O gün Ulun beni hiç rahatsız etmemiş, hatta kantinde karşılaştığımızda bile benden uzakta bir masada arkadaşlarıyla oturmuştu. Bu durum beni rahatlatmıştı ama bir sorun vardı. Gözlerim sürekli onu arıyor ve yanıma gelip saçmalamasını istiyordum.
Korktuğum şey galiba başıma geliyordu ve ben hiç istemesem bile birini kafama takmış durumdaydım. Bunun için bir şeyler yapmak zorundaydım ama yapsam bile bir işe yarayacağını sanmıyordum. Hoşlanmıştım bir kere ve buna karşı koyamamıştım.
Onunla çarpıştığım güne geri dönüp oradan daha erken geçebilmek için her şeyi verirdim. Ama hayat yine bana adi bir oyun oynamıştı. Başka derdim yokmuş gibi, yine hayatımın ortasına alasından bir problem bırakmıştı. Ve ben şimdi o problemle boğuşurken hayat keyifle kahkaha atmaya devam ediyordu.
Üniversiteten çıkar çıkmaz hiç vakit kaybetmeden hızla durağa koşmuştum ve otobüsün erken gelmesiyle işe doğru yol almıştım. İşte beynimi meşgul etmek için kısa bir mola bile vermeden gece geç saatlere kadar çalışmış, daha sonra ise eve geldiğim gibi yemek yemeyi bile es geçerek kendimi tamamen derslere vermiştim.
Sabah alarmın sesiyle uyandığımda sırtımdaki ve boynumdaki ağrıdan gözlerimi açmadan bile masada uykuya kaldığımı anlamıştım. Ağrıları umursamadan kendimi banyoya atmış ve kısa süren bir duşun ardından bir şeyler atıştırarak evden çıkmıştım.
Hayatım aynı monotonluğu ile devam ederken kendimi rahatlamış hissediyordum. Bir kaç günün ardından sonunda eski sıkıcı hayatıma geri dönmeyi başarmıştım.
Ama bu düşünceler beni yanıltmıştı. Yine durakta indikten sonra Ulunla karşılaşmıştım. Yeniden onunla iletişime geçmemek için hızla yürüdüğümde bana yetiştiğine şahit oldum. İçimden hayata okkalı bir küfür savuruken Ulunun sesini duydum.
"Hayret bu gün kulaklığın yok."
Cevap vermek yerine yine susmayı tercih etmiştim.
"Birileriyle konuşma fikri neden seni bu kadar korkutuyor?"
İşte yine damarıma basacak sorular sormaya başlamıştı ama bu kez onun tuzağına düşmeyecektim. Bu kez ne söylerse söylesin benden tek bir cevap dahi alamayacaktı. Böylelikle sıkılacak ve benimle konuşmaktan vazgeçecekti.
"Sezsizlik fazla sıkıcı. Hiç sıkılmıyor musun?"
Benden yine bir cevap duymadığında huzursuz bir şekilde ofladığını duymuştum. İşte bu iyiye işaret ediyordu. Demekki benden sıkılmaya başlamıştı.
"Aslında hep böyle bir arkadaşımın olmasını istiyordum. Ben anlatayım, o ise hiçbir tepki vermeden beni dinlesin. Bence harika bir şey. İnsan anlatarak rahatlayabilir. Bundan sonra daha fazla vakit geçirmeliyiz bence."
Söyledikleriyle yerimde öylece donup kalmıştım. Bu çocuktan kurtuluş yokmuydu gerçekten?
Durduğumu gördüğünde oda durdu ve karşıma geçti.
"Harika anlaşırız değil mi? Ben anlatmayı seven bir insanım ve sende dinlemeyi."
Karşımda gülümsediğinde yumruklarımı sinirle sıktım. Bakışları ellerimi bulduğunda yüzündeki gülümseme dahada genişledi.
"Sonunda bir tepki verdin."
Gözlerimi kısarak ona baktığımda yüzündeki gülümseme hala yerini koruyordu ve bu fazla rahatsız ediciydi.
"Benim dinlemeyi sevdiğimi sana düşündüren ne?"
Dümdüz bir sesle konuştuğumda yukarı bakarak düşünme pozisyonunu aldı ve bir kaç saniye bile geçmeden tekrar gözlerime baktı.
"Çünkü ben ne kadar konuşsam bile cevap vermek yerine dinlemeyi tercih ediyorsun kardeşim."
Bedenimdeki sinir daha fazla büyürken kendimi tutabilmek için derin bir nefes aldım. Şiddete karşı bir insandım, o yüzden her zaman bu konuda kendimi dizginlemeye çalışırdım.
"İlk olarak ben senin kardeşin değilim. Ve son olarak ben seni dinlemeyi falan sevmiyorum. Bir yerlerinden bir şeyler uydurma."
"Sana yardım etmek istiyorum."
Baş parmağımı kendime tuşlayarak "bana mı" diye sorduğum soruya kafasını sallamıştı. Buna karşılık hemen aklıma gelen soruyu sordum.
"Bana yardım etmek istiyorsun bana bir tavsiye ver."
Karşımda hiçbir şey söylemeden konuşmaya devam etmemi bekledi.
"Senden nasıl kurtulabilirim? Gerçekten buna ihtiyacım var, çünkü kendi başıma bunu başaramıyorum."
Kaşlarını çattığında ilk kez onu böyle sinirli görmüştüm. Her zaman samimi ve güleryüz olduğu için bu ifadesine şaşırmıştım.
"Sen hayatın boyu yalnızlığa mahkumsun, bunu biliyorsun değil mi?"
Sorusuna karşılık dudaklarım yukarı kıvrılmıştı.
"Bana bilmediğim bir şey söyle."
Bu kez onunda yüzündeki sinirli ifade silindi ve onun yerine gülümseme belirdi. Ama bu kez gülümsemesi samimilikten uzaktı. Daha çok alay edercesine gülümsüyordu.
"Kendini güçlü gösteriyorsun ama belkide dünyadaki en güçsüz kişi sensindir. Neden biliyor musun? Çünkü kendine acımaktan başka bir şey yapmıyorsun. İnsanlardan deli gibi korkuyorsun, o yüzdende kaçıyorsun. Ama bir gün kaçmak işe yaramayacak ve o gün geldiğinde zavallı gibi bir yerlere kapatacaksın kendini."
Söyledikleri tokat gibi yüzüme çarptığında afallamıştım. Sinirim kontrolüm altında çıktığında bedenim olabildiğince gerilmişti. Dişlerimi sıkarak kendimi dizginlemeye çalışsam bile hiçbir işe yaramıyordu. Ağzım beynimden habersiz açılıp konuşmaya başladığında pişman olacağım şeyler söyleyeceğimi biliyordum.
"İnsanlar tehlikeli çünkü. Yakınına bıraktığın an seni yaralamak için her şeyi yaparlar. Sadece yaralanmak, acı çekmek isteyenler hayatlarına insanları alırlar. Bak bana, bir kaç gündür etrafımdasın ve bir hafta bile olmadan beni yaralamak için bir şeyler söylemeye başladın ama bir şeyi gözden kaçırdın. Senin gibi gereksiz ve zevzek insanların söyledikleri şeyler beni zerre incitemez. Neden biliyor musun? Zamanında kendini senin gibi akıllı sananlarla kaplıydı etrafım. Ama hepsi birer hiç oldu hayatımda, çünkü karaktersiz insanlarla işim olmaz."
Ağzı açık bir şekilde karşımda durduğunda onu omuzundan iterek yoluma devam ettim ama arkadan gelen sesle tekrar durmuştum. Galiba ne söyleyeceğini merak etmiştim.
Yine yavaş adımlarla karşıma geçtiğinde zafer kazanmış ifadesine büründüğünü fark ettim.
"Bir kaç iyneleyici söz sayesinde neler hissettiğinin çok az bile olsa bir kısmını öğrendim. Kendimin akıllı olduğumu sandığımı söyledin ama gerçek şu ki ben gerçekten akıllıyım zaten ve istediğim şeyi alırım. İnan bana bir gün beni çok yakınına bırakacaksın. Neden biliyor musun? Çünkü bunu istiyorum ve dediğim gibi istediğimi her zaman alırım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hayatımı Boya (BxB)
Historia CortaAşk... Hiç kimsenin ağzından düşmeyen, ama aynı zamanda hiç kimseyi mutlu etmeyen bir duygu. Aşkın tanımını ben böyle yapıyordum işte. Daha önce hiç karşılaşmamıştım ve açıkcası artık kaşılaşmayacağıma inanmıştım.