Kızlaaarr yeni klip geldiii!! :D her bakışımda tekrar aşık oluyorummm :-) hikayenin bu bölümüne bu haftaya uygun olarak koydum (her ne kadar fazla uygun olmasa da) bu arada Lütfen hikayem hakkındaki düşüncelerinizi yazın, hikayenin devam etmesi açısından çok önemli.. :-) <3
Keyifli okumalarrr... 😘
...Yoksa O Murat'ın menajeri Berk Balatlıoğlu muydu? Yoksa değil miydi? Otobüste yaşadığım olay gibi; bu bir rüya mıydı acaba?
Kendi kendime yaptığım bu sorgulamadan sorularımın cevapsız kaldığını anladım ve herşeyi bir kenara fırlattım.
Bu sefer birinin beni uyandırmasına fırsat (ya da zahmet demeliyim) vermeden, koluma bir çimdik attım. Acıyan canımın sayesinde, içinde bulunduğum bu (benim için) mucizevi olayın, gerçek olduğunu anlayabilmiştim.
Suratıma ve üstüme bir çekidüzen verdim ve o an için herşeyi unuttum...
Arabanın ışıklarından aydınlanan o sempatik yüzünü her görüşümde, kalp ritimlerim hızlanıyor, nefesim daralıyordu. "Şu durumda böyle bir haldeysem, acaba Murat'ı görsem napardım" düşünceleri arasında kayboluyor, beynimce oradan uzaklaşıyordum adeta.
Ben, öylesine bir Murat aşığı, bugüne kadar bütün sevgililerimi ona olan ilgim yüzünden rededen biri olup, onun konserine gidip telefondan dinlediğim şarkılarını canlı dinleyebilmek ve sadece fotoğraflardan görebildiğim adamı 1 saniyeliğine bile olsa canlı görebilmek adına, canını bile feda edecek birinin tüm hayallerini, kahrolası hayat durumlarının bir uçurumdan atarcasına öldürmesi derken, Berk Balatlıoğlu mu?
Kötü yönlü iç sesim "Sanırım bugün benim ölüm günüm ve birileri 'bari son gününü mutlu yaşasın' dercesine bana bir sürpriz organize etmiş" derken, iyi yönlü iç sesim "herşeyi bir kenara at ve anın tadını yaşa" diyordu. Pozitif kişiliğim sayesinde, herzaman olduğu gibi iyi yönlü iç sesimi dinledim ve bütün düşüncelerimi bir kenara fırlatıp, olayın tüm gerçekliğini doyasıya yaşamaya koyuldum.
Bir uzaylı görmüş kadar şaşkın, hazine bulmuş kadar mutlu, tımarhanedeki birinin gözlerindeki kadar boş ve salakça bakışlarım, o 'mübarek' adamın bana derince baktığı o anda son buldu. O bana, ben ona bakıyordum.
Sessiz geçen birkaç anlamsız saniyenin ardından, sonunda boğazımı temizleyip, titreyen bir sesle de olsa, konuşmayı başarabilmiştim:
"B-berk? Berk Ba-balatlıoğlu?"
"Ah, evet, benim. Bugün şans benden yana ki, bir Türk'e rastlayabildim." dedi ve o tatlı suratından, benim aptalca duran yüzüme sempatik bir gülücük attı.
"Keşke aynı şeyleri Murat için de söyleyebilseydim.." diye de ekledi iç geçirerek.
Korkmuştum, Murat'ın başına birşey geldiğini düşünerek, çok korkmuştum.
Gözyaşlarım akmaya can atarcasına, gözlerimin uçurumunda en ufak kötü bir olayda akmayı bekliyorken, sonunda küçük bir damla, süzülerek gözümden kurtulmayı başarabilmişti.
"N-noldu ki Mu-murat'a?"
"Önemli birşey değil, sadece navigasyon aletimin bozulacak zamanı bulduğu ve bu yüzden durduğu o lanet oteli bulamadığım için, konseri 10 gün sonraya ertelendi... Sıkı bir Murat hayranına denk geldim sanırım" dedi o tatlı gülüşüyle.
"Nereden anladınız?" dememe kalmadan, "gözyaşınız herşeyi anlatıyor" diye eklemişti ardından.
Bu konuşmadan sonra geçen saniyeleri, benim gürültülü kalp ritimlerim ve ona yönelttiğim soru durdurdu.
"Murat... Durduğu otelin ismi ne?"
"Wolfgang-Göthe/Museumstrasse2 diye biryermiş. Duymuş muydun?"
Duymak ne kelime!
Kalp ritimlerimin iyice hızlandığı o dakikalarda, "evet, hatta oturduğum yer ile aynı sokakta diyebilirim" diye haykırmıştım.
"Süper. Keşke seninle birkaç saat önce karşılaşsaydım. Neyse artık çok geç. -- Rica etsem, bana yolu tarif edebilir misin? Hem yolda sohbet ederiz?"
Bu teklif karşısında gözlerim, güneşe dönüşürmüşçesine parlarken, titreyen çeneme rağmen
bir söz, sonunda ağzımdan dökülmeyi başarabilmişti:
"Zevkle!"
Heyecanla bütünleşmiş vücudum, boşlukta uçuyordu adeta... Titreyen ellerimin, bankın üstündeki eşyalarımı toplamama direnişinden sonra, arkamda duran son model Porsche'ye doğru ilerlemeye başladım. Attığım her adım, bana kendimi o kadar özel ve şanslı hissettiriyordu ki...
Bir masal misaliydi yaşadığım mucizevi olay... Masalın prensesi bendim, prensiyse Murat... Ne var ki, o otel kapısının önüne geldiğimizde, benim masalımın da"Alice
Harikalar Diyarında"nın sonu gibi biteceğini bilmek, her dakika, her saniye bunu düşünmek, beni kahrediyordu...
Vücuduma bir karabasan gibi çöken heyecana rağmen, bu son model arabanın ön koltuğuna oturmayı başarabilmiştim. Berk de şoför koltuğuna oturduktan sonra, işte tam da o anda, gerçek rüyam başlamış bulunmaktaydı...