Bir adam buldum ben, dizleri başkasına düşmekten parçalanmış olan. Elime bir sargı bezi aldım ve sardım dizlerini, gelecek düşüşleri daha güzel olsun diye.
Bir adam tanıdım ben dirsekleri, başkasını düşündüğü akşamlarda masaya koyulmaktan soyulan. Masaya daha yumuşak şeyler koydum, onu düşünürken canı acımasın diye.
Bir adam gördüm ben, alnı mezar taşına yaşlanmaktan iz olan. İzlerinden öptüm onu, başını daha güzel yaslasın diye.
Bir adamı hissettim ben, ayak tabanları acıyla yürümekten su toplayan. Onları iyileştirmeye çalıştım, yürümeleri daha güzel olsun diye.
•|•
"Sevmek nasıl bir şey," diye sordum ben bir gün bu adama. Yüzüme baktı sadece ve şarabı, cevap verircesine içti. Ben de bir bardak daha doldurdum ona, daha güzel cevaplar vermesi için.
"Ölüm nedir hyung," dedim bir gün. Nasırlı ve titreyen ellerinde tuttuğu sigarasını, gümüş küllüğe atıp bana döndü. "Sevmek gibi," dedi. Ben de onu daha çok sevdim, ölümü anlayabilmek için.
"Sevdiğinin ellerinden gitmesi nasıl bir şey," dedim ona. Elinde döndürdüğü kurşun kalemi, tahta masadaki saman kağıdına bırakıp yavaşça döndü bana. "Ölmek gibi," dedi. Ben de daha çok ölmeye devam ettim, onu anlamak için.
•|•
Bir gün bu adamı, darağacında bulmuştum. İncecik kollarından tutup ona ağlayarak sarıldığımda, tepki dahi vermemişti. "Neden," diye sordum. Histerik bir gülüş atıp, ağlamaya başladı. "Sevmek istedim," diye fısıldadı. Ben de kendimi her gün darağacına attım, sevmek için.
Bir gün bu adam, beyaz ağırlıklı odama geldi. Sarhoştu ama hayır, hayır. Bu içkiden değildi asla. Çektiği acı onu sarhoş eylemişti. Yanıma yattığında saatlerce beni izlemişti. "Soru sormayacak mısın," demişti. Kafamı sallamıştım usulca. Artık soru soracak gücüm kalmamıştı.
•|•
Bir gün bu adamı, beyaz bir mermere başını yaslamış ağlarken bulmuştum. Gidip onu oradan kaldırdığımda kızmıştı. "Neden," demiştim tekrar. "Mezarına benziyor," diyip ağlamasına devam etmişti. Ben o an anlamıştım ki, onu asla anlayamazdım.
Bu adamı gökyüzüne bakarken yakalamıştım yağmurlu bir günde. "Sen yağmuru sevmezsin ki, neden bakıyorsun," diye sormuştum. "Sevgilimin yüzünü gördüm orada, gülümsüyordu yine," demişti. Ben de gökyüzüne bakmıştım ve yemin ederim, onu görmüştüm. Ya onu anlamaya başlamıştım ya da git gide kafayı yiyordum.
•|•
Bir başka gün, yine yanıma gelip uzanmıştı. Uykum vardı ama yine de onu izlemiştim. "Öleceğim ben galiba," diye fısıldamıştım. Gerçekten benim yumruğum kadar küçük olan bir organı nasıl ağrıtmayı başarıyordu bu adam? "Öl," demiştim, kalbimi bir yana koyarak. "Öl," demiştim, yangınları hiçe sayarak. Ama ben, çoktan o yangınların içinde kavrulmaya başlamıştım.
•|•
Bugün, o adamın öldüğü haberini aldım. Dediğini yapmıştı.
Kalbimi de, beni de, ruhumu da alıp gitmişti. Benden geriye diri kalan sadece sevgimdi.
Oysa ki ben onun yaralarından öpmüştüm.
Nereye gitmişti?
•|•|•|•
"Seni ilk gördüğümde yaran vardı, başkasına kanayan...
Ben seni yaralarına rağmen sevdim."- Cemal Süreya
||||
İçimin karanlığının somut hali oldu bu da, öyle olsun.
Tek etkilendiğim yukarıdaki söz ve düşüncelerimdi.
Beğenilir mi bilmem.
vulnere: yara (Latince)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
vulnere & yoonmin (oneshot)
FanficYaralarını dahi sevmiştim. Neden gittin? vulnere: yara (Latince)