Not: Hikayem yetimhane sahnesinden itibaren başlamaktadır. İki ya da üç bölümlük bir hikaye olacak. Devamı gelir mi bilmiyorum.
Bölüm şarkısı ve kapak için @DairCitrine ye çok teşekkür ederim. Bana çok yardımcı oldu. Bölümü ona ithaf ediyorum.
Beğenmeniz dileğiyle :)
Uzun zamandır geçirdiğim en güzel günde yanımda Yağız Egemen'in olmasına mı, O'nun aslında hiç görmediğim yüzüyle tanışmama mı şaşırsam bilmiyordum. Benimle konuşmak istediğini söylediğinde korkmadığımı söylesem yalan olur. Korkmuştum. Çünkü Kerime Abla'nın lafları tüm gün beynimde yankılanıp durmuştu. Neyse ki korktuğum şey olmamıştı da tüm olaylar sonucunda kendimi bildim bileli hayal ettiğim yetim çocukları mutlu etme projemi hayata geçirebilmiştim. Hem de Yağız Egemen'le.
Ona baktığımda yüzünde takılı kalan gülümsemeyi gördüm. Çocukları mutlu etmeyi O da seviyordu. Bunu hem anlamış, hem de buna bizzat şahit olmuştum. Gülümseyerek "teşekkür ederim" dediğimde gülerek gözlerini devirdi.
"Teşekkür etmeyi bırak lütfen. Zaten fikir de senden çıktı. Bana niye teşekkür ediyorsun ki?"
"Öyle deme. Yanımda olmak zorunda değildin sonuçta."
Bu lafım üzerine bakışlarını kaçırdı Yağız ve mahcup bir tonda:
"Bu da benim özür dileme şeklim işte" dedi.
İlk başta ne dediğini anlayamasam da ne için özür dilediğini çok iyi biliyordum.
"Zor olurdu" dediği şey için özür diliyordu Yağız. Otel odası ve sonrası için. "Belki pişman oldum Hazan" dediği şey için. Anlamıştım evet. Ama yine de duymak istiyordum. Bencillik miydi bu? Belki de. Ama duymak istiyordum işte. Bunu duymaya ihtiyacım vardı. Anlamamış gibi:
"Ne için?" dedim. Hep yaptığı gibi lafı değiştirecek mi ya da kestirip atacak mı diye bekledim bir süre. Çünkü biliyordum. Yağız asla duygularını yansıtan biri olmamıştı. Şimdi olması için de bir neden yoktu gerçi ama içimden bir his bunu yapmamı emrediyordu sanki. Ben beklentiyle Yağız'a bakarken o sessiz kalıp araba kullanmayı sürdürdü. Eve geldiğimizde artık emin olmuştum. Hiçbir şey söylemeyecekti. Yenilgiyi kabullenip emniyet kemerimi çözerken Yağız'ın mahcup sesini duydum tekrar.
"Her şey için" demişti. Ben bir süre tepki vermeden elim emniyet kemerinde öylece kalırken aynı ses tonuyla devam etti Yağız.
"Sinan'ın ne söylediğinin önemi yok o lafları sana ben söyledim. Haksızdım. Anlamam gerekirdi. Senin masum olduğunu, sandığım gibi numara yapmadığını... Özür dilemenin işe yaramayacağını biliyorum. Sende açtığım yaralar öyle kolay kapanacak türden değil...
Bakışlarımı O'na çevirdim.Yağız ise benden çok kendi kendine konuşur gibiydi. Derin bir iç çekti.
"Zamanı geri alabilsem belki... (Sonra mahcup bakışları beni buldu) Ama bil ki eğer zamanı geri almak mümkün olsaydı..."
"Yapacağın ilk şey bana o lafları söylememek olurdu" diyerek sözünü kestim. Çünkü sinir olmuştum. Sandığı kadar zor değildi aslında. O iki kelime her şeyi değiştirebilirdi. Ben Yağız'ın bana göre haklı olan tepkimi anlamasını beklerken O beni daha da kıracak bir şey söyledi.
"İlk değil. Ama kesinlikle ikinci şey o olurdu."
Bir süre hayal kırıklığıyla gözlerine baktım. Tüm gün O'nun hakkında düşündüğüm ne varsa silinmişti aklımdan. Belki de O'nun iyi biri olduğunu, benim yanıldığımı düşünmekle hata etmiştim. Sinirli bir şekilde güldüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İKİ KELİME
Fanfictionİki kelime denildiğinde herkesin aklına gelen aynıdır. Ama başka bir "iki kelime" vardır ki, onun da dilden dökülmesi, söylenilmesi çok zordur. Söylenildiğinde ise kalp kırıklıkları tamir edilir, kötü günleri unutturur, hatta güzel günlerin başlang...