Giriş

734 12 2
                                    

Son müşteride ayrıldığında, gururla önlüğümü çıkarıp personel odasındaki askılığa astım. Benim arkamdan Michael'da gelip, o da aynısı yaptı. İkimiz bugünün kahramanlarıydık. Tatil günü, iki saat erkenden, sağ salim son satışımızıda yapmıştık. Sadece elimizde Mike'ın arkadaşları için ayırdığı bir kaç sufle kalmıştı. Eve erken döndüğümü görünce Lucy'nin sevineceğini biliyordum. Mike personel odasında oyalanırken, ona veda ettim ve ceketimi giyip personel odasından çıktım. Birisi dükkanın kilitli kapısını tıklatıyordu. Kapıya yaklaşıp, açtım. Benim yaşlarımda bir oğlan çocuğuydu. Düzgün bir tip gibi değildi açıkcası. Bugün serserilerle uğraşamayacak kadar keyifliydim. Bunu bozamazdım. "Kapalıyız, beyefendi." diye, kibarca defolmasını söylemeye çalıştım. Beyefendi. Başındaki siyah bandanayla ve yarısı iliklenmemiş gömleğiyle öyle beyefendi gözüküyordu ki, anlatamam. "Ben Mikey'nin arkadaşıyım." dedi. Pekala... bunu beklemiyordum. "Ah, özür dilerim." Kapının önünden çekilip, ona yol verdim. Ben kaldırıma inmiş yürürken o kapıyı kapattı. Bu oğlanı hiç dükkanda görmemiştim, aslında Mike'ın arkadaşlarından bir Calum'u tanıyordum. O da arada bir bedava sufle yemek için geliyordu. Herkes suflelerimin sıradan olduklarını söylerdi ama Calum ilk yediği gün, beni iltifatlara boğmuştu. Sanırım onu sadece bu yüzden seviyordum. Genelde sinir bozucu bir tipti.

Eve girdiğimde, bugüne özel olan neşemle bir şarkı mırıldanmaya başladım. Lucy oturma odasından koşarak geldi ve "Karen!" diye ciyaklayıp bana sarıldı. Onu öyle çok seviyordum ki. Milyonlarca kişinin içinden, onun bu hastalığa laik görülmesi canımı yakıyordu, hele henüz ilk kelimelerini söylemeye yeni başlamışken Tanrı'nın ona bu laneti vermesi, haksızlıktan başka bir şey değildi. Henüz beş yaşındaydı ve sizi temin ederim, eğer elimde olsa, onun hastalığının benim olmasını sağlardım. Benden ayrılıp tekrar oturma odasına koştu. Annem, mutfaktan, "Karen, sen misin?" diye seslendi. Tabii ki bendim. Keş babam olacak değil ya! "Evet." Odama çıkıp kendimi yatağıma attım. Bugün işte kadar yorulmuştum ki... Çalışmadığım günleri özlüyordum ama kendi paramı kazanmayı seviyordum. Annem çalışmamam gerektiğini, kendime eziyet ettiğimi söylediği halde, ben çalışmakta ısrar ediyordum. Ciğer kanseri olan kardeşime normalde onun için yapılması gerekenden iki kat daha fazla masraf yapıyorduk ve cidden, bu masraflar annemin el işlerini satarak kazandığı parayla karşılanamıyordu, en azından anneme düşen yükün birazını hafifletmek için sufle dükkanında işe girdim ama dükkanda da işler pek iyi değildi, hatta bir dönem Michael dükkanı satacaktı fakat babası işlere el atıp, düzeltmişti. Bay Clifford gibi bir babam olsa, öyle iyi olurdu ki. Düşünceli, sorumluluk sahibi, sevecen ve baba gibi bir babaydı. Benim babamsa, kötü baba modelinin sözlük anlamıydı. Zengindi ama zenginliği bir işe yaramıyordu. Zenginliğinin tek faydasını Lucy'ye oksijen tüpü alırken görmüştüm. Anneme ihanet etmiş olması yetmezmiş gibi her gece eve sarhoş geliyordu. Sonunda ayrıldılar. Babam Manhattan'daki halamın yanına taşındı. Ayda bir iki kez Lucy ve beni ziyaret ediyor, biraz para veriyor ve gidiyordu. Parasını alıyordum elbette. Neden almayayım ki? Parasından başka bir şeyi işe yaramıyordu zaten, bari onu gönlümce kullanayım.

Bilincinde olmadan, kendimden geçtim ve gözlerim yavaş yavaş kapanmaya başladı. Okul derdim yoktu, yaz tatilindeydik ama yarın sabah dokuzda dükkanda olmalıydım. Bu yüzden gözlerime engel olmadım, rahatça kapandılar... Ve, huzur.

// Selam! Benim için, okuyucuların yazarı tanıdığı ilk hikaye, çok önemlidir. İlk defa fanfiction denememi bir yerde paylaşıyorum, genelde fangirl krizlerimde yazarım ve bir köşede dururlar ama bu sefer yayınlamam gerektiğin düşündüm ki aynen de öyle yaptım! Uzatmayayım, okuduğunuz için teşekkürler. \\

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jun 09, 2014 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

SouffleHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin