Ah... Yine lanet olası bir gündü. Sessizliğin namını bütün evrene nasıl duyurduğunu düşünüyordum. Oysa bende kendi namımı bütün evrene olmasa da bütün Dünya' ya duyurmalıyım. Ne düşünüyorum yine ben, sanki insanlar senin gibi hayal dünyasında olan bir kızı önemsiyor da! Ama ben herkese karşı ciddiyim. Ya evren küçük bir uzaylı çocuğun oyuncak küresi ise! Ve bizde o kürenin içinde çocuğun bizim düştüğümüz durumlara bakıp yaptığımız hataların bizden daha önce farkına varıp bizimle dalga geçiyorsa. Yani biz onun; Bizimle eğlendiği piyonlar isek. Yine hayal kuruyordum...
Arkadan o bağırdı lanet olası bana takık hoca. Bunların benimle derdi ne idi? Derste hiç ses çıkarmadan asık suratla kendi hayallerimi düşünüyordum. İşte bu benimle hep dalga geçmelerinin sebebi bu beni kıskanmaları. Yada asık suratlı olmam. Bu düşünceler 2 saniyede aklımdan geçip gitti. Ve hocanın bana seslendiğinin farkına vardım. "Evet Ada. O kadar sessiz oturduğuna göre sınıftaki gürültüyü takmadan dersi dinliyordun?" "Evet hocam halada dinliyorum." Ayağa kalk!" diye üstüme çığırdı. Ayağa kalktım. "Hadi o zaman söyle integral nedir?" Donup kalmıştım sabrımın taşmasına az kalmıştı. Hocanın benim üstüme çığırdığı gibi benimde onun üstüne çığırmama çok az kalmıştı ki zil çaldı. Şu lanet okuldan çıktım. Evimin yolunu aldım. Neden kimse beni anlamıyor uzay bilimci olmamı istemiyor. Mimarlıkmış. O kadar sene ben boşuna okuyacağım ve sonra babamın holdinginin başına geçeceğim. Off...
Evdeydim gece herkes uyumuştu. Yakınlardaki ormandan baykuş sesleri yükseliyordu. Kurtların sesi arkadan boğuk bir şekilde idi. Ayın güzel rengi cama yansımış önündeki bulutlar ayın çıplak güzelliğini bozmuştu. Renkli site ışıkları ayın zengin ve eşsiz güzelliğini arka plana düşürmüştü. İnsanların doğa katili olmalarına bir dur demek geliyordu içimden ama buna yetecek gücüm kuvvetim yoktu.
Yorgundum. Gözlerimi biraz olsun kırpmak istiyordum ama dağınık düşüncelerim buna izin bile vermiyordu... Vermiyordu... Derken elimdeki kalem ve günlüğüm düşmüştü. Uyandığımda saat 09:53 idi okula geç kalmıştım. Hiç gidesim yoktu. Gitmedim de. Gidemezdim de... Benimle dalga geçen bir toplum olacağına hiç olmasın daha iyi. Yatağımdan kalkacak gücüm yoktu. Güneşe doğru döndüm ve şöyle dedim "acaba küçük uzaylı çocuk ne yapıyor?" Bu sorunun cevabını tabi kide alamaz idim.
Ben ona ulaşamıyorum ama o bana ulaşabilirdi. Kötü sessizlik yine her yere yayılmıştı şu 15 milyon nüfuslu kocaman şehir bile sessizdi. Kalkıp şu sessizliği bozmalıydım ama her şeye gücüm yetmediği gibi buna da gücüm yetmezdi. Bir yazıda okumuştum. "Sessizlik en güçlü çığlıktır." Belkide öyledir ama biz farkında değilizdir. Sessizliğin çığlık atmasını beklemek yerine belki ben çığlık atmalı idim. Biraz olsun manevi olarak dinç güçlü kuvvetli olmalıydım. Ama yapamazdım kötü insanlar buna izin vermezdi. kötü insanlar kim? Belki içimizden biri. Baş ucumdaki kitaba uzandım. "Günde bir doz motivasyon" idi kitabın adı. 198. sayfadaydım açtım okudum. Şu sayfaya kadar beni gülümsetmeyen kitap şimdi içime bir güneş doğmuş gibi gülümsetti. Meğersem gülmek ne güzel şeymiş. Ama ne yazık ki etrafında seni gülümsetmeyen insanlar olduğu sürece gülümsemek hiçbir işe yaramıyormuş meğersem. Sanırım beni tek gülümseten insan bu kitabı yazan kişi.
NOT: Bu "Günde bir doz motivasyon" adlı kitap sadece yazdığım kitabın içinde bulunur. Ne kitabı ifşa nede reklam amaçlıdır.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAN FIRTINASI (GÜNLÜĞE YOLCULUK)
WerewolfGece siyaha boyanmış bir tuvalin üstündeyken gece şehre hüküm süren yaratıklar damdan dama dolaşırken bir kızın günlüğünün içindeki yaratıklar şehre namını salabilecekler mi?