1✺Dilek

58 4 2
                                    

Yaz mevsiminden kış mevsimine geçişi bu yıl çok ağır yaşıyordu İzmir. Nasıl da çabuk geçmişti yaz tatili. Gözlerimi tekrar gün batımının yansıdığı denize diktim. Bir an öyle bir rüzgar esti ki gözlerim yaşardı. Elimin içiyle gözyaşlarımı silip montumun şapkasını ensemi ve kulaklarımı kapatacak şekilde düzelttim. Yanımda bir hareketlilik olunca kafamı yana doğru çevirdim. Elindeki karton bardaktaki çaylardan birini bana uzattı ve yanıma oturdu Levin. "Ee Evren, yarın okul başlıyor. Ne yapmayı düşünüyorsun?" Elimdeki bardağı dökmemeye dikkat ederek yanımdaki kayaya bıraktım. "Bilmem, normal bir şekilde gitmeyi düşünüyorum." Levin boş olan eliyle kafama vurdu. "Ondan bahsetmediğimi biliyorsun. Voleybol takımı... En çok özleyen kişinin sen olduğunu biliyorum. Yani takımın dağılmış olması bana hala gerçek değilmiş gibi geliyor. Her şey öyle üst üste geldi ki-" Levin'in cümlesini yarıda kesip cümleyi devam ettirdim. "Serkan hocanın emekli olması, Yarenlerin mezun olması, Oya ve Su'nun kavga etmesi, Helen'in voleybolu bırakması." Çay bardağını tekrar elime alıp bir yudum içtim. "Şaka gibi. Cidden şaka gibi!" Levin burnundan soluyordu. Az çok anlıyordum onu. Bende özlemiştim takımı, voleybol oynamayı.


Artık rüzgar dayanılmaz bir şekilde esmeye başlayınca oturduğumuz kayalıktan kalkıp evlerimizin olduğu mahalleye doğru yürümeye başladık. "Metehan döndü mü?" Yerdeki kaldırım taşlarını saymayı bırakıp Levin'e döndüm. "Bu akşam dönüyorlardı. Sabah öyle yazmıştı." Metehan'dan laf açılınca yüzümde ister istemez bir tebessüm oluşmuştu. Temmuz ayından beri yoktu ama her an yanımdaymış gibi hissettiriyordu. "O zaman kesin yarın okula gelir. Hayatta yalnız bırakmaz seni." dedi Levin kıkırdayarak. Bir süre hiç konuşmadan yürümeye devam ettik. Dayanamayıp "Smaç vurmak istiyorum... Takım dağıldığı için yaz antremanları da iptal edildi. Yaz tatili bu sene o kadar boş geçti ki." diye mırıldanmaya başladım. Levin ise beni hayretler içerisinde bırakarak sakinliğini koruyordu. "Şu an istediğimiz kadar mızmızlanalım, yarın okula gittiğimizde voleybol sahasında sadece erkek takımı olacak."


Yol ayrımına geldiğimizde durduk. Benim evim mahallenin üst kesiminde kalıyordu. her zamanki sokak lambasının altında vedalaştık. Tam arkamı dönmüş bayırı çıkıyordum ki Levin arkamdan seslendi. "Evren!" Arkamı döndüm. "Bir şey mi oldu?" Levin burukça gülümsedi. "Umarım takımın geri kalanı da bizim gibi düşünüyordur." Rüzgar içine dolduğu için başıman düşen şapkamı düzelttim ve ellerimi montumun cebine soktum. Ve yüzümde Levin ile aynı buruk bir gülümseme oluştu. "Umarım." Arkamı döndüm ve arkamdan esen rüzgarın yardımıyla yokuşu çıkmaya başladım.


Apartmanın önüne gelince durdum. Salonun ışığı hala açıktı. Demek bizimkiler daha uyumamıştı. Zaten saat erkendi. Montumun cebinden anahtarımı çıkartıp apartmanın kapısını açtım. Dar koridordan geçip sağ tarafa döndüm. "Aaa! Yeter artık iki ay geçti. Tamir edin artık şu asansörü!" Yüksek sesle konuştuğumu zemin katta oturan tek kişi olan Zarife Ana kapısını açınca fark ettim. "Uii, kuz Evrün! Ne diyi bu kadar cırliysan akşem akşem?" Popoma terlik yeme korkusuyla arkamı döndüm. "Kusura bakma Zarife Ana, yine tamir etmemişler şu asansörü." Gözlerini kısıp bana baktı. Elinde arkasına sakladığı terliği görebiliyordum. "Gız eşşek gadar olmuşan çıkıver 2-3 kat." Tam ağzımı açmış bir şey diyecektim ki Zarife Ana arkasında sakladığı terliği çıkarınca koşarak merdivenleri çıkmaya başladım. Zarife Ananın kapısının kapanma sesi gelince yavaşlayıp soluklandım. "Eşşek kadar olmuşum güya. Daha bu sabah dışarı çıkarken 'Gız sen ne dire büyümezsin. Güccücük kalmışsın.' diyen bendim sanki." Yavaş yavaş merdivenleri çıkarken bir anda sensörlü lamba söndü. İlk önce olduğum yerde durdum. "Ne biçim apartmanda oturuyoruz yahu? Sağlam bi yeri kaldı mı acaba?" Baktım lambanın yanacağı yok, salak saçma hareketlerde işlemiyor bir sonraki lambanın olduğu yere doğru hızlı hızlı çıkmaya başladım.


Daire kapısının önüne geldiğimde soluk soluğa kalmıştım. O karanlıkta düşürmemek için cebime geri koyduğum anahtarımı çıkarttım. Kapıyı araladığımda yüzüme çarpan sıcak havayla rahatladım. İçeri girip ardımdan kapıyı kapattım. Ayağımdaki botları çıkartıp kenara koydum. "Hey ahali, ben geldim!" Kafamı salonun kapısından uzatıp ne var ne yok kolaçan ettim. Annemin oturduğu koltuğun arkasında kaldığım için annem kafasını arkaya doğru yatırdı. "Hoş geldin kuşum." Gülümseyip tam arkamı dönmüş odama gidiyordum ki annemin uyarıcı öksürüğüyle olduğum yerde 180 derece döndüm. Ne istediğini anladığımda bıkkın bir şekilde ofladım. "Onun için artık fazla büyümedim mi?" Annem kaşlarını kaldırdı. "Maalesef." Ayaklarımı sürüyerek annemin yanına gittim. Eliyle eğilmemi işaret etti, tekrar uflayarak eğildim. Annemin bol şapırtılı öpücüğünden sonra tekrar ayağa kalktım. "Nereleri gezdiniz ki ayaz kokuyorsun." Odama doğru ilerledim. "Nereleri gezebiliriz ki normal sahile gittik işte. Ben odama geçiyorum." Daha annemin cevap vermesine kalmadan odama girip kapıyı kapattım.



Montumun cebinden cüzdanı, telefonu çıkartıp montumu dolabın içine astım ve kendimi yatağa attım. İçten içe yaz tatilinin bitmesine mutlu oluyordum. Nedenlerin en başını Metehan çekiyordu. Varmışlar mıdır acaba? Varsa kesin arardı. Pantolon rahatsız etmeye başlayınca üstümü değiştimek için tekrar dolaba yöneldim. Gözüm bi anlığına dolap kapağının üstünde asılı olan fotoğrafa takıldı. Geçen yaz, diye aklımdan geçirdim. Takımca kampa gittiğimiz yıl. Herkese göz gezdirdim.


Yaren, Selin; keşke mezun olmasalardı. Elimle yavaşça kişileri takip ettim. Oya ve Su, en yakın arkadaşlardı o zamanlar. Uzun gözükmek için parmak ucuna çıkan Helen. Fotoğrafa bakınca uzun boylarıyla ilk göze çarpan ikizler Alya ile Talya. Birbirlerine iki kulak yaptıklarını fark etmeyen Nil ile Naz. Takımın en sessiz oyuncusu Işıl. Bir tane bile ciddi fotoğraf çekinemediğimz için sinirli olan Serkan hoca. Kolunu omzuma atmış etrafa gülücükler saçan Levin.




Yanağımda ıslaklık hissedince fotoğrafı incelemeyi bıraktım. Elimle gözyaşlarımı silip dolabın içinen pijamalarımı aldım. Üstümü değiştirdikten sonra eski kıyafetlerimi köşedeki kirli sepetine attım. Saçlarımı örüp, yatağımı açıp yatağın üstüne oturdum. Son kez Metehan mesaj yazmış mı diye telefonu kontrol edip yazmadığını görünce geçirdim. Telefonu şarja takıp ışığı kapattım. Yorganı kafama kadar çektim. Özlemiştim, o kadar çok özlemiştim ki takımı. İkinci ailemdi onlar. Takım dağıldıktan sonra kimse birbirini arayıp sormamıştı. Kimsenin birbirinden haberi yoktu. Tekrar gözlerim dolduğunda yaşların akmasına izin vermeden elimle hemen sildim. Daha fazla üzülmememliydim. Yatakta biraz daha kıpırdandıktan sonra gözlerimi kapattım.


Doğum günümde dilemediğim dileğimi bu gün kullanmak istiyordum. Sıkı sıkı kapattım gözlerimi.


Lütfen, lütfen herkes ben ve Levin gibi düşünüyor olsun. Lütfen onlarda takımı özlemiş olsun. Yarın sahaya gittiğimde yalnız olmayayım. Lütfen...




















「」「」「」「」「」「」「」「」「」「」

Öhm ...

Yeni hikaye falan ahali.

UndistortedHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin