Bedenini insana satmış biri mi daha kötü?
Ruhunu şeytana satmış biri mi?Ortaya attığım soru büyük bir masanın etrafında toplanmış insanların kafasını karıştırmıştı. Bu masanın etrafında her türlü insan vardı. Dindar, fahişe, yazar, doktor, mühendis, öğrenci, psikolog, siyasetçi, avukat, daha niceleri. Ama hiçbiri bu sorumun cevabını verecek güçte değildi Zira hepsi suskunluğun peydah ettiği bir çukurda ölüm kalım savaşı veriyorlardı.
"Pekala arkadaşlar, gelecek haftaya kadar bu sorunun cevabını düşünün, haftaya görüşürüz." Tek kelime daha etmeden sırt çantamı koluma taktım ve restorandan çıktım. Öğleden sonra olduğu için hava soğuk değildi. İlkbahar havası iç ürperten bir sakinliğe sahipti. Bu şaşırtıcıydı. Arabamı getiren valeye teşekkür edip sürücü koltuğuna geçtim.Arsen Gökdem.
Özgürlüğüm ben. Kurtuluş.
Bazıları içinse cellat.Bazıları için kurtarıcı
Bazıları için savaşçı
Bazıları için mahzen
Bazılarına göre katil
Bazılarına göre sur'a üfleyici melek.Bana göre ise. Cevabını veremediğim tek soru.
Bitmek bilmeyen Istanbul trafiğini aşıp Kadıköyün kalabalık sokaklarından arabamı evime kadar sürebilmiştim. Yoğun geçen bir günün ardından kendimi yatağa atıp gözlerimi yumdum. Ne birşey yiyebilecek ne de içecek bir halim vardı. Işığı söndürmeye bile üşenen bedenim yumuşak yatağın içinde mayışmıştı. Geceye güle güle diyen gözlerim karanlığa selam çakarak kabuslarımdan sarkan ipte sallanmaya başladı.
✴✴✴
"Sevkiyatı yaptınız mı?
Önünde diz çöken adamlarına tiksintiyle baktı. Hepsi ondan delicesine korkuyordu. Ruhunu şeytana satmış bir insanoğlundan kim korkmazdı ki.
Ellerini birbirine bağlayarak saygı gösterisinde bulunan yedi adamı aynı anda "Evet efendim. Bir sorun çıkmadı. Herşey istediğiniz gibi gerçekleşti."
Memnuniyetle başını sallayan iblisin yardımcısı "Kızın kim olduğunu buldunuz mu?"
Başlarını olumsuzca sallayan adamlara sinirle küfürlerini saydırmaya başladı.
Bulamıyorlardı. Her işlerine burnunu sokup, sevkiyatları durduran kadını bulamıyordu. Hele onun bir kadını bulamadığını duyan düşmanlarına karşı küçük düşüyordu ve o bunu gururuna yediremiyordu. Aylar oldu. Kadın hakkında elinde tek bir bilgi yoktu. O Kadın, adamı milyonlarca zarara sokmuştu. Artık daha fazla vakit kaybetmek istemeyen adam sağ kolu Kaya ve diğer adamlarına baktı ve "iki hafta, sadece iki hafta süreniz var. Eğer bu iki hafta sonunda kadınla ilgili herşeyi bir dosya içinde bu masanın üstünde bulamazsam " işaret parmağıyla Kaya'yı göstererek " sen dahil ailenizin sizi ziyaret edebileceği bir mezarınız bile olmayacak." Eliyle çıkmalarını işaret ederek "Tuğçe'yi çağırın" dışarı çıkan adamlarının ardından sürtüğünü dört gözle beklemeye başladı.✴✴✴
Susmak bilmeyen telefona lanetler yağdırarak cevaplamak için ekranı kaydırdım. "Patron seni istiyor"
Işte aramıştı. Ruhunu şeytana adayan adam beni ayağına çağırıyordu. Gitmeliydim. Yeni bir iş üzerindeydi adam ve ben bunu öğrenmeliydim.23 yıllık hayatımın son iki yılını bir canavarı yakalamak için harcamıştım. O canavar 55 yıllık hayatının 32 yılını onlarca insanın yaşamlarının harcanması için zehir üretmekle geçiriyordu. Korkunç biriydi. Şeytanın dünyaya ateşle serptiği milyonlarca tohumlarından biriydi. O tohumu yok edecektim. İçine düştüğü rahme lanetler yağdırıp, döllenmesine neden olan spermin bağlı olduğu yeri kökünden kesip toprağa hapsetmek istiyordum. İçimde bitmek bilmeyen bir öfke vardı. Bastırmaya çalışmamıştım hiçbir zaman. Sadece kontrolü beynime devretmiştim.
Bir süreliğine.Açtığım kapıdan içeri girdim. Bacaklarımı sıkıca sarıp hareket etmemi engelleyen kısa, kırmızı elbise vücudumu sarmış tüm hatlarımı gözler önüne seriyordu. Birkaç adım uzağımda oturduğu koltuğun üstünde kurduğu krallığın hakimiyetinin farkında olarak omuzlarını dik tutmuş elinde bir kadehle kölesini bekliyordu. Beni.
Adımlarımı hızlandırıp koltuğun arkasına geçmiştim. İnce ve kıvrımlı kollarımı boynuna sarıp dudaklarımı yanağına bastırdım. Attığı kahkaha midemi bulandırıyor olsada ön tarafa geçip kucağına oturdum. "Özledin mi beni?" "Çok kurnazsın. Özlediğim tek kadının sen olduğunu biliyor olmalısın." Sesime kattığım sahte tutkuyla bir fısıltı çıkardım. "Ahh, elbette biliyorum. Senden duymak hoşuma gidiyor. Sende bunu biliyor olmalısın." Dudağını kıvırdı memnuniyetle. Üstündeki gömleğin düğmelerini zarif hareketlerle açmaya başladım. Tahrik olmuştu. Benim tek hareketimle uyarılıyordu bedeni. "Yaşadığımı hissettiriyorsun."
Şimdi kucağından kalkıp çantamdaki silahı beynine doğrultup bağırmak istiyordum ona. "Sen yaşıyorsun peki ya ölümü tattırdığın insanlar ne yapıyor? Toprak altında çürüyorlar. Kazandığın paralara değiyor mu?" Demek istiyordum. Ölmesini istiyordum. Ancak ölüm ona kaçış biletiydi. Ona o bileti bedava vermeyecektim. Bedel ödemeliydi. Canını yaktığı herkes için birer bedel ödeyecekti. Ant içmiştim.
Ellerini belime dolayıp kendine bastırdı. Sabırsızca daha da aşağı inen eli elbisemi yukarı sıyırdı. Bir eli de saçlarım arasında dolaşarak dudaklarıma yamuldu. Karşılık veriyordum. En adi şekilde. Ama amacım vardı. Ölenler ve yaşaması gerekenler için kendimi sunmuştum. Lakin ruhum temizdi. Siyahtı. Beyaz gibi çabuk kirlenmezdi.
Kirlenen harfler bir araya gelip katil kelimeler oluştururken ortaya çıkan cümleler idam diye feryat figan ağlayıp coşarken sonu gelmeyen noktaların ruhu kanlı bıçaklı sırf ateşti. Ateş kan püskürtüyor muydu? Ben püskürtecektim.Dudağımı öptü. Cennetin kapısı kapandı.
Beni soydu. Cehennemin kapısı kapandı.
Soğuğunu sıcaklığıma bıraktı. Arafın herhangi bir şehrinde yol son buldu.Yanlıştı. Son bulan yol değil duygularımdı.
Pandora''nın kutusuna kilitlediğim hislerim.
Yeni bir dünya yaratıyordu tanrı. Benim yönetimi kısa süre için yaratıcıdan devraldığım.
İnstagram:alyeska.a
Twitter: alyeska.a
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BEDENLERİN VE RUHLARIN SAVAŞI
General FictionBedenini insana satmış biri mi daha kötü? Ruhunu şeytana satmış biri mi? Ortaya attığım soru büyük bir masanın etrafında toplanmış insanların kafasını karıştırmıştı. Bu masanın etrafında her türlü insan vardı. Dindar, fahişe, yazar, doktor, mühendis...