"Seni daha önce görmemiştim." dedim. Sam ise sadece gülümsemekle yetindi.
"Konuşabiliyorsun, değil mi?"
"Benim de seni görmemiş olmam bir tesadüf olamaz, değil mi?"
Sam alaycı bir gülümseme attıktan sonra yanıtladım.
"Bu kesinlikle bir tesadüf!"
Ve yine o etkileyici gülüş... Bayan Staphanie'nin "Bu günlük bu kadar." demesiyle zilin çalması bir oldu. Sam -sanki daha önce hiç karşılaşmamışız gibi- önümden geçti gitti.
"Vay canına Loe! Bu çocuk dehşet."
Elliot'u ilk defa böyle görüyordum. O her erkeği etkileyebilecek kadar güzel ve seksiydi.
"Abartılacak kadar değil Ell."
Tanrım, ne diyordum ben? Abartılacak kadar çekiciydi!
"Delirmiş olmasın.."
"Gitmeliyim."
Eve gitmek istemiyordum. Okula en yakın kafeteryaya girdim. Boş bir yere oturdum ve kitabımı çantamdan çıkardım. Kitaba o kadar dalmış olmalıyım ki garsonun "Hoş geldiniz, ne istersiniz?" sorusunu tekrarlamasına neden oldum. Kafamı kaldırdığımda ağzım bir karış açık kaldı.
"Sam!?"
Karşımdaki boş sandalyeye yerleşti ve sakin (bir o kadar seksi) bir tavırla yanıtladı.
"Loe, yani Chloe."
"Bana Loe de."
"Neden bu kadar çok şaşırdın, Loe?"
Aslında neden şaşırdığımı bende bilmiyordum.
"Sadece, burada çalışacağın aklımın ucundan geçmezdi."
Masum bir omuz silkişiyle "Okul harici buradayım." dedi.
"Hayatım tesadüflerle dolu!"
Her zamanki gibi gülümsemekle yetindi.
"Ee, ne içersin?"
"Aslında koca bir bardak vişneli meyve suyu iyi olurdu."
"Hemen dönerim."