o n e

65 10 11
                                    

[30 Ağustos, 03.47]

Sarı, turuncu ve kırmızı.

Melez Kampı o anda sadece bu üç rengin tonlarından ibaretti. Bağırışlar, haykırışlar, yakarışlar ve melezlerin oradan oraya koşuşlarından çıkan adım seslerinin gürültüsü bu üç renk altında giderek daha da fazla eziliyor; ateş, yavaş yavaş, tıpkı bir anne gibi sarmalayıp içine alıyordu kampı. Gözyaşları anında kuruyor, oksijen ve karbonun evladı karbonmonoksit boğazları yavaş yavaş yakıp, melezleri zehirliyordu.

Melez Kampı, cayır cayır yanıyordu.

İçindeki melezlerle birlikte.

[30 Ağustos, 17.54]

Hayatınızda görebileceğiniz en hüzünlü sessizlikler hep hastanelerde toplanır. Acı, üzüntü ve pişmanlıklar endişeyle harmanlanarak dezanfektanın alkollü kokusuna karışır, sessizlik bağıra bağıra bir şeyler anlatır insanlara. Ancak her insana farklı bir şey fısıldar sessizlik. Ölüm, geçmiş ve geleceği birer birer sokar ölümlülerin beyinlerine. Hastaneler sessizdir, yaralılar ve bekleyenler arasında o kopmuş kabloları andıran uzaklık, kayıplık hissedilir.

Tıpkı Melez Kampı'nın geçici revirinde olduğu gibi.

Ağlayan melezlerin ağızlarından firar eden hıçkırıklar havaya karışıyor, yanık kokusu gözleri, burnun içini ve boğazı yakıyor. Ancak bu yanış, melezlerin, satirlerin ve daha nice varlığın göğüslerinde hissettiği manevi -o anda oldukça fiziksel bir acı olduğu ispat edilebilir- yanışla karşılaştırıldığında hiçbir şey.

Bir kenarda yanmış cesetlerin toplandığı yer, sineklerin ablukası altında. Diğer yanda başta Apollon melezleri olmak üzere herkes elinden gelen gelmeyen her türlü yardımda bulunuyor. Vücutlarının büyük ya da küçük bir kısmı kavrulmuş fakat yine de hayatta kalmış insanlar inliyor, bağırıyor, çağırıyor, ağlıyor, kimisi nefes alamadığı için ancak hırlayabiliyor.

Konuşmayan, çıt çıkarmayan tek bir kişi var. Kızıl saçları, ah o kızıl saçları, yer yer yanmış ve kel kalmış. Sağ kolu neredeyse tamamen alevlerin içinde iken sol kolunda hasar az. Yürüyemiyor, bacakları büyük oranda yanık. Fakat acı... Duyduğu acı, yanıklardan ya da zehirlenmeden değil. Clementine'in duyduğu acı, biricik ablasını kaybetmesinden kaynaklanıyor. Yangının alıp götürdüğü onca melezden biri olan biricik ablası Vera Lloyd'un gidişinin yakışı ile kavruluyor Clementine.

Ablasına söylediği son sözler aklında dönüp duruyor.

[8 Eylül, 04.23]

Yatağında hızla doğruluyor. Kızıl saçlarının kalan tutamları savruluyor kendisiyle. Nefes alamıyor, yanıyor. Ablasının girdiği kabusları adeta onu yakıyor. Onu özlüyor. Özlemek, hayır, hayır. Clementine ablasını özlemiyor. Ona son bir kez ulaşmak için ölmeye razı. Özlemiyor o ablasını, hasretten bile öte hissettiği şey. Sıla, evet. Ablası, biricik evi.

Ve Clementine karar veriyor, içinde bambaşka bir ateş uyanıyor. Bambaşka bir alev kavuruyor içini. Ancak bu ateş onun canını yakmıyor.
Aksine, acısını ve üzüntüsünü bir öfke maskesinin altına itiştirerek gizliyor.

Clementine, buna her kim sebep olduysa, ölümlü ya da ölümsüz, ondan intikam almaya Styx üstüne yemin ediyor.




PS:

Yo.

Nasılsınız? Umarım beğenmişsinizdir. UZUNCA bir aradan sonra tekrar Wattyde sürttüm. Neyse bu kadardı diyeceklerim wlsöalföelg.

Au revoir.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Feb 16, 2018 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

the revenger [leo valdez]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin