Jimin banyoya girerken ruh gibi gözüken suratına baktı ve musluğu çevirip biraz su çarptı. Kendine gelip başını kaldırdı. İlk günlerde Yoongi'nin ona aldığı diş fırçasını aynanın önünde gördü. Yoongi'nin diş fırçasının yanında duruyordu. Dudağını ısırarak üzüntüyü geri göndermeye çalıştı.
Öğlen saatleriydi ve Yoongi'nin uyuduğunu düşünüyordu. Böylece daha kolay şekilde gidebileceğini sanıyordu. Ama sadece kendini kandırıyordu. Sanki veda etmeyince daha kolay ayrılabilecekmiş gibi.
Arkasını dönünce sert bir şeye çarptı ve dalgınlıkla baktığında Yoongi'nin göğsü olduğunu gördü. Gözlerini ona kaldırınca garip bir şekilde kızarmış olan gözlerine baktı.
Yoongi hiçbir söz söylemeden banyonun içine girdi. Jimin'in çıkmasıyla birlikte kapıyı kapattı. Dakikalarca çıkmadı. Jimin banyo kapısının önüne çöküp nefes aldı ve başını kapıya yasladı. Dudaklarını araladı, Yoongi'ye seslenmek istedi. Fakat diyecek hiçbir kelimesi yoktu. Cümleler boğazına dizilmişti, yutkunmasını, hatta nefes almasını engelliyordu.
Her sabah onun kolları arasında uyanmaya öyle alışmıştı ki, şimdi ne yapacağını bilemiyordu. Sevgili değillerdi, arkadaş değillerdi, sadece bir anlaşma üzerine kurulu ilişkileri vardı. Kitap bugün basılıyordu ve Jimin ait olduğu yere geri dönüyordu. Yoongi'nin ona teklif ettiği parayı kabul etmemişti. Parası zaten yeterince vardı.
Bunu neden yaptığını bilmiyordu, o gece Yoongi'ye neden kapılıp barı terk ettiğini hiç bilmiyordu. Sadece o çok güven verici gelmişti. O güveni vermişti ve Jimin'in güvenini umduğu gibi hiç sarsmamıştı.
Banyo kapısının önünden yavaşça kalkarken gözünden düşen yaşlara engel olamadı. Yoongi'yi kırık, parçalara ayrılmış ve içi ziftle dolmuş kalbinden asla çıkaramazdı. Ama Yoongi'nin ona karşı his beslediğini düşünmüyordu. Acıma ve merhametten başka bir şey hissetmediğini biliyordu.
Yatak odasına gittiğinde dağınık yatağın üstünde birkaç parça kıyafet gördü. Yoongi'nin ona hediye ettiği kıyafetler. Buraya eşyasız gelmişti, fakat şimdi eli boş bir şekilde dönmeyecekti. Bara uygun kıyafetlerdi. Çoğu ışıltılı, parlak üstler ve Jimin'in sevdiği tarzda deri pantolonlar vardı. Kenarda duran spor çantayı alarak kıyafetleri içine yerleştirdi. Bulanık görüşüyle toparlanmaya başladı. Üstündeki Yoongi'nin yumuşak kazağını ve eşofman altını çıkarttı. Eve ilk geldiği günkü kıyafetlerini giydi. Şimdi eski Jimin olmuştu. Kalbi buz kaplamış, barın arka odalarında yaşayan ve etrafı müşterilerle çevrili Jimin.
Spor çantasının fermuarını kapatıp omzuna taktı. Aynada kendine baktı. Yüzündeki gözyaşlarını sildi. Yoongi onu ağlak bir bebek olarak değil, güçlü ve gülümseyen bir insan olarak hatırlamalıydı. Sildikçe yenisi ekleniyordu. Jimin sonunda yatağa oturup içini boşaltmaya karar verdi. Yoongi'nin karşısına arınmış bir şekilde çıkmalıydı. İçindeki tüm üzüntüyü ağlayarak attı. Elleriyle yüzünü kapattı. Bir şelale gibi akıyordu gözyaşları.
Kendi içinde sıkışmış gibiydi. Ruhu içinde nefes almaya çalışıyordu. Oysa her nefes alışında kaybolmak bilmeyen yaralar beliriyordu. Boğazında kocaman bir düğüm oluşmuştu. Yoongi'ye bu kadar bağlanacağını tahmin edemezdi. Hislerinden bahsetse karşılık alamayacağından emindi. Rezil olmadan gitmeliydi. Eski Jimin'e bürünmeliydi. Hayatı bu değildi. Gerçek hayatı barın yanıp sönen ışıklarıydı.
Ağlaması dinmişti. Burnunu çekip odanın kapısını açtı. Etrafa göz gezdirdi, fakat Yoongi'yi görememişti. Salonda ortadaki masanın üzerinde duran küçük bir not kağıdı gözüne çarptı. Eline alıp yazıya baktı.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
it's you » уoonmin
Contomin yoongi'nin ihtiyacı olan tek şey bir ilham perisiydi. ↔✨