•♡•

22 4 6
                                    

İğrenç bir dünyada yaşıyoruz. Kadınların sadece seks objesi olarak görüldüğü, tüm Müslümanları terörist olarak gören aptal insanların bulunduğu, savunduğumuz fikir için hapse atılabileceğimiz bir dünyada. Dünyadaki saçmalıklara değinmeyeceğim çünkü değinirsem işin içinden çıkamam. Sizin de gayet iyi bildiğiniz şeyleri boşu boşuna uzunca anlatmam gereksiz olur.

Hepimiz bu aptal dünyadan zevk almaya çalışıyoruz. En ufak şeylerden mutlu olmayı deniyoruz. Hedeflerimiz var, bunlara ulaşabilmek için çabalıyoruz. Ama dünya hayallerimizi suya düşürmek için elinden geleni ardına koymuyor. Karşımıza tonlarca engel çıkıyor ve bu engeller karşımızda durmakla kalmıyor. Engeller bizleri üzerek, kırarak, yaralayarak kalplerimize ve beynimize biniyorlar. Orada büyük bir ağırlık oluşturuyorlar. Ve bu ağırlık bizi yavaşça çökertiyor. Adım adım uzaklaşıyoruz hedeflerimizden. Neredeyse toprağa gömülecek kadar çökerdiğimizde, biri çıkıp geliyor ve "Başarabilirsin!" diyor bize. Sadece bizi motive edici bir şekilde konuşuyor ve bizi devam etmeye ikna ettiğinde çekip gidiyor. Sonra bu amansız yolculuğumuz tekrar başlıyor. Her şey kısır bir döngüye giriyor zamanla. Biz ilerlemeye ikna oluyoruz ve ileriye doğru bir adım atıyoruz. Daha sonra kalbimize ve beynimize binen yükler sayesinde yerimizde sayıklamak zorunda kalıyoruz, tıpkı koca bir çekiçle tahtaya batırılmış bir çivi gibi. Çöküyoruz, daha önce de milyon kez yaptığımız gibi. Geçen zaman içerisinde ilerlememizi sağlayacak olaylar oluyor. İlerliyoruz.

Bazılarımız tüm bu olaylar olurken toprağın altındaki dünyayı merak ediyor belki. Belki de pes ediyorlar artık, çekicin vidayı çakmasını engelleyecek güzellikler kayboluyor. Öldürüyorlar. Bazıları kendilerini, bazıları başkalarını öldürüyorlar. İşte o zaman tahtanın içindeki küçük demir parçası kayboluyor ve vidanın tahtaya girmesi kaçınılmaz bir gerçek haline geliyor. Ve her üç saniyede bir, bir insan intihara teşebbüs ediyor.

Bu dünya bu kadar değersiz mi? Ya da bizim ölümümüz bize değer veren iki, üç aile bireyi dışında kimsenin umrunda mı? Peşimizden iki yıl ağlandıktan sonra hatırlanacak mıyız? Hayır.

Sırf birkaç insan için yaşamaya değer mi? Onlar bizi unutmaaın diye bu işkenceyi çekmeli miyiz? Hayır.

İnsanlar ölmeye karar verdiklerinde hedeflerini, hayallerini, onları birey yapan durumları unuturlar. Çünkü o kadar fazla çökmüşlerdir ki ölmek daha cazip gelir onlara. Bu durumda şu soruyu sormak gerekir:

Ölmek yaşamaktan daha mı iyi?

Bu soruyu cevaplayabilmek içinse bazı şeyleri kavramalıyız. Hedeflerimize giden yolun sonu her zaman iyi olmayabilir. Kötü olma ihtimalini göz ardı edemeyiz. Ama intihar eden insanlar genelde iyi olma ihtimalini göz ardı ederler.

Bilinmezlik ölümden daha mı iyidir?

Sonuç olarak nereye çıktığını bilmediğimiz bir yolda yürüyoruz ama bu yoldan tek kurtuluş sonunda pişman olsak da hiçbir şey yapamayacağımız bir yolda. Burada durup düşünmeniz gerekiyor. Hem de o kadar çok düşünmelisiniz ki... Eğer yeterince düşündüyseniz yola devam etme kararının mantıklı olduğunu görebileceksiniz. Şöyle düşünün; yapmayı en çok sevdiğiniz şeyi intihar ederseniz bir daha asla yapamayacaksınız. Bir daha asla yirmi beş kuruşluk çikolata için çılgına dönemeyeceksiniz, okumadığınız milyonlarca kitap bırakacaksınız geride. Doğru, yolun sonu mutlu bir yere çıkmıyor olabilir ama yolculuk boyunca mutlu olup olmamak sizin elinizde. Bunun için ufak şeylerden mutlu olmayı deneyin, salak salak her şeye gülün, eğlenin. Ama hiçbir şey hissedememeyi seçmeyin. Üzülmek de insanlığın belirtisidir. Bu yüzden boşlukta kaybolmayı, ruhunuzun yok olmasını tercih etmeyin. Ama tüm bunların yanında da kimse için yaşamayın. Ailem üzülmesin ya da sevgilim üzülmesin mantığıyla yaşamayın. Eğer bunu yapacaksanız ölmeniz daha iyi olur. Bu şekilde davranırsanız hayattan asla zevk alamayacağınızı bilin.

En ufak şeylerde mutlu olun. Çevrenize pozitif enerji saçın ve çevrenizdeki insanlar sizin enerjiniz sebebiyle mutlu olduğunda siz de daha iyi hissedeceksiniz. Hayatta üzülmeye değecek hiçbir şey yok, bunu bilin. Çünkü siz ne kadar üzülürseniz üzülün, ne kadar kendini hırpalarsanız hırpalayın dünya dönmeye devam edecek. Hayatınızda yer edinmiş insanlar sizin üzüntülerinizi umursamayacak, onlar da yaşamaya devam edecek. Siz ne kadar üzülürseniz üzülün, bu dünya temiz kalpli insanlar için iğrenç bir yer olmaya devam edecek. Dünyanın milyonlarca yıl boyunca güzelleşeceği yok. Bu yüzden üzülmeye değmez. Siz mutlu oldukça yaşamanın çok iyi bir şey olduğunu anlayacaksınız.

Senin YolunHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin