Bu gün bizimdi yarın gibi

1 1 0
                                    

Bu günden yıllar evveli imiş, bu topraklara yakın, belki de bu topraklarda yaşı genç, yakışıklı, akıllı ve güçlü bir kağan varmış. Derler ki kağan savaş sonrası otağında istirahat eylerken, birden çadırın tündüğünden otağın içine bir ışık huzmesi girmiş. Karanlık çadırda simdi her yer o nurani ışıkla aydınlanmış. Kağan o anda elini kılıcına atmış. Yiğitmiş ya ışıktan hiç korkmamış, ışık bir anda insan siluetine bürünmüş. Kağan elinden kılıcının düştüğünü hissetmiş. Tekrar eğilip almayı akli istese de iradesi yetmemiş, belki de istememiş. Çünkü o siluet öylesine güzel bir kız olmuş ki sacları beline kadar uzanan, gözleri has Türk kadar çekik, kaşları yay, yanakları al al. Kağan bu güzellik karşısında ne yapacağını bilemez halde olduğu yerde kalmış.
Biraz sonra kız kağana yaklaşmaya başlamış. Kağan kızın kendine doğru hareketlendiğini görünce, istemsizce bir adımda o atmış. Kız o kadar güzelmiş ki gülüşündeki efsun en yiğit erin bile aklini alacak cinstenmiş. Kız kağanın kulağına eğilerek tek bir kelime söylemiş. Ve geldiği şekilde tekrar süzülüp çadırdan kaybolmuş. O çadırdan çıkarken kızın can alan sesini tekrar işitmiş "Bu gün bizimdi, yarın gibi".
Kağan bu kızın gülüşü, güzelliği karşısında efsunlanmış, hemen çadırdan dışarı çıkıp kapıda bekleyen çerilere otağdan çıkan kızın nereye gittiğini sormuş. Çerilerde ne olduğuna anlam verememişler. Çerilerden biri hemen atılıp kağanım karargâhta arattıralım hemen demiş.
Kağanın gönlü efsunlanmış ya, askerin dedikleri kulaklarına varmadan tesirini yitirmiş. Asker sanki hiçbir şey dememiş gibi kağan sorularına devam ediyormuş.
Çeri kız nerde o kız?
Çeri korkmaya başlamış, her sorduğunda izahat vermesine rağmen kağan tekrar tekrar ayni soruyu soruyormuş. Asker kağanın kendisini duymadığını anladığı zaman başını önüne eğmiş.
Kağan askere defalarca sormasına rağmen cevap alamamayı itaatsizlik belleyip diğer çeriye berikinin kafasını kesmesini emretmiş. Ne denecekti ki bu emire çeri boynu bükük emri yerine getirmek için hamle yapmış. O anda başı vurulmak üzere olan çerinin son sözleri kağanı kendine getirmiş. Kağan elini kaldırıp durmasını emretmiş. Ölüme nisan kıymaya hazırlanan asker, kağanın infazı niye durduğunu anlamak için başını kaldırınca, kağanın yanına gelip diz çöktüğünü gördü.
Kağan alt perdeden biraz kısık sesle, sanki yalvarır gibi bir halde askere; sen ne söyledin dedi? Asker söylediği sözü kağanın duymasına ayrı, önem vermesine ayrı şaşırmıştı. Sesi titreyerek kağanım bunu bana biri koca kişi söyledi dedi.
Kağan çeri bir tokat patlattı. Sana kim söyledi demedim çeri, ne söyledin dedim. Çeri birazda kekeleyerek son nefese kısmet olan sözünü yineledi; "Bu gün bizimdi, yarın gibi". Çeri son nefesini vermişte tekrar almaya başlamış gibi derin bir nefes aldı. Kağanın kaşları çatılmıştı.
Sen bu sözü nereden biliyorsun?
Asker titreyen dudaklarından aldığı derin nefesi bırakırken cevap verdi. Bizim orda yaşlıca bir adam vardır. Ara sıra köye gelir hikaye anlatır dağlara çekilir. O ne zaman hikâye biter kalkıp gideceği zaman bu sözü söyler.
Neymiş bu sözün hikmeti?
Ben bizzat sormadım ama, gençler biri demişti bir şeyler.
Ne o çeri hemen konuş, tez söyle neyi beklersin.
Çeri derin bir nefes daha alıp, konuşmaya başladı.
Dedi ki kağanım, bu gün dediği acun hayatıdır. Bu günü mutlu geçirdik, her şeyiyle yaşadık ve bitti. İş yarına kaldığı kişi uçmağa vardığı vakit ise yarın imiş. Kişi bu günde kimle mutlu ise yarında onunla olurmuş. Bu sebepledir ki, o koca kişi ne zaman ki hikâyeyi anlatır ve gider bunu söyler. Yani bizimle uçmağda da mutlu olacağını beraber olacağını anlatır.
Kağan sözün hikmetini anlasa da olayları anlayamamıştı. Çerinin canını bağışlayıp çadırına çekildi. Ve derler ki o günden sonra bir ay dışarı hiç çıkmadı, çadıra sadece o askerin girmesine müsaade etti. Tam bir ay boyunca kağanın hizmetini o asker görmüş. Bir ay boyunca her gün ayni hikâyeyi defalara anlatmış.
Bir gün komutanlardan biri çadıra girip kağanı selamlayıp ve konuşmaya başlamış.
-Kağanım kutlu bir zafer aldın, bol ulca kazandırdın. Tanrı seni başımızdan eksik etmesin, lakin çeri bir aydır neyi beklediğimizi sorar durur. Çeriler evdeşlerini balalarını özlediklerini söylerler. Hem kışında yaklaştığından dem vururlar. Emrin nedir?
Kağan komutanın yüzüne baktı. Dolunay ne zaman komutan dedi.
Komutan emir beklerken kağan bunu niye sormuştu. Komutan biraz düşündükten sonra hemen cevap verdi.
2 gün sonra kağanım.
Çerilere söyle 2 gün sonra geri döneceğiz, hazırlansınlar.
Kağanın emrindeki bu iki günde neyin nesi idi. Komutan selamlayıp çadırdan çıkınca, bir aydır kağanın hizmeti gören çeri bir aylık sohbetin verdiği cesaretle kağana bunun hikmetini sordu.
Kağan bir anda heyecan öfke karışımı bir duyguyla çeriye baktı. Çeri bir ay önce kurtardığı basının bu gün bedenini hafifleteceğini düşünerek başını eğmiş. Ama kağanın öfkesi yerini heyecana bırakmıştı. Kağan bu askeri artık sırdaşı bildiğinden ona sırrı söylemekte mahsur görmemiş.
O kız, o ışık bundan önceki dolunayda gelmişti. Belki yine gelirse diye beklerim.
Kağanın yüzünde çocuksu bir neşe vardı. İlk defa ok atmaya başlayan balanın yüzündeki heyecan bu gün kağanın yüzüne sirayet etmişti. Çeri hem başını kurtarmanın hem de kağan sırrına vâkıf olmanın sevinci içinde köşesine çekilmiş.

Gün dondu, şafak söktü. İşte o gün gelmişti. kağan yatağından yaşının verdiği çeviklikle ayağa kalktı. Sırdaşı yani, canini bağışladığı çeri kağan kadar dayanıklı değildi. Beklide kağan kadar heyecanlı değildi demek daha doğru, o yüzden erken kalkmaya lüzum görmemişti. Ama kağan uyanmıştı ya, onun uyumak ne haddine.
Asker duyduğu sesler üzerine gözünü hafifçe araladı, güneş daha yeni yeni çadıra dolmaya başlamıştı. Kısık gözlerle kağanın yatağına baktı, kağan yatağında değildi. Biraz daha kafasını çevirip pusatların olduğu tarafa baktı. Kağan büyük bir heyecanla pusatlarmış, sanki savaşa gidiyormuşçasına atik hareket ediyordu. Çeri bu manzara üzerine hemen yerinden kalktı. Önce tam görebilmek için gözlerini ovusturdu. Sonra oda pusatlanmak için ayni yere meyletti. Bu arada kağana ne olduğunu sormakla, kellesini tekrar tehlikeye atmamak arasında gidip geliyordu.
İnsan korkularının üzerine ne kadar giderse, korkunun tesiri o kadar azalır ya, askerde her an ölümü başucunda bildiği için sormaktan geri durmadı.
-Günün aydın ola kağanım, bu telaşın sebebi ne ola ki?
-Ava gideceğiz çeri ava, aksam asker kendisine ziyafet çeksin. Tam bir aydır sualsiz beni beklediler. Onların karnını doyurmak gönlünü hoş etmek benim görevim değil midir?
Asker bu soruya cevap vermedi. Zaten bu söz soru olarak sorulmamıştı. Kağan ordudan bin kişilik avcı birliği çıkardı. Birliğin önüne beyaz atıyla geçip başını onca çadırına sonra göğe çevirdi. O kızın oralarda olmadığını gördüğü zaman, atını dörtnala koşturmaya başladı.

BUYRUKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin