama şarkı sözü yazmakta kötü değildim. Rapim iyiydi vokalim ve dansımda aynı şekilde. Dans eğitmenimiz beni genel olarak kareografilerde yardımcısı olarak seçiyordu.
Gerçi grup için seçilsemde diğer kızlarla anlaşabileceğimi pek düşünmüyordum. Dans alıştırmalarında bile saçma sapan tavırlarını düşündükçe sinirden çıldırırken bi talk showda onların şımarıklıklarını gülerek karşılarsam kangren olabilirdim.
Soyunma odasındaki dolabımı açıp yanımda getirdiğim valize eşyalarımı doldurdum. Yanıma birinin geldiğini hissetmemle beraber dolabın kapısını kapatıp yüzümü yanımda hissettiğim gölgeye döndüm. Pardon gölgelere...
"Bak sen dans makinesi, rap kraliçesi ve gelecek neslin Taeyeon'ı Jiwoo eşyalarını mı topluyor bakalım" dedi Bora sırıtarak." Hey Yuju-shi unuttuğum bir şey kaldı mı?" diye yanındakini koluyla dürterek sordu." A birde söz yazarlığı var" diye eğilerek kulağına fısıldadı." Aish onu boşver" diyerek Yuju'yu itekleyerek tekrar bana döndü." Senin adına çok üzüldüm. A bu arada biz grupça BTS'in comeback teaserlarında oynıcakmışız. Sende artık okuluna devam edip üniversite kazanabilirsen okursun. Olmadı zengin bir erkek ayartırsın dimi? Gerçi Min Sung'u elinde çok tutamadın ama olsun iki üç beşte şansın döner belki" diyerek kahkaha atmak için hazırlanırken yüzüne tokadı geçirdim. Resmen yılların birikmişliğini patlatmıştım yüzüne ama çokta rahatladığım söylenemezdi.
Min Sung eski sevgilimdi. Hatta onla şirkette tanışmıştık. O da bu şirkette stajyerdi. Daha sonrasında anlaşma şartlarına dayanamayıp sözleşmesini fes edip tazminatı ödemişti. Yani en azından diğerlerine öyle demişti. Bana da benden ayrıldıktan sonra yüzüme bile bakmak istemediğini söylemişti. Ah saçmalamayın gavatın tekiydi ve ayrılalım demek yerine saçma sapan şeylere kızıyordu ve en sonunda ona dayanamadığımı söyleyince kendisi aldatılmış bir genç kız gibi triplere girmişti. Şahsımca şirketten ayrılmasını şöyle yorumluyorum; ikimizde ilk başta dans üzerine eğitim alıyorduk. Tabi her gün iki lokma yemekle saatlerce dans etmeye ben dayanamayınca benle dalga geçiyordu fakat birkaç ay sonra kendisi de dayanamadı ve bu gerizekalıca bahaneyle benim vicdan azabı çekmemi isteyip cool bir insan havası verip defolup gitmişti.
Şirketten çıkarken tabelaya bakıp iç çektim."FNC Entertainment" ilk stajyer alındığım gün burda fotoğraf çekilmiştim, Min Sungla ilk defa burda tanışıp ilk defa burda kavga etmiştim, şirket Ceo'su tarafından ilk defa bu yazının altında azar yemiştim. Özleyeceğim çoğu anım Min Sungla ilgiliydi gerçi hatırlamak istemeyeceğim çoğu anımda onla ilgiliydi.
Yurt odama adımımı attım. Aynı odayı 5 kişi paylaştığımız için farklı parfüm kokuları insanın içini boğuyordu. Hızlıca topladığım valizleri sürükleyerek kendime çektim. Elimdeki anahtarı sehpanın üzerine bıraktıktan sonra arkamı dönüp romantik romantik dolaplarla bakışmam gerekirdi ama ben anahtarı köşeye fırlatıp valizlerimi arkamdan çekelemeye başladım.
Kapının önüne inmeyi başardığımda tekrar bir gerizekalı olduğumu fark ettim. Arabamı garajdan çıkarmamıştım ve valizlerimi yolun ortasında bırakıp arabamı almaya gidemezdim. Tabikide arsızlığımı konuşturarak önümdeki ilk kişinin kolunu tuttum."Pardon bir bakar mısınız?" arkasını dönüp kafasını eğdi. Çünkü kendisi uzun bir beydi ve bana bakabilmesi için ancak kafasını eğmesi gerekirdi." Şey arabamı çıkarmayı unutmuşumda acaba iki dakikacık şurda valizlerimi bekler misiniz?" deyip sırıtmaya çalıştım. Kafasını sallayarak " Peki bekliyorum" dedi. Erkeksi bir sesi vardı ve konuşurken sanki somurtuyor gibiydi. Kafasında yüzünü gölgeleyen bir şapka ve gözünde siyah bir gözlük vardı. Teşekkürler ettikten sonra hızlıca yürümeye başladım. Acayip cool tavırlara sahipti. Arabamı çalıştırdığımda telefonum çaldı. Kulağıma alıp konuşmaya başladım. Arayan kuzenimdi. Babasının bir tanıdığı DSP Media'da çalıştığı için beni seçmelere katmasını istemiştim büyük ihtimalle bu yüzden arıyordu. Hazırda takılı olan kulaklığımı kulağıma takıp telefonu kucağıma bıraktım."Alo, Jieun!" dedim heyecanla." Alo, Jiwoo noona babam arkadaşıyla konuşmuş. Şu sıralar seçme yokmuş ama seni yeterli buluşlarsa alıcaklarını söylemiş. Bu arada sen sözleşmeni iptal edebildin mi?" dedi. Bu sırada evin önüne gelmiştim. Bagajı açıp anahtarı çıkardım ve arabadan indim." Evet ayrıldım şirketten şimdi yurttan eşyalarımı aldım. Bir otele gidicem. Seninle sonra konuşuruz" deyip telefonu kapattım hala valizlerin başında dikilen adama döndüm telefonuyla bir şeyler yapıyordu." Aa umarım çok bekletmedim teşekkür ederim" dedim."Hayır çok beklemedim isterseniz yerleştirmenize yardım ediyim" dedi." Gerçekten çok mutlu olurum teşekkürler" diyerek bu sefer içten bir şekilde gülümsedim. Valizlerin birkaçını alıp arabaya doğru yürümeye başladı bende küçük olanlardan iki tanesini alıp arabaya yürüdüm." İstersen kalanları arabanın içine koyalım yoksa sığmıcak" dedi. Ulan adam üçüncü cümlede senli benli konuşmaya başlamıştı ben teşekkür etmek dışında cümle kuramıyordum.
"Tabiki" dedim mutlu çıkan sesimle arkamı dönerken gülümsediğini görmüştüm. Tabikide sesim mutlu çıkıcaktı yoksa kendi başıma saatlerce uğraşırdım bunları yerleştirmeye.Son kalan küçük çantaları alıp arabaya doğru ilerlerken bende bagajı kapatıp ona arka kapıyı açtım. O yerleştirirken kapının başında durup onu iyice izledim. İşi bittiğinde doğrulup arabanın kapısını kapattı." Yardım ettiğiniz için teşekkür ederim. Bu arada ben Jiwoo" diyip elimi uzattım." Mathew" deyip sadece elimi sıktı." Memnun oldum da ben artık gitsem iyi olucak" deyip elimi bırakmasını bekledim." A tabiki buyrun" diyerek geri çekildi. Gülümseyerek son kez kafa selamı verdim ve arabama bindim. Anahtarı çevirdikten sonra Jieun'u arayıp hoparlöre vererek yan koltuğa fırlattım.
~~~
Neden bu kitabı yazdığımı bilmiyorum çokça ship videosu izledikten sonra ilham geldi sanırım. Herneyse inşallah kapak hazırlarsam ve internet paketim izin verirsen birkaç düzenleme yapabilirsem bölümü yüklicem.