Kabullen

47 0 4
                                    

"Nerdesin kızım saat kaç oldu?"
"Geldim işte anne." Yorgunluktan ölüyorum ve hemen yatmak istiyordum. "İyi hadi bakalım." Ayaklarımı sürükleyerek banyoya gittim ve Duş aldım. Islak kıyafetlerimi yere bırakıp odama gittim. Pijamalarımı kurutup saçlarımı kuruttum. Kendimi yatağıma bıraktım ve bir süre tavanı izledim. Telefonumu elime aldım. "Binlerce kez iyi geceler sana..." Telefonumu bırakıp uyumaya çalıştım.
Selim;
Kucağımda ağlayan annemin kızıl saçlarını okşadım. "Nasıl yapar bunu bize? Aklım hâlâ almıyor."
"Annem, o adam için üzme artık kendini. O bizi unutmuş. Bizde onu unutacağız." Şu an ağlamak istiyordum. İçimdeki her şeyi dışarı atarak. Saatlerce, günlerce. Ama yapamıyorum. Çünkü burada olması gereken adam burada değil ve kendisini seven insanları üzmekle meşkul. Onun yapması gereken şeyi benim yapmam lazım. Bu
Yüzden ağlamamalıydım. "Tamam ağlama artık."
"Yıllarca uyutmuş beni ayakta. Yıllarca! Hiç düşünmemiş bizi." Çalınan kapıyı açmak için ayağı kalktım. "Sen ne yüzle bu eve geliyorsun?!" Anneme sarıldım ve kulağına fısıldadım. "Sen odana git. Onunla ben ilgilenirim." Sakince salona ilerledik ve oturduk. Utanır gibi yere bakıyordu. Hoş belki de utanıyordur. "Küçükken bu koltuklarda azarlardın beni."
"Oğlum-"
"Dayak yeme Selim. Sınıf birincisi ol Selim. Okulunda en iyi sen ol Selim. Tüm maçları kazan Selim. İngilizce de en iyisi ol Selim. Almanca da en iyisi ol Selim. En az dört dil bileceksin Selim. En iyi üniversiteye gideceksin Selim. Hep, en iyisi olacaksın Selim!" İlk kez, ona bağırma cesaretini göstermiştim. "En iyi olmazsan dayak yersin Selim. Çalışmazsan dayak yersin Selim. En ufak hatanda, dayak yersin!
Hep böyle tehdit etmedin mj beni? Her zaman en iyi ol. En iyi olmazsan dayak yersin. Peki sen ne kadar iyi bir adamsın? Bunca yıl, başaramadım diye dövdün beni. Peki sen ne kadar iyi birisin?" Hırsla ayağı kalktı. "Terbiyeni takın!" Bende kalktım. "Ne yaparsın? Yine mi döversin?" Yüzüme inen tokatın etkisiyle kafamı çevirdim. "Terbiyesiz herif! Benim gibi koskoca adama ettiğin laflar bak!"
"Adam mısın lan sen? Karını, çocuğunu kandırıp çocuk yapmak adamlık mı ha?!
Ama ben her şeye rağmen senin üzdüğün annemi, gelecekteki eşimi, çocularımı bırakmayacağım. Çünkü adam olmayı senden değil, kendimden öğrendim!" Tan ağzını açmıştı ki içeri giren annemle sustu. Elindeki valizi babama doğru ittirdi. "Tüm eşyaların burda. Şimdi Defol git bu evden!"
"Güliz!"
"Ne Güliz? Yettin artık! Boyum kadar kızın var, hâlâ Güliz diyor! Çık dışarı, hemen!"
"Bensiz yapamazsınız!" Annemin Öfkeyle kapattığı kapının sesi kulaklarımdan içeri girince gözlerimi yumdum. "Göreceksiniz!"
Kelebek;
"Günaydın prenses." Kollarımı göğsümde birleştirdim. "Hiç havamda değilim sebastian."
"Kim kızdırdı sizi prensesim?"
"Siz kızdınız sebastian."
"Ah, ne yaptım yine prensesim?" Aptal suratına dayanamayıp gülümsedim. "İzin verin telafi edeyim prenses."
"Nasıl olacakmış o?" Öne doğru eğildi. "Bu dansı bana lütfeder misiniz prenses?"
"Selim saçmalama okuldayız." İlerleyip kapıyı kapattı. "Boş bir sınıftayız." Gülümsedim. "Delisin sen." Ellerimi tuttu. "Hangimiz değiliz?" Siyah çantamı çıkartıp boş bir sıraya koydum. Kapının hızla açılmasıyla oldukça iddalı bir giriş yapan Çisem'e baktım. Deri ceketinin içinde beyaz askılı buluzunu giymişti. Altında siyah bir etek ve dizlerine kadar gelen siyah topuklu çizmeler vardı. Kızıl Kıvırcık saçlarını da üstten toplamıştı. Beni görünce mor dudaklarını büzdü ve sesini incelterek "Ah, tatlım! Nasıl oldun? İyi misin?" Kollarımı göğsümde birleştirdim ve ona doğru bir adım atıp onun gibi alaycı bir tonla konuştum. "Çok iyiyim canım. Seni gördüm saha iyi oldum." Abartılı bir şekilde gülümsediğinde aynı şekilde ona karşılık verdim. "Hadi kantine çıkalım." Selim'in yüzüne baktığımda onun da gerildiğini fark ettim. "Tamam. Hadi gidelim. Ben cam kenarındaki masaya otururken Selim'de yiyecek bir şeyler alıyordu. Masanın üstündeki telefonu titredi. Aklıma o gün geldi. Çisem'in mesajı. Oğuz'un teklifi. Takside ağlamam. Gözlerimi kapatıp iç çektim. Sanki o günlere dönmüştüm. Yine de merakımı yenemedim ve ekranı kaydırdım. 5 harfli şifre. Ne olabilir acaba? Annesinin ismi olabilir mi? Güliz. Yanlış şifre! Kendi ismi? Selim. Yanlış şifre! "Balık'ı dene." Arkamdan gelen sesle irkildim. "Selim?" Karşıma oturdu. "Haydi aç." Çok sakindi. "Sen açmazsan ben açıcam."
"Bana kızdın mı?"
"Hayır tabiki." Biraz rahatlamıştım. Yavaşça şifreyi girdim. Balık. Doğru şifre. "Hadi karıştır telefonumu." Dedi gülerek. İki yeni mesaj vardı. Biri benim mesajımdı. Diğeri ise bilinmeyen numara. Kaşlarımı çatarak profil fotoğrafına tıkladım. Oldukça güzel bir kız vardı. "Merhaba Selim abi. Beni tanımadığın biliyorum. Ama ben seni çok iyi tanıyorum. Dün akşam yaşadıklarınızın bir sebebiyim ben. Çisem ablam la konuştum. Lütfen beni ara. -Çağla" Kaşlarım daha da çatıldı. Kimdi bu Çağla? Nasıl Selim'i tanıyordu? Numarasını nerden buldu? Selim dün ne yaşadı? Bu kız annesini neden aradı? Çisem'le ne ilgisi var? Çisem'e ve Selim'e neden abla ve abi diyor? Ve neden Selim'le konuşmak istiyor? "Neye bakıyorsun öyle?" Telefonu ona uzattım. "Yeni bir mesaj gelmiş." Gözerini kısarak hızlıca mesajı okudu. "Allah allah. Kim acaba?" Omuz silktim. "Arar öğrenirsin." Kafasını sallayarak telefonu cebine koydu. "Aramayacak mısın?"
"Şimdi mi?"
"Ara bende merak ettim." Telefonun çalma sesiyle sessizliğe büründük.
Selim;
O kızın kim olduğunu biliyordum. Babamın kızı. İsmini Çağla koymuştu demek. Beni onun için yanlız bırakıp Ankara'ya gittiği kızı. "Alo?" İnce bir ses kulaklarıma dolunca bir şey oldu. Anlatamadığım bir şey. Babamın prenses kızının sesi. "Ee- Merhaba. Çağla, değil mi?"
"Selim abi! Eve benim. Çağla." Bir süre sessizlik oldu. "Benimle neden konuşmak istedin Çağla?"
"Selim abi bahsettigim gibi Çisem ablam la da konuştum."
"Çisem'le ne ilgisi var?"
"Sanırım dün geceden bahsettigimde üvey kardeş olduğumuzu anlamışsındır."
"Evet. Anladım."
"Çisem ablam benim üvey ablam. Senin gibi."
"Nasıl yani? Çisem'in annesi-"
"Evet. Benim Annem." Yine bir sessizlik oldu. "Peki ne istiyorsun bizden?"
"Orası biraz uzun. Ben İzmir'deyim. Okul çıkışı buluşsak olur mu?"
"Tamam. Olur."
"Okul çıkışı beni arayabilir misin?"
"Evet."
"Tamam o zaman. Görüşürüz."
"Görüşürüz."
*9 saat sonra
"Bir şeyler yapalım mı?" Ah, o kadar isterdim ki. Ama babamın bana tercih ettiği kızıyla buluşmam lazım. Diyemedim. "Evimi temizlemem lazım."
"Evin mi var?"
"Babaannemin eviydi. Vasiyetinde bana bırakmış. Vefat edince de ev benim oldu."
"Başın saolsun."
"Teşekkür ederim. Babam Ankara'ya gider. O gidince annemi yanlız bırakmamak için diğer evde kalıyorum. Uzun zamandır oradayım. Şimdi eve geçerim."
"Evin nerelerde?"
"Neden? Gelecek misin?" Gülümsedi. "Adresi verirsen gelirim belki." Not defterine hızla adresi yazdım. Etrafa hızla baktığımda kimse yoktu. Kendime çekip sım sıkı sarıldım. "Söz veriyorum yarın bir şeyler yaparız."
"Tamam sıkıntı değil." Çantasına taktı. "Görüşürüz."
"Görüşrüz." Sınıftan çıkıp uzaklaşırken telefonumu açtım. "Alo?"
"Alo Çağla. Ben okuldan çıkıyorum şimdi. Nerelerdesin?"
"Senin okulunun önündeyim. Seni bekliyorum."
"Sen benim okulumu- "
"Biliyorum. Gelecek misin?"
"Tamam geliyorum." Bu kız benim hakkımda çok şey biliyordu. Gerekenden fazla. İzmir'de yaşadığımı, numaramı, okulumu, annemin numarasını. Bu kız bu kadar şeyi nasıl ögrenmişti? Bu konuda biraz tedirgindim. Okulun binasından çıkınca kavurucu bir sıcakla karşılaştım. "Selim abi?" Bana doğru yaklaşan kıza baktım. Hafif minyondu. Saçlarını iki yandan örmüştü. Üstünde kot Pantolon ve salaş gri hırka vardı. Elinde ise küçük bir valiz vardı. Yanıma gelince durdu. "Ben Çağla."
''Merhaba Çağla. Aç mısın? Bir şeyler yiyelim istersen."
"Olabilir aslında. Otobüsten yeni indim." Aklıma ilk hayal kafe geldi. Uzun bir süre sessizce yürüdük. "Burada olduğundan annenin haberi var mı?"
"Yok. Ama umrunda olduğunu çok sanmıyorum. Yokluğumu bile fark etmez."
"Aynı evde yaşamıyor musunuz?"
"Yaşıyoruz. Yani yaşıyorduk."
"Nasıl yani?"
"Annemler gitti Selim abi."
"Babamda mı?" Başını hafifçe eğdi. "Evet"
"İyi ama nereye?"
"Barcelona'ya gittiler. Bir daha dönmeyecekler."
"Seni neden bıraktılar?"
"Babamın ikinci hayatını mafettigim için." Yine bir sessizlik oldu. Bana haber vermek için kendi hayatını mafetmişti. "Bak Selim abi. Babam seni kandırdığı gibi beni de kandırdı. Sürekli iş için İzmir'e gittiğini söyledi. Bir ay bizim evde kalıyor bir ay İzmir'e gidiyordu. Bir gün, evde oturuyoruz. Ben odamdayım. Annem ve babam salonda televizyon izliyordu. Babamın telefonu çaldı. Güliz yazıyordu. Önce bir arkadaşı sandım. Sonra, merakıma yenik düşüp telefonu açtım. Telefondaki kadın hayatım dedi. Ve ben-" Durdu. "Ben şok oldum. Babam uyuduğunda gizlice çalışma odasına girdim. Hep o odayı benden gizlerdi. Telefonunu orada bırakmıştı. Şifreyi de biliyordum. Annenin numarasını aldım. Sonra bilgisayarına girdim. Maillerinde bir okula verilen parayla ilgili bir hesap vardı. Benim okulum değildi. Okulun isminide not aldım. Sonra öğrenci ismine baktım. Selim Çınar. İzmir Koleji. Babamın telefonundan senin numaranı da aldım. Babam İzmir'e döndüğünde bir ay boyunca her şeyi araştırdım. Annenin ve senin sosyal medya hesaplarını buldum. Annenin Facebook hesabında sizin fotoğraflarınızı gördüm. Ve ben... ne yapacağımı bilmiyordum. Çisem ablam ı biliyordum. Ama seni Selim abi... bilmiyordum." Kafeye gelmiştik. Oturunca anlatmaya devam etti. "Babamın İzmir'e ulaştığı gün, anneni aradım. Aynı gün babam eve döndü. Bağırdı çağırdı ve annemle bir karar aldıklarından bahsettiler. Annemin bu olaydan haberi varmış. Gittiler. Beni bırakıp." Birden ağlamaya başladı. "Babam hayatını mafettigimle ilgili bir sürü şey söyledi. Bir kadın tutmuşlar, Hale Abla. Benim için. Onlar gidince benimle ilgilenecekmiş. Anlamıyorum. Nasıl bir anne baba evlatları böyle bırakabilir? Dayanamadım. O evde kalamazdim. Hale Ablaya bir not bıraktım ve ilk otobüsle buraya geldim." Elindeki valize baktım. "Nerede kalacaksın?"
"Yakınlarda bir otel var. Araştırmdim. Ve fiyatlarıda-"
"Olmaz öyle şey. Gel benim evimde kalırsın."
"Selim abi, olmaz. Ben annenle ve senle kalamam."
"Bizimle kalacaksın demedim zaten. Bir evim daha var. Çisem'de kalamayacağına göre."
"Teşekkür ederim." Boynuma sarıldığımda, sanki o benim yıllardır kız kardeşimdi. "Hadi şu tostunu bitir gidelim." Demek okulumun adresini bòyle öğrenmişti. Okulun web sitesinden. Tostunu bitirince kalktık ve eve geldik. "Biraz küçük ama idare edersin. İki oda var. Biri benim Odam. Diğeri ise misafir odası. Misafir odası dediğime bakma oldukça büyüktür. Ve kendi banyosuda var."
"Selim abi ben, ne diyeceğimi bilemiyorum. Çok teşekkür ederim."
"İstersen ilk hafta seninle kalabilirim. Güvende hissetmen için."
"Çok teşekkür ederim."
"Teşekkür etmeyi bırak artık." Gülümsedi. "Ben markete gidiyorum. Yiyecek bir şeyler alıcam. Birazdan dönerim."
"Peki."
Kelebek;
Sınavlar yaklaştığı için okulun kütüphanesine gittim. Her ne kadar içimden çalışmak gelmese de öğretmenin söylediği kitapları bulmam lazımdı. Tozlu raflarda elimi dolaştırdım. Kim bilir ne kadar süredir tozları alınmıyordu. Girişte kitapları kaydetmek için bekleyen nöbetçi öğrencinin yanında ki tek boş masaya çantamı yığdım ve aradığım Kitaplara bakmaya başladım. Kütüphanede çoğunlukla on bir ve on ikinci sınıflar üniversite sınavına hazırlık için gelirdi ve kutuphanemiz bunu kaldırırdı. Ama sınav haftaları (özellikle son hafta) tüm sınıflar soluğu burada alır ve masa kapmak icin adeta savaş verilirdi. Bu yüzden kitaplar bitmesin diye bir ay önce gelmek zorundaydım. Kutuphanemizin 2/5 i okuma kitaplarından oluşurken 3/5 i ders kitaplarından oluşuyor. Çünkü bazen öğretmenlerin istediği kitaplar çok pahalı oluyor ve okul bu kitaplardan bir tane alıp kütüphaneye veriyor. Bir kitabı yüz öğrenci kapmak istiyor ve dediğim gibi savaş yaşanıyor. Böyle düşüncelere dalmışken aradığım kitabın kapağını görünce heyecanla uyandım. İşte tam oradaydı. Tozlu ve kalın kitabı kucağıma aldım. Aradığım diğer kitapları da bulunca masama geri döndüm. Fizik, kimya, biyoloji ve geometri çalışmam gerekiyordu ve sınava sadece bir ay kalmıştı. Fizik kitabının kapağını açtım ve okumaya başladım. Sayfayı bitirdim ama hiçbir şey anlamamistim. Dikkatimi toplamaya çalışıp bir kez daha okudum. Bir kez daha denedim ve sonunda pes ettim. Burada calisamazdim. Çantamı taktım ve kitapları toplayıp nöbetçi öğrenciye kaydettirdim. Geleceğim ve sınavlarım hakkında düşünürken okulun uzun koridorunda hızlı hızlı yürüyordum ve topuklu bot giymek için kesinlikle uygun bir zaman değildi. Kaygan zemin yazısını gördüğümde ise artık çok geçti. Elimdeki kitaplar yere saçılırken çığlık atarak düştüm. Kimya kitabım ise başıma düşünce acıyla inledim. "Yardım ediyim." Arkamdan gelen sesle irkilip Arkamı döndüm. "Ha- hayir. Teşekkür ederim." Gülümseyerek yere saçılan kitaplarımı toplayıp yere koydu. "Haydi ayağı kalk." Uzattığı elini mecburen tutarak kalktım. "Teşekkür ederim Oğuz."
"Ne demek. Sandığım kadar kötü biri değilim." Dedi göz kırparak. Eğilip kitaplarımı aldı ve bana verdi. "Bak, en son olan davranışım için özür dilerim. Çok yanlıştı. Ben, kendimden çok utandim. Yani arkadaş olsak?" Bana doğru uzattığı eline baktım gerçekten pişman gözüküyordu. Elini sıktım. "Tamam. Neden olmasın?" Gülümsedi. "Sınavların ne zaman?"
"Kasımda. Çok panik olmuş durdayım çünkü hiçbir şey anlamadım."
"İstersen seni biraz çalıştırabilirim. Sonuçta geçen yıl aynı öğretmenlerin sınavına girdim." Açıkçası teklifi çok cazipti. Çıkacak soruları biliyordu. "Peki. Hadi geri dönelim." Masaya geri oturduk ve çalışmaya başladık. Açıkçası gerçekten çok güzel anlatıyordu ve iki saat içinde fizik ve geometri konularını çok daha iyi kavramistim. "Kimya ve biyoloji yi de anlatayım diycem ama iki, üç saat de o sürecek. Bence şimdi eve git ve bunlardan soru çöz. Yarında onları anlatırım."
"Ben çok teşekkür ederim Oğuz. Gerçekten. Seninde çalışma programını bozdum ama..."
"Bu gün boş Dersimiz vardı. Bitirecegim konuları o saatte hallettim. Yarında zaten on birinci sınıfa ilgili konulara bakacaktim. Denk geldi."
"Sevindim öyleyse. Görüşürüz."
"Görüşürüz." Aynı koridorda daha dikkatli yürüyerek ilerledim. Okuldan çıkınca çalışmaktan yorulmustum. En iyisi Selim'in evine gitmekti. Biraz oturup eve dönerdim. Adrese baktım. Okula biraz uzaktı ama evime yakındı.
* yarım saat sonra.
Dolmuştan indim ve eski bir Apartmanın önünde durdum. Eskiydi ama tasarımı çok güzeldi. İkinci kat. Merdivenleri ağır ağır çıktım ve üç numarada durdum. Yavaşça kapıyı çaldım ve beklemeye başladım. "Kim o?" Dedi ince bir ses. Bir anda... irkildim. "Ben Su. Selim'in kız arkadaşı." 'Kız arkadaşı' kızına bilerek vurgu yapmıştım. Kapı yavaşça açıldı ve minyondu bir kız yüzüme baktı. Dur bir dakika! Onu hatirlamistim. Şu Selim'e mesaj atan kızdı. Demek bulusmuslardı. "Selim evde yol mu?"
"Selim abim markete kadar gitti. Birazdan gelir. İçeri gelsene." Ayakkabılarımı çıkarıp elimdeki kitapları yere koymamla kız hapşırmaya başladı. "Kitaplar tozlu mu?"
"Evet biraz."
"Benim alerjim var da balkona falan alabilir misin."
"Tamam alırım." Biraz Sinirle kitapları yerden kaldırıp içeri ilerledim. Bu kızdan hiç hoslanmamistim. "Dur oraya gitme!" Yavaşça Arkamı döndüm. "Neden?"
"Çü-Çünkü. O balkon esiyor biraz. İstersen mutfak balkonuna koy." Bu hareketleri... çok şüpheliydi. Ama bir şey demedim. "Tamam. Mutfak Nerede? Sen evi bayagi kavramissin da." Bozuntuya vermeden cevapladı. "Sokak kapısının solunda." Hızlı adımlarla mutfağa ilerledim. Kitapları koyduktan sonra salona göz attım. Kızı Göremeyince koridorda ilerledim. Koridorun sağında ki odaya baktım. Çift kişilik, mavi yorganlı bir Yatağın üstünde küçük mor bir valiz duruyordu. Sonra hemen yanındaki odaya baktım. Burası Selim'in odası olmalıydı. Yine iki kişilik bir yatak vardı. Siyah yorgan hafif kırışmıştı ve odayı kaplayan aynalı dolaplardan biri açıktı. İçindeki giysiler yatağa ve yere saçılmıştı. Kaşlarımı çatarak odaya bir adım attım. Yatağın üstüne oturup etrafa baktım. Yatağın ustunde bir tuval vardı. Selim'in bir portresi çizilmişti. Altındaki imzaya daha yakından bakınca bu imzanın çisem'e ait olduğunu anladım. Resimle uğraştığnı bilmiyordum. Ayak sesleri duyunca birden gereksiz yere panikleyip açık olan kapının arkasına saklandım. Çağla hızla odaya girdi ve açık olan dolabın karşısına geçip içini karıştırmaya başladı. "Hey! Ne yaptığını sanıyorsun sen?!" Hızla bana döndü. "Be- ben Selim abimin-" kapı ziliyle ona daha çok yaklaştım. "Bu iş burada bitmedi!" Panikle büyüyen yeşil gözlerine baktım. Hızla önüne düşen saçları kulaginin arkasına attı. Sinirle kapıyı açtım. "Su?"
"Selim bu kız kim ve neden burda hemen açıkla lütfen." Arkamdan ürkek gelen Çağla'ya sinirle baktım. Gözünden bir damla yaş düştü. Timsah gözyaşları! "Hey hey hey! Neler oluyor burda? Haydi salona geçin." Elindeki poşetleri girişe bırakırken yan koltukta oturan Çağla'ya fısıldadım. "Bir haltlar yiyorsun ve ben bunu öğrenicem!" İçeri giren Selim bir süre nereye oturacağını bilemedi ve tek kişilik koltuğa geçti. "Anlatın, neler oluyor?"
"Selim bu kız neden burada?"
"Bak, gerçekten aramızda-"
"Kim olduğunu biliyorum. Bu sabah mesaj atan kız." Başını salladı. "Evet, o. Bir süre burada kalıcak."
"Nedenmis?"
"Çünkü başka yerde kalamaz!"
"Gitsin otelde kalsın! Neden burda kalıyor?"
"Çünkü öyle olmasi lazim." Ayağı kalktım. "Bu kız Yalancının teki!" Selim de ayağı kalktı. "Ah yapma! Bu sefer ne yaptı? Bunu daha dün yaşadık Su! Her şeyi çok büyütüyorsun!"
"Ben mi büyütüyorum?"
"Evet sen büyütüyorsun!"
"Zaten senin odana girip dolabını karıştıran kişi de bendim!"
"Ne?"
"İçeri gelde sana şunun yaptığı şeyi gösteriyim." Elinden tutup içeriye doğru çektim. "Bak! Bu küçük hırsız odana neleri karıştırıyor!" Arasını dönüp Çağla'ya baktı. "Çağla neden odamdaydın?"
"Ben sadece... Babaannemin bir fotoğrafını arıyordum. Belki buralardadır diye bakıyordum."
"Keşke bana soyleseydin."
"Sen de buna inandin yani!"
"Su lütfen sus."
"Bu kız seni kandırıyor! Sana yalan söylüyor!"
"Hayır! Benim kardeşim öyle bir şey yapmaz!"
"Kardeşin mi?"
"Evet! Onu böyle yargiliyorsun çünkü hiçbir şey bilmiyorsun! Babamın benim gibi onu da kandirdigini bilmiyorsun! Benim gibi onu da terk ettiğini bilmiyorsun!"
"Bağırma bana!" Sım sıkı yumdugum gözlerimden yaşlar akmaya başladı. "Çağla, lütfen içeri gider misin?" Kapıyı kapatıp yanıma geldi. "Özür dilerim."
"Bırak kolumu!" Hızla kolumu çekip yatağa oturdum. "Sadece sarıl." Sesim neredeyse fısıltıyla çıkmıştı. Yanıma Uzanıp beni kendine çekti. "Sarılırım." Kollarını bana dolayında başımı göğsüne yasladım. "Sana sonsuza kadar Sarılırım..."
Çisem;
Okulun bahçesinden çıktım ve yanındaki parka gittim. Okulun bahçesinde sigara içmek yasak olduğu için tüm öğrenciler çıkışta bu parka gelirdi. Çöp kutusunun önünde durdum ve kalan son sigaramı alıp paketi çöpe attım. Cebimden çakmagimi çıkarmaya çalışırken elimden düşüp yuvarlanan son sigarama bakıp öfledim. "Al hadi borç olsun." Yanımda duran uzun boylu siyahlar içindeki çocuğa baktım. "Teşekkürler." Kırmızı çakmagimi çıkardım. Bastım yanmadı. Bir daha bastım yine yanmadı. Umutsuzca arkamdaki çocuğa bakınca Güldügünü gördüm. "Hep böyle misin sen?"
"Hep değil." Elimden sigarayı alıp kendi sigarasına bastırdı. "Al." Yanan sigaraya baktım. "Sigaralarına hep ismini yazar mısın Yalın?"
"Bazen." Kocaman Çin Aslanı cinsi bir köpek bize doğru koşmaya başladı. "Sen ne kadar güzelsin!" Yumuşacık tüylerinde parmaklarını gezdirirken mor dili elimi yalıyıyordu. "Benim oğlum kızları etkilemeyi hep başarır."
"Senin arkadaşın mı?" Kafasını salladı. "Demir, otur oğlum!" Hızla oturdu. "Yuvarlan!" Yalın'ın ayaklarına kadar yuvarlandı. "Aferin benim oğluma!" Biten izramitini yere attı. "Gidiyoruz oğlum!" İki ayağının üstünde kalkıp yüzümü yaladı. "Sigara için saol!" Umursamaz bir biçimde elini salladı ve gittiler. Güneş yavaş yavaş batmaya başlamıştı. Yanımdan geçen insanlara aldırış etmeden yere çöktüm ve resim çantamın içinden kurşun kalemlerimi ve bir sayfa çıkarıp yere koydum ve çizmeye başladım. Etrafıma toplanan çocukların sayısı giderek artıyordu ama takmıyordum. "Baksana ne güzel çiziyor!"
"Ressam mı acaba?" Çocukların aralarında fisildasmalarini duyunca gülümsedim. Bitince kafamı kaldırdım ve bana bakam meraklı gözlerle karşılaştım. "Çok güzel çizdin abla."
"Teşekkür ederim canım."
"Bunlar az önce ki abi ve köpeği mi abla?"
"Evet." Güneş neredeyse batmıştı. Hızla yere saçılan kalemlerimi ve resmimi resim çantama koydum ve deri ceketimi giydim. "Görüşürüz." Arkamı dönüp bakınca çocukların tekrar oyuna daldigini gördüm.
Kelebek;
"Artık gitmem lazım." Yataktan hızla doğruldum. "Nereye?"
"Zaten çalışmam gerekiyordu. Seni görmek için gelmiştim." Saçlarını karıştırdı. "Pekala." Ayakkabılarımı giyerken kapıda duruyordu. Arkasında duran Çağla'yı gördüm. Sarılırken kulağına fısıldadım. "Su kıza dikkat et."
"Merak etme." Elini tuttum. "Yarın okulda görüşürüz."
"Görüşürüz." Eve gidince İrem'i aradım ve her şeyi anlattım. "İrem o kızda bir şeyler var. İrem?"
"He."
"Sen beni dinliyo musun?"
"Kanka Ali'yle kapışıyoruz sonra arasana."
"Of ben kime anlatıyorum Saatlerdir ya kapatıyorum."
"Hadi dikkat et ken-" Telefonu kapatıp yatağa fırlattım. Kimse beni dinlemiyordu. Şimdi otur da ders çalış! Fırlattığım telefonu geri alıp pizzacıyı aradım. Şu an beni mutlu edebilecek nadir şeylerden biri. Pizza gelince en sevdiğim romantik komedi filmini açtım ve karışık meyve suyumu alıp televizyonun karşısına kuruldum. Film bitince ortalığı toparladım. Hepsini bitirdiğim büyük boy Pizzanın kaç kalori olduğunu düşünmek bile istemiyordum. Odama geçtim ve çalışma masamın üstündeki küçük lambayı açtım. Oğuz'la çalıştıklarımızı biraz tekrar ettikten sonra her birinden 100 soru çözdüm. Saat gece yarısına yaklaşıyordu. Dişlerimi fırcalarken kapı çalındı. Gelen annemler olmalıydı. Montlarını çıkaran annem ve babama iyi geceler dileyin odama kaçtım. Yatağımda huzursuzca kıvranarak sağa sola donuyordum. O kız... Selim'e zarar vericekti. Bir işler karıştırıyordu. Keşke hayatımızdan defolu gitse. Ama gitmiyordu. Bir de onun evinde kalıyordu! Gece uyurken gizlice onu öldürse. Bana da cesedinin fotoğrafını atsa. Urpererek yastığıma sokuldum. Titreyen telefonuma Korkuyla baktım. *Sebastian'dan bir yeni mesaj.
Yoksa... hadi be! Benim yine hayal gücümdü. Hızlıca kilidi girdim ve öylece ekrana baktım. "Binlerce kez iyi geceler sana..." Gülümsedim. Yine sacmalamistim. "Binlerce kez beter olsun gece, senin ışığın yoksa..."
"Îstersen gelirim yanına."
"Saçmalama! Seni görmeyi isterim ama annemler var."
"Doğru. Sen gel."
"Bu saatte..."
"Neyse vazgeçtim :))"
"Ben de öyle düşünüyordum. Yarın okulda görüşürüz <3"
"Görüşürüz <3" Telefonu kapatıp tekrar masaya koydum.
Çisem;
Siyah uzun elbisemle en dipte olan masalardan birinde telefonumu karıştırıyordum. Genelde sahnede olmayı tercih ederdim ama bugun hiç havamda yoktu. Neden geldim onu bile bilmiyordum. Bana doğru yaklaşan tiplere bakınca niyetlerini analmak pek zor olmadı. Hızla yerimde kalktım ve çıkışa doğru ilerlemeye başladım. Bir kol önüme çıktı. Beni kendine çekmeye başlayınca engel olmaya başlamıştım ama çok güçlüydü. 'Çisem şimdi sıçtın kızım,' diye aklımdan geçirdim. Masama geri gelmiştim ve o tipler masama dolusmustu. "Nereye böyle güzellik?" Eliyle yanağımı dokununca hızla geri çektim. "Gece daha yeni başlıyor." Diyerek bana yaklaşmaya başladı. "Uzak dur benden! Yardım edin!" Belime dolandiginda ağzındaki içki kokusu midemi bulandirmisti. Kollarını ittirdim. "Dokunmayın bana!" En aralarda biri yaklaştı. "Sen artık çok kaşınıyorsun kızım!"
"Bırak beni!" Eliyle saçlarımı kavramı ve çekmeye başladı. Ben bağırmaya başlayınca insanlar tepemize toplanmaya başladı. Sonra bir ses. Beni kurtarabilecek bir ses. Çok tanıdık ama çıkaramadığım. Bir ses. "Çekilin!" Yarım yamalak gördüğüm deri ceket. Ve saçım daki elin gevşemesi. Kalabalıklar gelen sesler. Yere çöküp küçük bir kız gibi dizlerimi gendime çektim ve kafamı gömdüm. kafamı kaldırınca bana sataşan çocukların yerde olduğunu gördüm. Bana yaklaşan siyah Botları görünce tekrar kafamı gömdüm. "Dokunma bana!"
"Hey sakin ol! Benim, Yalın" Yavaşça başımı kaldırdım. Uzanan elini tutup ayağı kalktım. Güvende olmanın verdiği huzurla sımsıkı sarıldım. Biri eli saçlarıma dokundu. Sonra kalabalığa döndü. "Bir kadına burada şiddet gösteriliyor ve siz izliyorsunuz. İlerde olacak çocuklarınıza, annenize, kardeşinize ya da bir tqnıdîğınizin başına böyle bir şey gelse karakolları yıkarsınız. Bu kız burda can çekişirken hanginiz yardim etti? Hanginiz polis çağırdı? Anca salak gibi toplanıp izleyin. Herbiriniz, vicdansız, acımasız, boş insanlarsınız!" Elimi daha sıkı kavrayıp kalabalığı yararak bardan çıktık. "Teşekkür ederim." Kafasını salladı. Yürümeye başladık. "Adın neydi senin?" Elimi uzattım. "Ben Çisem."
"Kaç yaşındasın?"
"18."
"Mezun oluyorsun yani."
"Hayır. Geç başlayanlardanım. Sen?"
"19. Dokuz Eylül'de okuyorum." Denizin kenarındaki kayaları oturdu. Elindeki poşetin içinden bira çıkardı. "Bira?" Yanına oturdum. "Neden olmasın?" Saat ikiye yaklaşıyordu ve biz sessizliğimizi koruyarak oturuyorduk. Midem çok kötüydü. "N'oldu?"
"Viski ve bira karıştı."
"Ah Be kızım ikisi bir arada içilir mi?" Öne eğildim. "Sanırım kusacağım." Ayağı kalktı. "Tamam. Sakın ol!"
*Yazandan not: bu kısımları nasıl yazacağımı bilemedim. Kusma kısmını geçiyorum.
"Rahatladın mı biraz?" Kafamı salladım. "Ailenle mi yaşıyorsun?" Kafamı olumsuz anlamda salladım. "O zaman böyle tek başına kalamazsın. Benim evime geliyorsun." Bir şey dememe izin vermeden beni kaldırdı. Tekrar barın önüne geldik. Siyah motorsikleti gösterdi. "Atla hadi!" Sırıtarak siyah kaskı taktım. Kaskını takıp önüme oturdu. "Ayağını şuraya koyabilirsin. İlk başta biraz korkarsin belki ama korkma."
"İlk defa motora binmiyorum sakin ol."
"Vay be." Güldüm. "Hadi gidelim artık." O da siyah Kaskını taktı ve önüme oturdu. Gürültülü bir şekilde motoru çalıştırdı ve hızla ilerlemeye başladık. Uçuşan siyah eteğime baktım ve gülümsedim. Midem bulanmaya başlasa da mutluydum. Ellerime vuran rüzgar beni huzurlu hissettiriyordu. Gözlerimi kapatıp başımı Yalın'ın deri montuna yasladım. Başımı tekrar kaldırdığımda küçük bir Apartmanın önünde durmuştuk. "Hadi. İniyoruz." Kaskını çıkarıp Yalın'a verdim.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Feb 05, 2018 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

kelebekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin