Üçüncü Bölüm

16 2 0
                                    

Hava Kararırken
"Yani sen de benim gibisin," dedi Kylie, Wagner'ı dinledikte sonra.
"Yani sen kaçıyorsun," dedi Wagner, kızın sesini taklit ederek. Kylie, Wagner'ın rahat koltuğunda doğruldu ve gülümsedi. "Aynen öyle," dedi şarap kırmızısı kanepeyi incelerken. "Aynen öyle," diye cevap verdi Wagner da, kızın elimdeki siyah, geniş çantayı incelerken.

İkisi de yaşadıkları şaşkınlığı da üzerlerinden atamamışlardı. Ne yapıyorum ben, diye düşündü Kylie. Tek olduğumu düşünerek aptallık ettim, belki de Wagner bana yardım eder ve ağabey-kardeş gibi anlaşırız. Düşünceleri bile birbiriyle çelişiyordu.
"Hiçbir şey hakkında hiçbir fikrim yok," dedi Wagner cümlenin saçmalığından habersiz bir şekilde. "Tam olarak aynı durumdayım," diye kendi duygularını özetledi Kylie.
Şimdi ne yapacaklardı? Kaçacaklar mıydı? Wagner da Kylie ile gelecek miydi? Yoksa insanları mı bulacaklardı?
"Hey," dedi Kylie ve Wagner'ı gerçek dünayaya getirdi. "Ben neyim demiştin?"
"Kızılkan," dedi Wagner omuzunu dikleştirerek. "Elementorsun, en çok rastlanan doğa üstü... insansın. Elementorlar da kendi aralarında binlerce kategoriye ayrılır," Kylie, hikayenin duymadığı kısmını dikkatle dinlemeye başladı. "Elementler filmlerde görüldüğü gibi ateş, su, hava ve topraktan oluşmaz. Fen dersinde gördüğün o atom numaraları olan elementler kadar karışıktır Elementorların güçleri... ama tabii en çok ateş, su, hava ve toprak görülür. Ben Safkan'ım mesela," Wagnar, Kylie'nin tek kaşını çatmasını umursamadan devam etti. "Safkan, yani kanım normal. Sadece daha fazla Oksijen var, yani havayı kontrol edebiliyorum. Eh, güçlerim biraz silikleşse de," dedi ve sustu Wagner. Bu kadar çok anıyı hatırlamak başını ağrıtmıştı. Kylie üstelemedi.
Wagner kararını vermişti, Kylie ile birlikte kaçacaktı. Ona güçlerini kullanmayı öğretecekti. Onu kurtarmak için yapacaktı bunu, onu ve diğerlerini. Belki kendini de.

Kylie güçlerini bir-iki kez denemiş olsa da hiçbir değişiklik hissetmiyordu. Ah, tabi ya, alevlerin yakınındayken evdeymiş gibi hissetmesi ve tenine çarpan o sıcak hava dışında vee eklemesek olmaz, soğuğa karşı bir nefret. Yeni hisleri en iyi böyle tarif edilebilirdi.

Büyükannem nereden biliyordu?

Ne yazık ki artık bunu ona sorması imkânsızdı, çünkü büyükannesi gitmişti.

***

Kylie, Wagner'ın neden hiçbir şey almadığını merak ediyordu. Daha doğrusu, neden hiç silah almamıştı? Wagner'ın eskiden polis olduğunu düşünürsek bu Kylie'ye saçma geliyordu.
"Burası iyi," dedi Wagnar ormanı işaret ederek. "Eh, kitaplardaki gibi 'Doğaüstü Güçler Okulu' gibi bir şey yok, çünkü dünyada o kadar doğaüstü çocuk yok zaten. Aslında doğüstü biraz yanlış bir tanım olur çünkü bu güçler kanlarla ilgili, yanı bilimsel bir açıklaması vardır elbet," dedi Wagner çimenlere oturup alnını silerken. "Farklı rivayetler de var tabii."
Kylie on altı yaşında olmasına rağmen kendisini Wagner'ın yanında hiçbir şeyden haberi olmayan küçük bir çocuk gibi hissediyordu.
Bacaklarını daha fazla kanatmamak için çantasından çok da kalın olmayan bir kumaş çıkartıp çimenlere serdi ve oturdu.
Her şey acayip saçma gelişiyor, diyordu kendi kendine. Wagner niye öylece kendisiyle gelmişti?
"Gerçekten de düşünülecek tek şey bu mu," diye düşündü Kylie.

Aynı saatlerde, Serena.
"Oh, bayan Dollan," Serena peşinden gelen bunak öğretmene bakmadan yoluna devam etti. Hayatında hiç bu kadar beceriksiz bir öğretmen görmemişti, kreşteki küçük bir çocuğu nasıl kaybedebilirdi? Oğlunu nasıl kaybedebilirdi?
Serena, hışımla arkasını döndü ve peşinden gelen öğretmene kaşlarını çatarak baktı. Ağır öğretmen, Serena'nın aniden durmasıyla neredeyse kadına çarpıyordu. Serena'nın kendisinden yaklaşık otuz santim yukarısında olan gözlerine baktı. İki ayağını bir papuca sokmuş, gergin ve stresli bir şekilde kadını yarım saattir takip ediyor, polise gitmemesi için ikna etmeye çalışıyordu.
"Şimdi karakola gidiyorum," dedi Serena kadına küçümseyerek bakarken. Öğretmen, kendisine yukarıdan bakan bu veliyi çok sinir bozucu ve korkunç buluyordu. Serena'nın sarı saçları buklelerle omuzlarına dökülüyor, yeşil gözleri öfkeyle parlıyordu. Serena ise diğer herkes gibi kendisine boyun eğen bu korkak yaşlı kadını, ürkek bir güvercine benzetti.
Diz çökecekler!
Kendini beğenmiş biriydi Serena. Güçsüzleri küçümserdi. Yedi yaşındayken böyle değildi. Onu zalimleştirmişlerdi. Onlara boyun eğmeyip aralarına katılmıştı. Masumiyetini çalmışlardı onun. Ve en kötüsü, oğlu da kendisi gibiydi.
Onu aldılar.
Bunu biliyordu. Sonraki gün manşetlerde "Lucas Dollan (3) esrarengiz bir şekilde kayboldu," yazacaktı.

O daha çocuk!

Farketmez, diye fısıldadı rüzgar acımasızca. Neden oğlunun on altı yaşına basmasını beklememişlerdi?

Neden senin on altı yaşına basmanı beklemediler?

"Bilmiyorum," diye düşündü, şimdi ise sinirini bu yaşlı kadından çıkarıyordu.

Ne zaman bu kadar acizleştim?

Bilmiyordu. Eski halini özlüyordu, belki bir daha hiç olamayacağı masum halini.

Kim bilir, diye kıkırdadı rüzgar.

***

Kylie ve Wargen çimenlerde oturarak gelecek hakkında konuşurken, Bradley Ross ise onları kapatıldığı hücrenin duvarından izliyordu. En sonunda değişik giyimli kız sağ gözünü kaptarak gözünden duvara yansıyan resmi kapattı.
Brad, kıza sanki yeni karşılaşmış gibi baktı. Uzaylıymış gibi. Kız ise küt kesilmiş mor saçlarında ellerini gezdirirken koyu gözlerini Brad'e dikmiş, alayla sırıtıyordu.
"Onlara engel olacağız," dedi başını kaldırarak. "Ve bunu sert bir yolla yapmamızı istemiyorsan, dediklerimizi uygulayacaksın."

Brad, isteksizce kabul ettiğini belli eden bir şekilde homurdandı.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jan 06, 2018 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Kylie The Queen (tr)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin