3✺Arkadaş

25 3 0
                                    


Arkadaş. Aslında çok basit bir kelime gibi gözüküyor. Fakat gerçekten de o kadar düz ve basit bir anlam mı taşıyor? Başına eklediğin her kelime ile farklı bir anlam kazanıyor. Kız arkadaş, erkek arkadaş, ev arkadaşı, oda arkadaşı, sınıf arkadaşı, sıra arkadaşı, çocukluk arkadaşı, hayat arkadaşı, takım arkadaşı... Bu liste uzuyor da uzuyor. Peki, cidden bu kelime bizim için ne anlam ifade ediyor?

•••

Su kafasını yavaşça sol tarafa yatırdı ve içten sayılmayacak bir gülümseme yerleştirdi yüzüne. "Oo, Oya hanım sizde mi buradaydınız?"

Evet, şimdi başlıyoruz.

Su telefonunun ekranını kapatıp cebine koydu ve Oya'ya doğru bir adım yaklaştı. "Bu kadar emin ve imalı konuşabildiğinize göre hala arkadaşlarını önemsiyor olmalısın, yanılmıyorum değil mi?" Oya bize şöyle bir bakış attıktan sonra tekrar Su'ya doğru döndü. "Senden daha çok önemsediğim kesin." Su ima dolu bir kahkaha attı. "Öyle mi diyorsun? Hiç güleceğim yoktu." Levin araya girdi. "Kızlar tamam saçmalıyorsunuz." Oya Levin'e doğru döndü. "Oo Levin hanım sizlerde mi buradaydınız? Tabi yaz boyu görüşmeyince haliyle unutuyor insan." Levin tam ağzını açmıştı ki konuşmasına izin vermedim. "Oya, kes artık saçmalamayı. Ne derdin varsa açık açık söyle." Su sağlam olan eliyle koluma dokundu. "Siz bu işe karışmayın Evren." Şok içinde Su'ya baktım. "Ama-" Arkamızdan gelen kuvvetli öksürük sesi konuşmamı kesti. "Hanımlar, umarım konuşmanızı bölmüyorumdur ama dersiniz başlamak üzere sınıflarınıza geçmenizi rica ediyorum." Kattaki nöbetçi öğretmenin araya girmesiyle ortamdaki gerilim az da olsa ortadan kalkmıştı.

"Peki hocam, iyi dersler." diyip üçümüze doğru döndü Oya. Hiçbir şey demeden hepimizle göz göze geldikten sonra merdivenleri çıkmaya başladı. Oya'nın gitmesinin ardından sağlam eliyle yere koyduğu çantasını alıp bize hiçbir şey demeden sınıfına ilerlemeye başladı Su. Sonuç olarak az önceki olayı tam olarak anlayamayıp, eli ayağı birbirine dolanmış bir şekilde koridorda kala kaldık.

•••

Zilin sesi kulağıma gelince defterime resim çizmeyi bırakıp, elimdeki kalemi kalemliğime koydum. Başımı sıraya yaslayıp gözlerimi kapattım. Ne kadar süre o şekilde bekledim bilmiyorum ama sırtımda bir baskı hissedince kafamı kaldırdım. "Bütün öğle yemeğini uyuyarak mı geçirmeyi planlıyorsun, prenses?" Gözlerim Metehan'ı bulunca gülümsedim. Sırtıma koyduğu eliyle beni kendine çekti. Gözlerimi ovuşturdum. "Belki?" Çenesini kafama yasladı. "Hmm, benim planlarım vardı ama?" Kafamı kaldırıp yüzünü görebileceğim bir pozisyona geldim. "Ne gibi planlar acaba?" Metehan burnumu sıktı. "Bahçede ba-" Metehan'ın cümlesi kafasına çarpan basketbol topu ile kesildi. "Ups, elimden kaydı birazcık. Kusura bakma kanka." Ege, Metehan'ın kafasından seken topu yerden aldı. "Ooo Evren, bayadır görüşemiyoruz." Gülmekten cevap veremiyordum ki. Mete elini kafasından çekti ve -bana vursa ciğerlerimi sökecek bir güçte-
Ege'nin sırtına indirdi. "Lan amına koduğum! Elinden kaymışmış, bende seni kaydırcam bekle!"

Sonra o sinirle bana döndü. "Sizde çok kıkırdadınız prenses." Gülmemi yarıda kesip Mete'ye döndüm. "A-a-a neydi? Okul içinde -özellikle benim yanımdayken- ağır küfürler yoktu." Mete'nin bir şey demesine kalmadan sınıfta bir kapak sesi yankılandı. "O-hoo oldun mu göt? Ne güzel kapak etti seni." Ege'ye şöyle bir baktım ve Mete'ye döndüm. "Allah aşkına koçunuz bunu kaptan yaparken ne düşünüyordu?" Ege masamın üstüne oturdu. "Ama ayıp oluyor Evren kankam. Senin sevgilinden daha iyi basketbol oynadığım su götürmez bir gerçek." Mete beni kendisine doğru çekip Ege'nin kafasına vurdu. "Hadi lan sallama!" Mete'nin kolları arasından kurtulup masanın üstüne oturdum ve ikisinin arasına girdim. "Şimdi öğle yemeğinden sonra sosyal aktivite zamanı başlıyor." Ege'ye döndüm. "İkiye karşı bir. Benle Mete takımız. Maçı alırsan sana yemek ısmarlayacağız." Mete ağzını açtı. Hışımla Mete'ye döndüm ve sırıttım. "Değil mi Mete?" Bıkkınlıkla nefes verdi. "Tamam, kabul."

Bahçeye çıktığımızda eylül ayının o ılık rüzgarı yüzüme çarpınca gülümsedim. Binanın girişinden bütün bahçeyi taradık. Bir tane bile boş pota yoktu. Ege'ye döndüm. "Hiç boş pota yok. Spor salonuna mı gitsek?" Metehan araya girdi. "Bence kasmaya gerek yok hadi yemekhaneye gidelim." Metehan'ın kolunu çimdikledim. "Bu düpedüz yenilgiyi kabul etmektir. Bundan kaçarın yok civciv!" Ona hitap etme tarzımdan dolayı yüzünü buruşturdu. "İyi hadi bakalım o zaman siz potayı bulun biz oynamasını biliriz." Ege göğüsünün sol tarafına iki kez vurdu. "O iş bende evlat." Ege bahçeye doğru ilerlerken Metehan kafasını sağa doğru çevirip güldü. "Gerizekalı." Ege bize en yakın olan potaya gitti ve sahanın yanından ıslık çaldı. "Şht, oğlum boşaltın iki dakika şu sahayı!" Basketbol oynayan oğlanlar durup bir kaç saniye Ege'ye baktıktan sonra oynamaya devam ettiler. Mete gözlerini devirip kolunu omzuma attı. "Ben dedim bin kez, bu çocuktan bir cacık olmaz diye." Mete'nin göğsüne vurdum. "Deme öyle, sus bekle nasıl hallediyor benim kankam izle."

Ege kimsenin onu takmadığının şokunu üstünden atınca kendine geldi ve kaşlarını çattı. Elindeki topu -pota çok uzak olmasına rağmen- potaya doğru fırlatıp üçlük attı. Sahaya aniden ikinci bir topun dahil olmasıyla oğlanlar oyunu bırakıp Ege'nin olduğu tarafa bakmaya başladılar. Ege boğazını temizledi. "Ben size sahayı boşaltın demedim mi? İlla oyununuza müdahale etmem mi gerekiyordu?" Gözleriyle şöyle bir sahadakileri taradı. "Lan Kaan." Kime seslendiğini görmek için sahadaki oğlanlara baktım. Siyah saçlı uzun ve zayıf bir oğlan Ege'yle göz teması kurmaktan kaçınıyordu. Mete'nin güldüğünü fark ettiğimde ona doğru döndüm. "Neye gülüyorsun?" dedim istemsiz bir şekilde gülümseyerek. Kaan denilen oğlanı işaret ederek "O oğlan var ya basketbol takımında. Yanlış hatırlamıyorsam 10. sınıfta. Ege'yi sallamaması başına iş açacak haberi yok." Hala sırıttığını gördüğümde kaşlarımı çattım. "Ya sen nasıl bir pislik insan çıktın. Oğlanın başı ağrıyacak ve sen bu işten memnun musun?" Burnumu sıkıp beni sahaya doğru çevirdi. "İki dakika sus da işin eğlenceli kısmına şahit ol, prenses."Gözlerimi devirip Ege'nin Kaan'a ne yapacağını izlemeye başladım. Kaan, Ege'nin ağzından sesini duyunca irkildi ve istemese de bakışlarını Ege'ye çevirdi. Ege oğlana yaklaştı. "Oğlum niye sallamıyorsun beni. Kaptanın değil miyim lan ben senin? Tamam bu it oğlu itleri anladım da sen niye bana götünü dönüp oyuna devam ediyorsun?" Kaan tam ağzını açmıştı ki Ege elini kaldırarak onu susturdu. "Tamam, hiç konuşma vazgeçtim. Şimdi çıkın sahadan paşa paşa tepemin tasını attırmayın." Hepsi arkasını dönmüş giderken Ege sın kez seslendi. "Şu köşedeki topumu da ver uğraştırma beni." Gruptan bir oğlan topu Ege'ye atıp diğer arkadaşları ile sahadan uzaklaştı.

Saha komple boşalınca Ege sahanın tam ortasına geçip el kol hareketiyle bizi sahaya çağırdı. Metehan gülümseyip omzumdaki elini indirdi ve merdivenlerden aşağıya inmeye başladı. "Yemin ederim dışarıdan bir insan olsam senin için ne göt insan diye düşünürdüm." Ege'nin elinden topu aldı. Kahkaha atıp arkalarından ilerledim. "Kalp kalbe karşıdır, derler." Kahkahamı bastıramayıp daha da gülmeye başladım. Kendimi dizginlemeyi başarınca gidip Metehan'ı yanağından öptüm. Sonra ikisinin arasına geçip saçımı at kuyruğu yaptım. İki elimi birbirine çarpıp sürtmeye başladım. "Eee, başlamıyor muyuz?"

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jun 01, 2019 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

UndistortedHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin