Bazen düşünüyorum; ilkokulda aşık olduğumu düşündüğüm çocuğu mu daha çok sevmiştim, olgunlaştıktan sonra "sevgilim" dediğim insanları mı. O saflığımla "yarın saçlarını yaramaz kızlar gibi, yanlarda toplayıp gelsene" derken mi daha heyecanlıydım yarınım için, yoksa beğenmekten öte kendini beğendirmeye çalışmaya sebep arayıp "yarın yanına giderken acaba hangi kıyafetimi giysem" derken mi. Ya da daha kalem tutmayı bile bilmiyorken, okuldan geldiğimde, hiç sevmediğim o önlüğü çıkarınca mı daha mutluydum, yoksa "bunu daha dün giydim ya" diye beğenmediğim pantolonu değiştirirken mi. İstediğim cipsi ekmeğin üzerinden artan para üstüyle alınca mı daha fazla tat alıyordum, yoksa şimdi bozuk kalmasın diye, mecburen aldığım gofretleri cebimde eritirken mi. Bu soruların her birine kendi içimde cevabım var ama o cevaba karşı hissettiğim korkum bile, eski korkularım kadar korku değiller galiba. Yaşımın son basamağındaki rakam her 365 günde 1 artarken, hayata bakışımdaki doyumsuzluk sanki 10'a katlanıyor gibi. Her geçen gün mutlu olmam, bişeylere karşı heyecan duymam daha mı zorlaşıyor yoksa...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BENİMLE KAL
RandomBirazda olsa aşk acısı çekmişsen, yalnızlığı hissetmişsen çaresiz kaldığın anlar çoksa, heveslerini kursağında biriktiriyorsan bence okumayı bi dene.. (: