David koşmaktan bitkin düşmüş bir halde ağaçların arasında yalpalayarak yürümeye devam ediyordu. Nefes almakta zorlanıyor, bayılmamak için kendini zor tutuyordu. Artık uzağı görmekte zorlanıyordu, gözleri yaşlarla dolmuştu her yeri bulanık görüyordu. Hayal mi gerçek mi olduğunu tam kestiremediği sesler duydu, bu sesler bir grup çocuktan başka bir şey değildi. Gözleri çok ağırlaştı ve birden boşluğa düştüğünü hissedip bayıldı.
Gözlerin açtığında etrafında bir çok insan ve çocuk vardı. Hepsinin köylü olduğu ilk bakışta anlaşılıyordu. David kendine geldiğinde aklına ilk olarak lordunun kılıcı geldi ve bir anda bağırmaya başladı.
-Kılıç, kılıcım nerede??
Gözleri masmavi tombul ve çilli yanaklı bir çocuk küçük bir kumaş parçası içerisinde kılıcı hızlı ve paytak adımlarla David'e getiriyordu. David kılıcı alıp kınıyla birlikte kemerine taktı ve konuşmaya başladı
-Neredeyim ben?
Köylülerden orta yaşlı bir erkek kaba bir ses tonuyla cevap verdi.
-Çocuklar seni ormanda bulmuş, bayılmışsın, Şimdi sen cevap ver, kimsin nereden geldin ?
David gerçeği söylemekte tereddüt etti, nerede olduğunu ve bunların kim olduğunu bilmiyordu, düşman olabilirlerdi. Adam bunları sezmiş olmalı ki herkesi kulübenin içinden çıkardı ve David'ın yanına oturdu sakince konuşmaya başladı.
-Senin Karahisar'dan olduğunu biliyoruz. Burası Çerben Köyü Karahisar'a bağlı ama siz savaştaydınız, neden geldin sen?
David her şeyi teker teker anlattı, Lord Ramirez'in kalesine ulaşması gerektiğini belirtti ve ismini öğrenip yardım istedi. Chris yardım edeceklerini söyledi. 1 at ve yanında dövüşmeyi bilen 6 tane köylü vereceğini söyledi. Chris konuşmaya devam etti.
-David bak beni önemsiz biri olabilirsin fakat biz tüm köylü olarak vatanseveriz, bir öğüt vermek istiyorum, benim karım yok çocuğum yok , annem veya babam yok tek başıma büyüdüm ve tek büyümeye devam ediyorum muhtemelen tek öleceğim. Hayatta önemsediğim tek şey etraftaki sevdiğim insanların mutluluğu ve kendimin mutluluğu, verilen sözlerin tutulması ve yerine getirilmesi, yapmalısın dedi Chris.
David Chris'in gözlerinin içine baktı tuhaf ve içten bir şeyler hissetti ama tam ne hissettiğini düşünürken, dışarıdan bağırış çağırış sesleri gelmeye başladı. Camlar kırılmaya başladı, David tekrardan askerlerin geldiğini düşünerek kılıcını çekti ve dışarıya koştu. Chris de peşinden çıktı. Fakat gelen şey askerler değildi, gökyüzü kapkaraydı, sürekli şimşek çakıyor ve sanki bulutlar çok acı çekiyormuş gibi deriye dokundukça can yakan hızlı bir yağmur yağıyordu.
İkisi etrafa bakarken birden bire hava bembeyaz oldu ve tüyler ürpertici ve çok korkunç bir çığlık sesi geldi. Sanki güçlü bir hayvan can çekişiyor gibiydi. O ses durmaksızın devam ediyordu. Hava çok tuhaf bir şekilde birden soğumaya başladı, ve 5 saniyede bir sanki hava durumu değişiyordu. Yerler buzlarla kaplıydı.
-Chris burada bekle ben geleceğim.
Chris hiç bir şey demeden eve tekrar girdi. David 6 tane köylüyü çağırıp sese doğru gitmeye başladı. Sese yaklaştıkça hava ısınıyordu. Hatta çöl sıcakları gibiydi. Sese yaklaştıkça yerdeki buzlar lavlara dönüşüyor ve hava çürümüş et kokmaya başlıyordu. David ve yanındakiler bir mağaranın önünde beklediler. Sesin mağaradan geldiğini anlamışlardı. Bütün herkes girmekten korkuyordu. Pek tabi David'de korkudan ölüyordu. Ama Chris'e bakarken hissettiği şeylerin aynısını hissetti içeride kendisinden biri varmış gibi ve David'den yardım istiyor gibiydi.
-İÇERİ GİRİYORUZ.
Çok kararlı bir sesle emir vermişti fakat herkes korkuyordu hatta 1 kaç tanesi kaçmıştı bile. David tek başına girmeye karar verdi.
-Bekle David bekle.
Chris peşinden koşuyordu, yanına geldi ve konuşmadan ikisi birlikte başlarıyla onaylayıp içeri girdiler.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ateş ve Kılıç
FantasyKanında insan kanından farklı şeyler taşıdığını hissedenler, tüm krallığı ele geçirmek isteyen krallar, haklarını arayan cüceler ve elfleri konu alan, ejderhalar ve mitolojik yaratıklarla dolu El Dorado evrenine hoş geldiniz.