Bölüm 4 -FİNAL

753 45 14
                                    


İş, güç, sınavlar filan derken bölümü bayadır yazamadım. Gecikme için üzgünüm. 
Başlıktan da anlaşıldığı üzere son bölüm. Belki ileride bir kaç özel bölüm eklerim, tam bilmiyorum. Ama şimdilik bu kadar ;)
Beğenmeniz dileğiyle.




Yağız'ın bize uzaylı gören masum köylü gibi bakmasına başka zaman olsa kesinlikle gülerdim. Ama şu an oldukça gergindim ve konuşmaya nereden başlayacağımı da bilmiyordum. Bir sürelik suskunluğun ardından Kerime Abla mahcup bakışlarını önce bana, sonra Yağız'a çevirdi.

"Rahatsız etmedik umarım. Yani... Öyle habersiz geldik ama... Bir işiniz varsa..."

Yağız o an kendine gelmiş gibi başını iki yana salladı.

"Yok hayır. Kusura bakmayın. Buyurun, geçin içeri."

Bir kaç adım geri gidip kapıyı iyice açtığında çekinerek içeri girdik.

Kerime Abla elindeki poşeti Yağız'a uzattı gülümseyerek.

"Sever misiniz bilmiyorum ama... Un kurabiyesi yaptım sizin için."

Yağız önce kendisine uzatılan poşete, sonra da Kerime Abla'ya baktı şaşkın bir şekilde.

"Benim için?" diye sorarken ters bir tepki vermemesi için içimden dua ediyordum.

Şu an öyle bir durumun içindeydik ki ne yapacağımı bilmiyordum. Ama emin olduğum bir konu vardı. Yağız'a durumu önce ben anlatmalıydım.

Hemen Kerime Abla'ya dönüp elindeki poşeti aldım.

"Abla, sen geç otur. Ben bir çay koyayım. (sonra çekinerek Yağıza çevirdim bakışlarımı) Yağız sen bana yardım etsene biraz."

Yağız anlamış gibi başını sallayarak onayladı beni. Kerime Abla kanepeye doğru yürürken biz de mutfağa geçtik. İçeri girer girmez mahcup bir şekilde konuşmaya başladım.

"Yağız kusura bakma gerçekten. Çok şaşırdın biliyorum. Gerçekten tuhaf bir durum... "

"Aynen öyle" diyerek lafımı kesti Yağız.

Ben bir anlık afallamanın ardından devam ettim.

"Kerime Abla, senin Amerika'ya gideceğini duyunca çok üzüldü."

Yağız'ın kafası daha da karışırken en mantıklı soruyu sordu.

"Sebep?"

Ben bile nedenini tam anlayamamışken nasıl anlatabilirdim ki? Yine de yapabileceğim tek şeyi yapıp, her ne kadar Kerime Abla yarı yarıya yalanlamış olsa bile kendi tahminimi söyledim açıklama olarak.

"Kerime Abla'nın sen yaşlarında bir oğlu varmış. Tam bilemiyorum yani çok üzüldü konusu açılınca ben de üsteleyemedim ama... Sanırım oğlu yurt dışında filan yaşıyor. Senin gideceğini duyunca da "Orada Türk yiyeceklerini özler" deyip kurabiye yaptı sana. İtiraz da edemedim."

Yağız'ın mavilikleri anında üzüntüyle doldu.

"Hadi ya! Yazık kadına. Görüşmüyorlar mı acaba oğluyla?"

"Bilmiyorum. Dedim ya üsteleyemedim. Çok üzüldü. Baya bir ağladı hatta. Hatırlattığım için vicdan azabı çektim bende."

"Senin ne suçun var? Bilemezdin sonuçta."

"Öyle ama... Ne bileyim. Gelmek isteyince de hayır diyemedim. Yağız... Senden tek bir ricam var. (Elimdeki poşeti uzattım) Kurabiyeleri al şimdilik. İstersen biz gittikten sonra atarsın. Ama kadın o kadar heveslendi. Geri çevirme lütfen."

İKİ KELİMEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin