5- Bak görüyor musun beş kalmış ölümüme

3.9K 326 134
                                    




Bilincimi kazanırken Jongin ile koltukta oturduğumuz bir anı tazelendi zihnimde. Bacaklarımda dinlendiriyordu başını, başparmağı turluyordu kemikli dizimi. Kendi kendine bir şeyler anlatıyordu ya da bana laf ediyordu çok zayıf olduğum için, emin değilim. Ben de saçlarıyla, titreşen kulaklarıyla oynuyordum. Yeni tıraşlanmış yanaklarını okşuyordum. Kokusu evi sarsın diye zorla sabahın köründe getirtip bizde tıraş olmasını sağlamıştım. Yumuşacıktı o yüzden teni. Çok güzel olurdu öpmesi. Tenini anımsayınca tenim, kavruldu parmak uçlarım. Değmiyordu çünkü tenim tenine. Ne gözlerim değiyordu gözlerine, ne de tenim. Bin bir çeşit şekilde yalnızdım, Jonginsizdim. Jonginsizlik yaktı, kül etti beni. Uyanır uyanmaz yapar mıydı bir insan bunu kendine? Yapardı, yapıyordum ben işte. Yüreğimin acısıyla ayıltıyordum bilincimi.

Gözlerimi araladım karanlık odaya. Hala uyuduğum yerdeydim. Bedenim yerdeki halının üzerinde, sere serpe yatıyordum. Sırtıma bir ağrı saplandı gözlerimi ovalayayım derken. Şöminenin ateşi çoktan sönmüş; soğuk, bir örtü gibi sarıp sarmalamış odayı. Titreye titreye doğrulttum bedenimi.

Jongin'i sevdiği koltukta otururken gördüğümde şaşkınlıkla kalakaldı vücudum. İnim inim inliyordu bende bıraktığı acılar. Sağ bacağını, sol bacağının üstüne atmış, gerdirmişti giydiği kotu. Koyu gözleri üstümdeydi. Sol elini yaslamış koltuğun kenarına, sıktığı yumruğunu da çenesine dayayıp destek alıyordu. Dümdüzdü suratı. Hiçbir ifade yoktu yüzünde. Anlayamazdım ne düşündüğünü, gözlerinin karanlığı belli etmezdi düşüncelerini. Yoğundu, anlamlıydı bakışları ama yine de dökmezdi düşüncelerini ortalığa.

"Jongin?" dedim titrek sesimle. Tao gitmiş miydi? Saat kaçtı? Akşama doğru uyumuştum ve dışarısı hala karanlıktı. Birkaç saatlik bir uykuya göre de fazla dinçtim. Oturduğum yerde kaldım öylece, cevap vermedi Jongin. Suskunluğunu sürdürdü bakışları üstümden çekilmeden.

"Jongin, ne oluyor?" Gerçekten ne oluyordu? Burada ne işi vardı? Gerçekten burada mıydı sahi? Rüya mıydı, kabus mu?

"Geldiğimde Tao ne yapıyordu biliyor musun Sehun?"

Soruma soruyla karşılık verişini sevmezdim ama şu durum, alaylı laf sokabileceğim bir durum değildi. Bilincim yerine geldiğinde ona olan özlemim çarptı, ürküttü bedenimi. Uyku mahmurluğu salındı üstümden, yerine çaresiz bir özlem bıraktı. Çok özlemiştim ben Jongin'i. Koşa koşa gider sarılırdım da yine de sarılamazdım işte. Nasıl sarılacaktım? Benden gidene ben mi gidecektim? Gidemezdim ki.

"Ne?" dedim şaşkınca.

"Sana sarılıyordu. Kollarını dolamış bedenine, başını da yaslamış saçlarına. Sarılıyordu sana, sarıyordu seni Sehun. Ne yapıyormuş, sen söyle şimdi?"

"Bana sarılıyormuş..."

Hala şaşkındım, Tao mu sarılıyormuş bana? Daha neler, neden sarılsın ki bana?

"Peki, ben ne yaptım biliyor musun?"

"Ne yaptın?"

Yumruğunu çenesinden çekip bacağını da kaldırdı diğer bacağının üstünden. Cevap vermeden önce kalktı oturduğu koltuktan, yavaş adımlarla geldi yanıma. Yüzü hala ifadesizdi. Dizlerini kırıp çömeldi önümde. Sol elinin parmakları sarmaladı çenemi. Başımı tam ona bakacak şekilde kaldırdı. Canımı yakmaya korkmadan sıktı parmakları tenimi. Asıl soruya cevap vermedi yine.

"Nasıl dokundurursun kendini ona? Ne hakla dokunur sana? Kendi kokun kalmamış bile Sehun, kedi sidiği kokuyor her yanın. Sikeyim, ne haldeyim bilmiyorsun."

Dokunuşu irkiltti beni, tamamen kendime geldim o an. Gözlerim odaklandı yüzüne. Her şey daha netti artık.

"Burada olsaydın da kokutturmasaydın beni. Her şeyin suçlusu benim zaten, değil mi? Niye geldin sen? Giden gelmez geri. Ne diye geldin?"
O biliyor muydu ki ne haldeydim ben? Kendi haline yanıyordu, görmüyordu beni.
"Kudurdum özleminden."

Kaç Mevsim Sürer Sevgin? || sekaiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin