Batan güneş tüm kırmızılığını yatak odasının duvarına yansıtıyordu. Ortamdaki sigara dumanının griliği, kızıllıkla karışmış etraf garip bir renk cümbüşüne bürünmüştü. Fakat bu aydınlatmayı görmek için başını kaldıramayacak kadar meşgul birisi daha vardı odanın içinde.
Yerde tomar tomar birikmiş kağıt çöpleri, masaya dağılmış kalemlik, yine masada çikolatalı olanlarından birkaç bisküvi paketi çöpü, küllük, elinin yanındaki çerçevede ona bakan iki yaşlı insan resmi, ve toplanmamış yatağın üzerindeki leptop.
''Lanet olsun.'' Avucunun içinde buruşturduğu bir başkasını geriye fırlatınca top halindeki kağıt, dağınık yatağa isabet etmişti.
Ne yazıyorsa onu bir köşeye bırakmalıydı, yalnızca birkaç günlüğüne. Ve onunla ilgili düşünmemeye çalışmalıydı. Daha sonra oturup yazdıklarını baştan sona tekrar okumalıydı, sanki onları başka biri yazmış gibi. En baştan başlamalı ve değiştirmek istediği yerler varsa değiştirmeliydi. Sonlara geldiğinde muhtemelen bir sonraki sözcüklerin ne olması gerektiğini bulmuş ve yeniden oturup yazmak için hevesini yeniden kazanmış olacaktı.
Ama Yoongi doğru olan bunları yapmak yerine, her gün sabahlayıp ayaklarına kadar inen gözaltı torbaları ile kağıda eğilerek sürekli yazmaya çalışıyordu. Robota bağlamış gibi, ya da bozuk plak gibi hep aynı şeyi yapıyordu. Yazıp, memnun kalmıyor, sonra yok edip tekrar fikir bulmaya çalışıyordu.
Gözlerini kağıttan kaldırdı, sanki görse sıkıştırıp sövecekmiş gibi öfkeyle havada küçük ama tatlı ilham perileri aramaya başladı. Yok, gerçekten deliriyor olmalıydı. Bu ilham perileri ya gelmeyecek kadar sürtüklerdi ya da Yoongi onları aramaya başlayacak kadar sıyırmıştı.
Bazen ne kadar uğraşırsanız uğraşın, kelimeler parmaklarınızın ucundan bir türlü dökülmez. Hiç durmayacakmışçasına çalışan hayal gücünüz de bir anda kuytu bir köşeye çekilmiş, sizi yarı yolda bırakıvermiştir. Yoongi tam da bu anda, baş edemeyecek kadar öfkeli hissediyordu.
Köşede duran telefonuna uzandığında meslektaşı Namjoon'un numarasına bastı. Birkaç çalıştan sonra gür ve neşeli ses diğer hattan cıvıldamıştı.
''Hey~ Yoongay! Ne yapıyorsun?''
Yoongi sigarasından bir nefes çekerek gözlerini üç beş satır yazdığı kağıtta dikili tutmuş, Namjoon'un enerjik sesini dinledi.
''Bok gibiyim.''
Karşı taraftan küçük bir oflama geldi. ''Yine mi tıkandın?''
''Bazen zeki olabiliyorsun. Evet. Yardım et.'' diye sinirle dumanı üfledi.
''Tamam tamam. Masadan kalk şimdi. Yürüyüş yap, uyu, kek pişir, çizim yap, müzik dinle, meditasyon yap, spora git. Ne yaparsan yap, o sorunu düşünme. Okey? Ve sabırlı ol.''
''Bunları yapacağıma sen beni alsan?''
''On dakika ver bana. Önce Jin'i iş yerine bırakmam lazım. Bahçenin önünde görüşürüz.''
Yoongi yüzüne kapanan telefona boş boş bakarak masaya bıraktı ve döner sandalyesinde arkasına yaslanıp elindeki malzemeye baktı. Hem dram hem erotizmin harmanlandığı bir roman taslağıydı.
''Siktir.'' İç çekti. Açık sahneler çok muydu? Ahlak bekçisi okurları ona lanet etmeden önce çoğunu eksiltmeliydi. Ama şimdi zamanı yoktu. Kafasını dağıtması gerekecekti. Oturmaktan uyuşmuş poposunu kaldırdı ve açık pencerenin önüne gidip Mart havasını içine çekti. En sevdiği mevsimdi. Hem biraz kış, hem biraz bahar karışımı. Ne bunaltıcı, ne dondurucu.
Üzerine siyahtan ibaret rahat kıyafetler giyerken telefonuna Namjoon'dan geldiğini bildiren mesaj gelmişti. Aynada karışık saçlarını düzeltti. Kararsız kalıp kahküllerini yukarı kaldırdı ve alnını açığa çıkardı. Böyle yakışıklı olduğunu düşündüğü bir havası oluyordu. Aynaya üç numaralı bakışını fırlattıktan sonra evden çıkarak bahçede bekleyen Namjoon'un arabasına gitti.
"Hangisi?" dedi Yoongi, ince uzun parmaklarının arasına yerleşen sigara her an düşecek gibi duruyordu. Kaşları çatılmış ve ortasında bir çizgi belirmişti. Gözleri barda dans eden insanlarla buluştu ve Namjoon'un söyleyeceği şey için sabırsızlıkla bekledi.
"Oradaki.."
Bar taburesinde oturan kadının dudakları kıpırdıyordu ve Namjoon gözlerini bir an bile oradan ayırası gelmiyordu. Bal rengi saçları o kadar uzundu ki göğsünü kapatıyordu. Gülümsüyordu. Mutlu olduğu belli diye düşündü ancak emin değildi, bu konuda kesin konuşacak kadar özgüven sahibi değildi.
"Bilemiyorum dostum." Yoongi tekrar kaşlarını çattı, içkisinden bir yudum daha aldı. Oradan kaçmak istiyordu ama bunu yapmak isteyen tarafını karanlığa itti. Kadının dudaklarında şimdi alaycı bir ifade vardı.
"Al sana ilham perisi işte Yoongi. Sence onu kaç saatte eve atabilirsin?" Namjoon onaylayan bir şekilde gitmesini söylüyordu. Sessizce yutkundu Yoongi. Hayal kırıklığına uğrayan taraf o olmayacaktı.
"Sadece on dakika ver bana." Sesi net ve keskindi.
''Sen bunu yap, bir haftalık tüm sigara ihtiyacın benden.'' Namjoon daha çok dalga geçercesine söyledi.
Yoongi elindeki bardağı bir dikişte bitirip Namjoon'un elindeki dolu bardağı alırken "Bekle ve gör." dedi ve yavaşça kadının yanına yürümeye başladı.
Kolay olacaktı. Her zaman öyle olmuştu. Yoongi garip bir şekilde kadınları kendine çeken kapasitede biriydi. Daha öncede yapmıştı ve bu seferde yapabilirdi.
Kadın tabureden inip arkasını döndüğünde adım atamadan durmak zorunda kalmıştı. Yoongi hemen dibindeydi ve cezbedici bakışları kadının sesli yutkunmasına sebep olmuştu.
"Güzel bir gülüşün var." dedi birden dudaklarının kenarı kıvrılarak. Demek istediği şeylerden çok daha farklısı dökülmüştü dilinden.
"Pardon?"
Yüzünü taradı gözleri.
"Diyorum ki güzel bir gülüşün var."
Kadının gözlerinden hiç ayırmadığı bakışları bir ok gibi gerildi ve kadının içinde bir yerlere isabet etti. Gülümsemesi soldu. Yanaklarını hızlı bir pembelik anında işgal etmiş ve şaşkınca bakmaya başlamıştı.
"Ah.." Kadın eliyle gülüşünü kapadı. Hoşuna gitmişti. Yoongi bu numarayı Namjoon'dan öğrenmişti. Kısa bir sessizlik oldu. O sessizliğin içine girip sakince uykuya dalabilirdi. Havada çok soru vardı, belki üzerine düşünülmesi gereken gerçekler.
Yoongi gülümsedi. Kokusu o kadar yoğundu ki kadının ciğerlerine doldu. Biraz daha kokusunu solumak istiyordu ama tekrar derin bir nefes alırsa bir hastalığı olduğu düşünülebilirdi.
"Baksana.. Yalnızsan eğer evimde bir şeyler içmeye ne dersin?" dediğinde göz temasları kopmuş ve bakışları onun dudaklarına kaymıştı. İşaret parmağını yavaşça kadının kolunda dolaştırmış ve ürpermesini sağlamıştı.
Enerjileri tutuyor gibiydi, belki de kadın çok havalarda uçuyordu. Gerçekten abarttığını hissetti ama gülümseyerek başını salladı. Ondan ne kadar hoşlansa da, kadın kesinlikle Yoongi'nin tipi değildi. Ve şuanda kendini kandırmaktan başka hiçbir şey yapmıyordu.
Koluna giren bir el hissettiğinde zafer kazanmışcasına ileride oturan Namjoon'a bakış attı. Namjoon hayal kırıklığı dolu bir yüzle onları izliyordu. İkili barda bir anda gözden kayboldu. Sigara paketlerini şimdiden Yoongi'nin evine yollamaya başlamalıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
it's you » уoonmin
Short Storymin yoongi'nin ihtiyacı olan tek şey bir ilham perisiydi. ↔✨