Yağmur bir anda boşalacakmış gibi, siyah bulutlar alçalıp gökyüzünü kaplamış. Ormanı çevreleyen yoğun sis) rüzgarla ileri geri hareket ederken yavaş yavaş Water House' a doğru geldi. Tam o sırada aniden gökyüzü patladı, ışıklar saçlır saçılmaz gök gümbür gümbür gürledi. Göletin üzerinde sessizce duran Water House, bir an için tamamı ateş almışçasına parlayıp aydınlandı. Orta cağdaki büyük malikanelere benzeyen ev, hâlâ yoğun sisle kaplıydı. Sisin içinde ışık vardı ve gece gibi bir sabahtı.
Joo Won, kol düğmelerini iliklerken Water House'un ikinci katındanaşağı imdi. Lâcivert takımı ve yeleği ile birlikte, elbisesi üç parçadan oluşuyordu.
"Eski Mayalar, yağmur tanrısı Chac'a taparlar. Chac'ın heykeli, yüzünün sol tarafa doğru çevirmiş şekilde uzak bir yerlere gözünü dikip bakıyor, denir. Işte o Chac'ın bakışlarının kaldığı yer, yaz gün dönümünde güneşin battığı yerdir. Bu sebepten midir bilinmez an bu yaz garip bir şekilde çok fazla yağmur haberi var."
Televizyondaki hava durumu tahminleri doğru çıkmıştı. Uzaktan kumandayı alıp, tam televizyonu kapatacakken meteroloji uzmanı Joo Won'a bakıp gülümsedi. Bu da nesi? Şaşıran Joo Won, pencereden dışarı baktı sakın ve durgun olan orman, birden rüzgarla hışırdadı. Nereden baksın, garip bir yazdı.
Joo Won üstü açık arabasına binip evden çıkarken taş duvarlı evin önünde bir kadınla ateşli bir şekilde öpüşen Woo Young'ı gördü. Bu, sabahın geç saatlerinde ara sıra görünen bir sahneydi. Woo Young, Bir ağaca yaşlanmış, olan kadını kendine doğru çekip satıldığı bu sahnede, her zaman n film artisti kadar doğaldı.