attention

3.3K 168 66
                                    


 "Bundan daha mutlu olamam." diye düşündü Jungkook.

Henüz yirmi dört yaşında, hayatının en güzel yıllarını yaşıyor olsa da erkek arkadaşı Kim Taehyung'la olduğu her an için bu cümleyi kuruyordu. Katıldığı ödül törenleri, hayran buluşmaları ve konserler, tüm o partiler, aile toplantıları... Jeon Jungkook yaşıtlarıyla kıyaslandığında gerçekten de muhteşem bir hayat yaşıyordu ama bu hayat içerisinde en mutlu olduğu anlar tıpkı şu an içinde olduğu anlar gibiydi; Taehyung yanında, bir eli Jungkook'un ensesindeyken diğeri onun parmaklarıyla iç içe, gözlerine bakarken yavaşça yüzüne yaklaşıyor ve alnını alnına yaslıyor. "Jungkook," diye fısıldıyor sonra. Jungkook onu o kadar seviyor ki partideki gürültüye rağmen duyabiliyor. "Seni seviyorum."

Ve Jeon Jungkook bundan daha mutlu olamam, diye düşünüyor.

Taehyung'a cevap vermek yerine bakışlarını kırmızı saçlı gencin omzundan Park Jimin'e çevirmeseydi, bu söylediği yalana belki kendi de inanabilirdi. Park Jimin, kuzgun siyahı saçları dağılmış bir biçimde Jungkook'a gülümsüyordu, dans ettiği için suratı al al olmuştu ve göğsü derin nefeslerle yükselip alçalıyordu. Siyah gömleğinin düğmeleri neredeyse karnına kadar açıktı.

Taehyung onu öperken bile bakışlarını Jimin'den alamadı Jungkook, bu davranışı Jimin'in gülümsemesinin genişlemesine yol açmıştı. Jungkook'a göz kırptı ve tekrar düşünmeden dans pistine döndü, böylece genç idol dikkatini kollarındaki adama verebilmişti.

Taehyung dudaklarını mızmızlanarak ayırdı. "Neyin var?"

"After-party'leri pek sevmiyorum, biliyorsun." Gülümseyerek Taehyung'un burnundaki bene bir öpücük kondurdu. "Ayrıca neredeyse bir aydır Amerika'dayız ve Kore'yi çok özledim, dikkatimi toplayamıyorum."

"Sevgilim!" Kırmızı saçları ışığın altında parlarken Taehyung öyle güzel görünüyordu ki Jungkook hemen oracıkta yere çöküp ağlamak istiyordu. Yumuşacık görünen tenine, mavi lenslerine rağmen kendi ışıltılarını belli eden gözlerine ve Jungkook'u neşelendirmek için işi devralarak şımarıkça kıvrılmış kırmızı dudaklarına baktı. Bundan daha mutlu olamam. "Az kaldı. Haftaya eve dönüyoruz."

"Biliyorum." Bir öpücük daha. "Sen de şunu bil, sen yanımda olmasaydın bu kadar süre boyunca evden uzakta olmaya dayanamazdım."

Taehyung'un gülüşü genişledi, hem de o kadar genişledi ki genç adam alt dudağını ısırarak kendini durdurmak zorunda kalmıştı. "Seni seviyorum."

"Ben de seni, hyung." Bu seferki öpüşmelerini Jungkook minnetle karşıladı. Jimin'i, Park Jimin şerefsizini, düşünmesine gerek yoktu. Dört aydır beraber olduğu adamın kollarındaydı ve onu seviyordu, evlenme teklifi etmeyi bile ciddi ciddi düşündüğü olmuştu. Jimin sadece her zaman yaptığı gibi onun dikkatini dağıtmaya çalışıyordu.

"Hadi odamıza çıkalım." Taehyung yine fısıldamıştı, başı şimdi Jungkook'un omzuna yaslıydı. En sevdiği pozisyon buydu, boyları aynı olduğu için Jungkook'u bu açıdan görmeye her zaman fırsatı olmuyordu. Eh, dizlerinin üstüne çöken genelde Jungkook oluyordu çünkü.

Jungkook sırtını yasladığı bar tezgahına dönerek bardağın dibinde kalan yudumunu kafasına dikti ve yeniden Taehyung'a döndüğünde bakışları bir an için de olsa dans pistine kaydı. Jimin hala dans ediyordu, artık gömleğinde ilikli düğme kalmamıştı. İki genç kadın onu sandviç pozisyonunda aralarına almış sürtünüyorlardı. Jimin de eğleniyordu, Jungkook'un gözlerine bakarken.

Taehyung'un elini tutup onu barın çıkış kapısına sürükledi. Otelin asansörüne ilerledikleri sırada Taehyung'un elleri, Jungkook'unsa aklı rahat durmuyordu. İkisinin de istediği şey aynıydı, ama farklı kişilerle.

Odalarının kapısı kapanır kapanmaz Taehyung'un sırtı ahşapla buluşmuştu, Jungkook'u kendine çekti ve ona derin bir öpücük verdi. Bundan daha mutlu olamam. Gözleri kapalıydı, elleri vücutlarında geziniyor ve dudaklarından kırık notalar çıkmasına sebep oluyordu. Jungkook sevgilisini kucaklayarak onu yatağa taşıdı, otelin en üst katlarından birinde oldukları için Los Angeles'ı ayaklarının altına saran pencereye bir perde çekme zahmetine bile girmemişlerdi. Dudakları boynuna kaydığında Taehyung gıdıklandığını belli ederek kıkırdamaya başladı ama saçları yavaşça siyaha dönüşüyordu, Jungkook'un aşk yapmaya vakti yoktu.

Üzerinde yükselerek sol elini kırmızı saçlı gencin dudaklarına bastırdı, Taehyung irileşen gözleriyle kıkırdamayı kesmiş ve kirpiklerinin altından Jungkook'a bakmaya başlamıştı. Jungkook'un parmakları yavaşça onun siyah- hayır beyaz, üzerinde çiçekler olan gömleğine kaydı ve ilikli düğmeleri açmaya başladı. Taehyung'un açılan her düğmeyle nefesleri hızlanıyordu ama yine de Jungkook'un elini ağzından çekmek için hiçbir girişimde bulunmuyordu. Madem sevgilisi keyifsizdi, onun keyfini yerine getirmek için her şeyi yapmaya hazırdı.

Düğmeler bitti, Taehyung'un altın renkli teni pencereden vuran ay ışığı altında Jungkook'un merhametine sunuldu. Parmaklar dudakları terk etti, iki ince bileği yavaşça kavrayıp kırmızı saç tellerinin üzerinde birleştirdi.

*

Hyung.

Tüm süre boyunca Jungkook'un dudaklarından dökülen anlaşılır tek kelime bu olmuştu. Hyung. Taehyung yanı başında uyuyordu, çıplak göğsü aldığı düzenli nefeslerle yükselip alçalıyordu. Jungkook onu çok seviyordu, deli gibi seviyordu hem de.

Ama Jungkook bir başkasını düşünüyordu, deli gibi.

Yavaşça yataktan kalkıp üzerini giyinmeye başladı, Taehyung'un iPad saati sabaha karşı dördü gösteriyordu. Rahat bir pantolonun üzerine beyaz tişörtlerinden birini geçirdi ve Taehyung'un gri ceketini giyinerek odadan ayrıldı. Asansörü beklerken telefonunu kurcaladı ve Taehyung'un parfümüyle kendine gelmeye çalıştı. Nafileydi. Çıkıp uzun bir yürüyüş yapması ve oksijen alıp normal bir insan, iyi bir erkek arkadaş, gibi düşüncelerini toparlaması gerekiyordu.

Ama sonra, bardan ayrılan Park Jimin'le karşılaştı. Jimin geceyi zirvesine kadar yaşamıştı, siyah gömleği tek omzundan sarkıyordu; diğer omzunda sarhoş bir adam vardı. Adam bir şeyler geveliyordu ve Jimin de onun söylediklerine gülüyordu, yanlarından geçerken Jungkook Jimin'in adama "Bana çok fena aşık oldun." dediğini duydu. Sonra da adam kelimeler diline dolanarak "Evlen benimle!" diye bağırdı zaten.

Jimin güldü. Tabi gülerdi, aynı cümleyi Jungkook bağırdığında da gülmüştü. İlişkilerinin üçüncü yıl dönümüydü ve Jungkook sarhoştu. Sarhoş olduğu için Jimin onunla yatmayı reddetmiş ve genç çocuğu omzunda evine taşımıştı. "Evlen benimle!" diye bağırmıştı Jungkook. Sarhoş olmasaydı, bağırmazdı. Sarhoş olmasaydı, Jimin'in onu evine taşımasına izin vermez, tek dizinin üzerine çöküp montunun cebindeki yüzük kutusunu çıkarırdı. Sarhoş olmasaydı, kelimeleri yutmadan, tane tane konuşurdu. "Park Jimin, evlen benimle."

Ama Jimin o sarhoş olmasaydı da gülerdi. Evlilik için genç olduğunu düşünüyordu, Jungkook ondan da gençti. Hyung. Çıkmaz sokak.

Asansöre ilerleyen ikiliyi görmezden gelip otelden çıktı. 



içimdeki oppacı yazdığım ilk hikaye ship olduğu için çığlık çığlığa jklfghhfdld 

red & ravenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin