10 Yıl Önce
" Mira hadi kızım gel artık. Bırak şu oyuncak bebekleri de benim karnımdaki bebekle uğraş biraz !" bağırışıyla kendime geldim. Galiba 3 buçuk saattir oynuyordum. Annem bağırmakta haklıydı ama o kadar oynadıysam biraz da oynamamda sıkıntı yoktu bence. "Tamam anne bekle bir saniye Barbie ve Ken'i evlendirip geliyorum!" diye bağırdım anneme. Sonra da gidip oyuncak kutumdan Barbie'm için beyaz, üstünde küçük pembe çiçekler olan bir elbise seçtim. Elbise Barbie'me çok yakışmıştı. Ken'iminde üstüne smokin giydirdim. Ama altında pantolon bulamadım. Ben de geçen günkü harçlığımla aldığım mavi kağıtları iki rulo şeklinde katlayıp Ken'in bacaklarından geçirdim ve bantladım. Çok yakışıklı olmuştu. Mavi gözleriyle benim yaptığım pantalon çok uymuştu.
Etrafa bir kaç tane daha oyuncak bebek dizdim ki düğün görüntüsü olsun. Esmer Barbie'mi de nikah memuru yaptım ve evlencek Barbie'mi Ken'e doğru yürütmeye başladım.
"Hadisene kızım yarım saat oldu!"
"Tamam anne yaa son beş dakika daha lütfen."
"5 dakika falan yok gel şuraya sonra oynarsın."
Annemin bağrışlarına daha fazla katlanamayıp yanına gittim. Koltukta yatıyordu. Karnı artık çatlıcak gibiydi. Bazen üzerime doğru patlıcak diye korkuyordum. "Ha sonunda geldin kızım. Ben seni şey için çağırdım... Şey benim canım çok nar istedi be kızım manavdan bir tane alır mısın?" Cidden canı nar istedi diye benim oyunumu bozduğuna inanamıyordum. Ama bunu avantaja çevirmeye karar verdim. " Peki gidersem çikolata da alabilir miyim?" Annem hayır anlamında kaşını kaldırdığı anda lütfen anlamında gözlerimin hafif dolmasına izin verip dudağımı sarkıttım. Bunu yaptığım zaman bana hayır diyemezdi.
"Ayy tamam al." dedi annem sitem edercesine. Zafer kazandığımın bilincine vararak yüzüme bir tebessüm yerleştirdim. Tabi ki bir zaferle doymamıştım. "Annecim peki gidersem gelip oynuma devam edebilir miyim? Lütfen! Ödevlerimi akşam da yaparım." dedim en masum sesimle. "Tamam artık al şu narı yoksa ölcem. Hızlı gel!" dedi annem. Koşarak annemin yanına hızla bir öpücük kondurup kırmızı babetlerimi giyindim ve manav Murat amcanın yolunu tuttum. Annemin karnı şişmeye başladığımdan beri beni manava gönderiyordu ve ben hep bu manava geliyordum. Çünkü Murat amca çok iyi bir insandı. Hep benimle konuşurdu ama ben ona cevap vermezdim. O da bana kızıyor gibi yapardı bende ona küserdim. Kendini affettirmek için de bana şeker verirdi. İşte onu sevmemin nedeni. Gerçi herkes onu severdi. Hem komik konuşuyor hem de komik bir yüz ifadesi vardı. Biraz penguene benziyordu.
Manav bizim evin karşısında bulunduğu için hızlıca vardım.
"Oo benim kırmızı babetli perim gelmiş." dedi Murat amca. İstemsizce sırıttım. Bu tepkime çok şaşırmıştı. Genelde ona hiç cevap vermezdim ama bugün kendimi mutlu hissediyordum. Belki de onunla konuşmalıydım. Benim gülümsememden dolayı bir umutla " Adın neydi senin kırmızı babetli peri ?" dedi Murat amca. Tamam artık ona cevap vercektim. "Ben Mira." dedim. Konuşmama çok şaşırmış görünüyordu. Bu yüz ifadesi beni güldürdü çünkü zaten birbirine yakın olan gözleri iyice yakınlaşmıştı ve büyümüştü. Şu an tam bir penguen gibiydi. "Murat amca sen çok penguene benziyorsun." dedim. Bu dediğim ona komik gelmiş olacak ki tuhaf sesiyle kahkaha atmaya başladı. Onun gülmesine bende güldüm.
Beş dakika sonra ancak kendimizi toparlamıştık. " Murat amca tamam yeterince güldük. Annem beni evde bekliyor. Bir tane nar alabilir miyim?" dedim. "Tabi kızım neden alamayasın." dedi sırıtarak ve tezgaha yönelip bana en kırmızı narlarından birini seçti.Narı bana doğru uzattı ben tam alıcakken " Seni konuşmuşken yakaladım şunu sormadan edemem. Kızım neden hep buraya sen geliyorsun? Anan baban nerde senin, onlar gelsin ya azıcık?" dedi Murat amca. Ben de ona durumu açıkladım. " Annemin karnı şişliğinden gelemiyor. Babam da annemin karnı şişmeye başladığında çok güzel bir yere gitmiş. Her yer pespembeymiş. Hepimiz orda istediğimiz tipte olabiliyormuşuz. Babam benim Ken'im gibi olmuş. Orda çok mutluymuş, hiç üzülmüyormuş. Bizi bekliyormuş orda. İlk annem gidicekmiş sonra ben oraya gidecekmişim. Ne kadar harika değil mi Murat Amca? Ben de orda Barbie'm gibi olcam. Üzeri küçük pembe çiçeklerle kaplı bembeyaz bir elbise giyicem.Ama annem oraya gitmenin zamanı gelene kadar kimse gidemez dedi. Kimse istediğinde dönemezmiş de ordan. Ondan dolayı babam manava gelemiyor. Beni özlemesine rağmen gelemiyormuş da. Neyse vakti geldiğinde bende babamın yanına gitçem." demiştim heyecanla. Murat amcanın yüzünde çok kötü bir ifade oluşmuştu. Galiba babamın olduğu yere gidemeyeceğini düşünmüştü. " Merak etme Murat amca sen de oraya gidebilirsin. En kötü ben gittiğimde senin de gelmeni sağlarım. Murat amcanın gözleri dolmuştu. Galiba çok mutlu olmuştu. Ben de onun mutluluğuna ortak olmaya karar verip ona sarıldım. Nedense artık konuşmuyordu. Ona "Senin baban nerde nerde Murat amca?" diye sordum. Bana gülümsedi ve " Seninkiyle aynı yerde evladım... seninkiyle aynı yerde..." dedi
Manavdan çıktığımda baya vakit kaybetmiştim. Ama kendime çikolata almak için aceleyle bakkala koştum. Murat Amca benden para almamıştı. Bu yüzden iki tane çikolata alabilirdim. Adımlarımı sayarak koşmaya başladım. Tam 51 adımda bakkalın önüne varmıştım. Bakkala girip iki tane beyaz çikolata almamda 13 adım sürdü. Artık 100'e kadar sayabildiğimden kaç adımla nereye vardığımı hesaplayabiliyordum.
Merdivenlerle birlikte 78 adımda evin kapısının önüne vardım. Kapıyı çaldım ama açan olmadı. Büyük ihtimal annem üst kattaydı ve duymuyordu. Bende paspasın altındaki anahtarla kapıyı açtım. Eve girdiğimde nedense bir tuhaf hissettim ve otomatik olarak anneme bağırmaya başladım. " Anne! Anne! ANNE!!!". Kesin üst kattaydı. Çikolatayı dolaba koyup kırmızı narı elime aldım. Mervidenlerin oraya vardığımda kalakaldım. Annem mervidenin başladığı yerde kırmızı bir sıvının içinde gözü açık bir şekilde yatıyordu. Nedense esmer teni beyazlaşmıştı. Kırmızı dudakları da öyle... Gözleriyle bir değişik bakıyordu ve hiç göz kırpmıyordu. Sanki gözlerinin önünde başka bir tabaka vardı. O şey bakıyordu...donuk. Bu hiç anneme uyan bir özellik değildi. Annem etrafa her zaman mutlu bakışlar atardı. Galiba yanlışlıkla gözü açık uyumuştu. Kırmızı sıvıya fazla değmemeye özen göstererek annemin yanına ulaşmaya çalıştım. Ama imkansız gibiydi. O kadar çok kırmızı su vardı ki etrafta. Annem galiba sulu boya yapmıştı sonra yorgunluktan düşüp uyuyakalmıştı ve suyu da yanlışlıkla yere dökmüştü. Bu sıvı kesin yerde iz bırakçaktı. Annem ona haber vermedim diye kızmasın diye annemi uyandırmaya çalıştım. Üzerine çıktım, tepindim, su döktüm, bağırdım,çağırdım... ama annem hala tepki vermiyordu. Biraz korkmuştum açıkçası. Etrafta yardım alabileceğim kimse yoktu. Ben de Murat amcaya gitmeye karar verdim. Elbisemden kırmızı sıvı akarken manava doğru koştum. Murat Amca beni gördüğü anda gözleri büyüdü. Galiba bu kadar kırmızı sıvıya nasıl bulandığımı merak ediyordu. "Ne oldu ?" diye bağırdı aniden. Bende ona durumu " Annemin etrafındaki kırmızı sıvı elbiseme bulaştı. Bu arada Murat amca. Annem yerinden kıpırdamıyor. Merdivenin önünde uyuyak..." Cümlemi bitiremeden Murat Amca beni itip bizim eve koştu. Bende arkasından gittim. Bana "GİRME!" diye bağırdı. Bu ses ona hiç yakışmıyordu. Çok sertti. Ne olduğunu anlamamıştım ama korkmuştum. Dakikalar içimde yanımdan ambulans görevlileri beni ezercesine geçti. Murat amcanın kızacağını bile bile içeri girdim. Annemin üzerini bir örtüyle kapatıyorlardı. Merakla Murat amcaya " Ne oldu Murat Amca? " dedim. Murat Amcanın gözlerinden yaş gelmeye başladı ve " Be-ben...ben çok üzgünüm. O öldü." dedi. Şimdi olanlar oturmuştu. Ama annem bana nar getirmezsem ölceğini söylemişti. Ben narı getirmiştim. Bir yanlışlık olmuş olmalıydı. Durumu düzeltmek için " Ben narı getirdim." dedim. Annemi sedyeyle yanımdan götürüyorlardı. Haksızlıktı bu ben narı getirmiştim. Arkalarından koşarak annemin soğuk ve beyaz eline kırmızı narı bıraktım. Artık geri gelmesi gerekiyordu. Tanrı galiba sözümü tutmadığımı sanmıştı ama ben tutmuştum. Gözlerimden yaş gelirken titreyen sesimle anneme son kez "Ben narı getirmiştim." dedim. Ama o gitti.